duyguların biradara yaşadığı bir ülkede adı "aşk" olan bir tanesi varmış ki tüm duyguların en güzeli, en naif olanı imiş. "heyecan" , "sevgi" , "hzuur", "utluluk" ,"kıskançlık" ve hatta "nefret" bile onun karşısından hayaranlıklarını gizleyemez, boyunlarını eğerlermiş bu güzellik karşısında.
bir gün "aşk" ile "güven" arasında büyük bir tartışma çıkmış. bu öyle bir kavga imiş ki "öfke" denen duygu girmiş ikisinin arasına, "nefret" de "güven" in tarafında yerini almış. bu byük kavga ile birlikte "huzur" ve "mutluluk"" da "güven"i haklı bularak onunla beraber ayrılmışlar duygular ülkesinden. ve onların arkasından "sevgi" terketmiş önce ülkeyi, onun peşinden "heyecan", "umut", "ihtiras" ve hatta "korku" ve aşk yapayalnız kalmış koca bir ülkenin kopkoyu karanlığında.
kısacası, tüm duyguların temelinde "güven" ve "huzur" vardır. güven zedelenirse beraberinde aşkı da zedeler; güven yokolursa beraberinde aşk ı da tüketir.
hiç beklemediğiniz bir anda, daha önce hiç yapmadığı, küçük ama kendinden soğutabilecek kadar kocaman bir hareket. dönüşü de olmaz artık. bir kere soğuduysan orda kalır o. ve o hiç anlamaz nedenini. söyleyemezsin de.
Sürekli af dileyerek yapmayacağına söz verdiğin hataları tekrarlamak, uzak şehirlerde onu görmeye gitmemek, arayıp sormamak, yıl başında onu aramamak aşkı bitiren hareketlerdendir.