sütten ağzı yanmış babayiğitlerdir. hepsinin de sözü aynıdır; aşk bizim ne haddimize. sıradaki parçayı bu er oğlu erleri aşktan bezdirmiş tofita kızına armağan ediyorum.
gelmeden gidiyorlar üstelik, arakalarında kuytu köşeye çökmüş, ağlayan kız çocukları bıraktıklarını görüyorum bu adamların, yalanlardan sıktığı mermileri, yüreğiyle havada toplayan, yüreği delik kızlar...
ne tuhaf, yüreğini görmeden, başka delikler açmak isteyen erkekler dolanıyor ortalarda.
keşke bu kadar acı başlangıçlar yaşamasa yeni nesil.
ne şanslı nesilmişiz biz, o kadar çok severek ayrılma hikayeleri dinledik ki, severek ayrıldık bir çok kez
ve hala severiz onları, özleriz de.
şimdi becererek ayrılıyor erkekler, sanki bir şeylerin intikamını almaya çalışıyorlar ama neyin? bilemiyorum, henüz buna cevap bulamadım.
bence bunu onlara soralım.
ne zamandır duygularınızı, cinselliğe değişir oldunuz?
o yarım ruhunuzu ne ile besliyorsunuz? odanıza kapanarak, etek altı tıraşı gibi asli görev ifasına benzetilerek yaptığınız osbirlerle mi, yoksa bir başkasının dokunuşlarını, birbirine temaslarını seyrederken hissettiğiniz tamahkar bakışlarınızla mı?
ya da, duygusuz, anlık, hiçlik kadar hiçlik, gecelik ilişkilerinizle mi?
ne zaman sevmekten, sevilmekten başka bir yöne kaydı duygularınız?
eskiden erkek severdi, çok severdi, dokunmaya kıyamazdı. sevdiceği ile yaşadığı her şey çok özeldi uluorta konuşmazdı, bırak konuşmayı, olası gelebilecek bir lafa karşı, hemcinslerine yırtıcı bir aslan gibi bakar, göz bebeklerine o kızın resmini yerleştirir 'bakın bu kız benim, herkes bunu böyle bilsin' mesajları verirdi.
eskiden okul çıkışlarında, erkekler sevdiceği için kavga eder, ağzı, burnu dağılır, kanayan yaralarının üstüne, merhem niyetine aşkını sürerdi.
hanginiz, bir kızın, sizin nefesinizle bendinin yıkılmasına,
aynaya bakarken gördüğünün siz oluşuna, kendinden geçip size karışmasına,
sizde tükenmesine,
her yeni güne sizinle başlamak için ölmemeye ant içip yeniden doğuşuna,
her tartışma sonrasında, ağlamaktan, tuzlu gözyaşından yanan avurdununa,
sabahlara kadar kendini çilehaneye kapatır gibi, aklını sizinle sorgulamasına,
ayrılık sonrasında, naaşınızı avlusundan günlerce kaldırmayıp, aylarca sizin için kavurduğu helvanıza, yas tutuşuna,
hayran olmadınız? hanginiz, bir kızın yumuşacık elleriyle kalbinize dokunuşunu özlemediniz?
aşktan vazgeçmiş kadınlar bulup, mantıklarıyla yaşamalıdır. Onların aşktan vazgeçtiğini bilmeyen, zavallı kadınlara olan olmasın. Bir an evvel başları bağlansın.
bizde anamızın kuzusuyduk..
belki şimdi gözümüz nemli,
önümüzde belki bi iki kadeh
sigara tablalarına söndürüyoruz nefesimize çektiğimiz acıyı.
umutlarımızı küllere boğuyoruz.
naralar atıyoruz belki acıdan ama...
normal konuşsak ağzımızdan kelime çıkmaz,
gözümüzden akacakların yüzünden.
yattığımız yatak hücre olur her gece
anamızın karnında nası yattıysak 9 ay
öyle yatarız sabaha kadar
içimizde bi umut vardır hep bi iki damla
dokunsalar fenalardayız biliriz
çıkmayız çok fazla dışarı
ailemizin karşısına bile
her nefes
her adım
her soru
boğazımızda düğümlenir
ağlarsam... üzülürler dersin
kaçmak böyle başlar hayattan
kaçamaklar...
en yakın sahile atarsın kendini
o denizin hırçınlığına rağmen nasıl delirmediğini görmek için
kıyıya vurur her seferinde
her an
ama haddini bilir hep
her an bi militan bombalar gönlümüzü
nedense hep masumlar ölür
biz yine başımızı önümüze eğmesini biliriz
şimdi bakıyorum kendime
gömmeye kalksam içimdeki cesetleri
içime sığmaz
kalbimizin bi tarafı Gazzedir hep
nice bebekler ölürde
üzerimize gelen tanklara taş atmaya devam ederiz
idam mangasının önüne çıkacağımızı bile bile gideriz
kirpiğinin her bi teli bi havan topu olur
düşer topraklarımıza
biz kazansak bile
geç kazanırız
kazandığı muharebeyi söz verdiği zamanda tamamlayamayan
tamamlayamayınca kazanmasına rağmen intihar eden adamların torunlarıyız
bizim savaşımız cephede değil belki ama
belki vatan elden gitmeyecek ama
ruhumuzu teslim edeceğiz
düşecek tüm bayraklar
içimizden gazi bile çıkartamayacağız
belki hiç fiyakalı bitmeyecek bu sevdalar ama
sevmeye de umut etmeye devam edecek bi tarafımız
her ölenin yerine
daha fazlası gelecek
belki hastalıklı halidir bu sevdanın
belki biz birer psikopat olarak anılacağız ama
ben ve benim gibiler
aşktan da öylece vazgeçmeyeceğiz
siz düşman ordularına inat
belki siz istemesenizde
hayatınızın belki kavşaklarından birinde görünüp kaybolduysak dahi
çarpıp kaçtıysanız ya da farketmediyseniz bile
biz yığıldımız yerde aşkı seveceğiz.