aşkı bir bakışta fark etmek

    1.
  1. seni anlıyorum demek koca bir yalandır. kimse kimseyi gerçekten anlayamaz dünyada. ve insan derisi de en kalın zırhtır. sızdırmaz koridorlarındakilerin kokusunu dışarıya. deliliğin, alçakgönüllülüğün kokusunu duyamazsınız. otobüs durağında yanınızda gazete okuyan mülayim görünüşlü emekli amcanın, birazdan eve geçip karısını ve mavi gözlü kızını doğrayacağını bilemezsin. ve her sabah karşılaştığın ama farketmediğin komşunun çirkin oğlunun içindeki tutkuyu da göremezsin.

    seni anlıyorum demek koca bir yalandır. ancak beş duyunun izin verdiği kadar anlayabilirsin sevdiklerini ve aileni. görebildiğin, duyabildiğin, dokunabildiğin kadar anlayabilirsin çevreni. ve belki kollarını beline doladığında, kolarının arkada kavuştuğu kadar anlayabilirsin sevgilini de. ki bu olağanüstü bir andır ve adı da aşktır. bütün olağanüstü şeyler gibi emek ve zaman ister. ve elbette iki adet de olağanüstü insan.

    ama sevdiğiniz insanı anlamanın tek kesin yolu; uzun, ılık, ıslak ve şevkatli bir öpüşmedir. dilleriniz birbiriyle tanıştığı ve kalp atışlarınız eşsiz bir melodiye dönüştüğü an anlamaya başlarsınız karşınızdakini. gözlerinizi yumar ve yanılmamayı dilersiniz.

    edit: bu yazı daha önce başka siber alemlerde de yayınlanmış olup tamamen bana aittir.
    114 ...
  2. 19.
  3. --spoiler--
    aynı terasa açılıyordu, yanyanaydı kapılarımız kaldığımız pansiyonda. sabahları ya da akşam üzerleri karşılaşıyorduk. ortak duş, ortak mutfak, çekingen bir selamlaşma. aynı terasta yanyana kuruyordu çamaşırlarımız. bu ürpertiyordu beni. acemi, tutuk bir kaç sözcük eşliğinde beyaz şarap içerek aynı terasta seyrediyorduk günbatımını. bu da ürpertiyordu beni.
    ışığın azalan şiddetinde yanyanaydı terasa vuran gölgelerimiz ve karışıyordu birbirine. elimizde olmadan gülümsemiştik bakışlarımız çarpıştığında. sahildeydik ve aynı kitabı okuyorduk ilk karşılaşmamızda da. sezon açılmamıştı, seyrekti sahiller, daha erken yaz gülümsüyordu. pansiyon önündeki sandalların kıpırtısı, çiçeklerin çekingen dirimi, günbatımıyla gölgelenmiş alanların rengi kalmış aklımda. ikimiz de yalnızdık ve birbirimize ilişmemeye çalışıyorduk adını kimselerin bilmediği o uzak sahil kasabasında... oysa güneşin batışını izlemek gibi kendiliğinden bir birlikteliğe dönüştü paylaştığımız şeyler. birbirinden kamaşmaya başlamıştı. tenlerimiz, dokunmasan da, yanındaki gövdeyi duymanın şiddetine dönüşmüştü. aramızdaki çekim tenin çağrısı hazırdı kendine kurulan bütün tuzaklara. o akşam terastaydık gene. gün çoktan batmıştı. çamaşırlar asılıydı, uzaktan şarkılar geliyordu ve kekik kokuları... nedense herzamankinden başka bakıyordun bana. sonra usulca dedin ki: "ilk kez birinin tenine dokunma isteği duyuyorum içimde." benim için yaz başlamıştı. "dokun öyleyse" dedim. sustun. uzun uzun baktık birbirimize. kendine nasıl karşı koyduğun okunuyordu yüzünün derinliklerinde...
    sonra hiçbir şey söylemeden usulca kalktın, odana gittin, yavaşça örttün kapını. saatlerce orada, gecede ve terasta kaldım. sabah uyandığımda, odanın kapısı açıktı, eşyalarını toplayıp gitmiştin, baktım... yalnızca terasta unuttuğun havlu çırpınıyordu rüzgarda.
    bir daha hiç rastlamadım sana. hiçbir yerde, hiçbir yazda. düşünüyorum aradan onüç yıl geçmiş. onüç yıl içinde uyanan o isteğin anısı saklı duruyor mu sende?
    birden adını hatırlamadığımı farkettim bunu yazarken. ama terasta çırpınan havlunun rengi hala gözlerimin önünde...
    onüç yıl sonra şimdi sevgilimden ayrıldığım bu derin, bu kavurucu günlerde, neden ansızın aklıma düştüğümü sordum kendime.
    sonra anladım:
    "bir aşk birçok aşktan yapılıyor ve ayrılınmıyor hiç bir seferinde!"...
    --spoiler--
    10 ...
  4. 54.
  5. mümkündür. yaşamayan anlamaz bunu. bir kere bakınca henüz aşık olmadıysan, olacağını anlarsın. anlarsın işte, açıklaması yok.
    herkes herkesi sevemez, sevebileceğin kişiyi anlarsın, yakın gelir o, hep oradaymış gibi gelir.
    5 ...
  6. 51.
  7. aşkı bir bakışta fark edersiniz ama bir bakışta kaybettiğinizi anlamak istemezsiniz.
    4 ...
  8. 3.
  9. 21.
  10. + gelene bak, tanıdın mı?
    - çaktırma tanımamazlıktan geliyorum. geçen sefer bana yaptıklarını unutmadım daha...
    3 ...
  11. 16.
  12. ask sehveti birbirine karistiran insanlarin fena durumlara dusebilcegi atraksiyon.
    2 ...
  13. 36.
  14. okyanus dalgalarıyla dans eden adamları kıskanmaktan farkı yoktur aşka aşık adamlara hayranlık duymanın.. ama sonuçta bir farklılık yatar.. okyanus dalgalarıyla dans eden adamlara aşık olunur.. onlar başka bir dalganın üstüne binip sizi terkettiklerinde anlarsınız ancak işin aslını..aşka aşık adamlara ise acınır sadece..vah vah zavallı çok duygulu biri denir.. her türlü duygusu, iltifat becerisi, incelikleri sömürülür..ve terkedilir..ancak okyanus dalgalarıyla sevişen o adamdan deniz kestanesini yediğinde hatırlarlar aşka aşık adamı..güzel sözleriyle teselli versin diye hemen engellenmiş msn' i açılır ve naber canım özledim seni nidalarıyla höykürülür.. küçük bir detay unutulmuştur ama , aşka aşık o adamlar; aşkla palavrayı ayrdedecek kadar kalplerini derilerine yakın taşırlar.
    3 ...
  15. 49.
  16. " zarlarımı bir kez de senin için atıyorum. " demek zorunda mıyız hep. neden her şey bu kadar basitken karmaşık olmak durumundadır anlamak mümkün değil. ya da aşkın gözü neden hep kör olmak zorunda. neden gönül kimi severse güzel olan odur durumu sonsuza dek devam etmez tüm çabalara rağmen? ve hep bir terkedilmişlik yaşanmak zorundadır çoğu kez. ya da uzatmalar oynanır durur, durur, durur...
    2 ...
  17. 61.
  18. filmlerde, son sozlerini soyleyerek, mukemmel zamanlama ile ölen insanların durumu gibidir. gercek hayatta imkansizdir.
    2 ...
© 2025 uludağ sözlük