kadın çok sevdi. adam belki sevdi.
kadın çok gitti. adam gidemedi.
kadın çok ağladı. adam ağlamadı.
kadın kesti saçlarını. adam bıraktı sakalını.
kadın nefesini tuttu. adam yüzlerce nefes harcadı başka bedenlerde.
kadın dayanamadı beklemeye. adam dayanamadı kimsesizliğe.
kadın gitti. adam gitti.
ortak oldukları tek yer gitmeleriydi...
bu farkı daha iyi kavrayabilmek için önce bir hikayeden olaya girmek gerek: kutuplarda ayı avcıları buzların içine jilet kadar keskin bir baltayı yerleştirir, keskin tarafın üzerine biraz kan sürerlermiş. bunu bilmeyen ayı gelip kanı yalarken dili kesilirmiş. ama kanın tadından dilinin acısını fark edemez, kendi kanını yalamaya başlarmış. damarlarındaki kan tükenince, olduğu yere yığılırmış. avcı da gelip derisini yüzermiş. avcılar ayıları kurşunlarla vururlarsa, ayının postu delineceği ve çok para etmeyeceği için bu yolu denerlermiş.
şimdi toplanın şöyle yamacıma anlatacaklarım var; tüm ilişkilerde de olay bu şekilde cereyan eder. erkek doğası gereği kandırılmaya müsaitken, kadın en feriştah cambazla ip atlayacak kadar kurnazdır. her erkek aslında birer ayıdır. rol bilmez, oyunu doğasına göre oynar, spontane hamle yapar, pusuda beklemez, boş bir yanı buldu mu yumruğunu doldurmaz. boğacaksa da sevmekten boğar. biraz hödüktür, ansızın parlar ama o orda kalır, kin tutmaz, ince hesaplar peşinde koşmaz çünkü ona biçilen feyk bir rol var toplum gözünde. bu yüzden erkek jilet kadar keskin baltayı yalarken acısını görmez, gözleri bağlıdır. varoluşunun o 'arka bahçesini' hep gözleri kapalı arşınlar. tükeneceğini , oracıkta yığılıp kalcağını bile bile kanını emmeye devam eder.
işin daha da yıkıcı olan tarafı ayının kendi elleriyle gözlerini bağlamasıdır. kim onu mutsuz ediyorsa, kim kanını emmiyorsa ona bağlanmasıdır, gözleri bağlı olduğu için dilindeki kesiğin nedenini anlamaya çalışmaz bile...erkek yavaş yavaş ölürken, kadın acıdan haz almaya bakar. işte buna ayi(erkek)-avci(kadın)- aşk üçlemesi denir.
kadın aşık olur adama, adam kadına akar.
fark budur.
kadının duygusal dünyası erkeğe meyilli olduğundan, hayatta bulamadıklarını ve elde edemediklerini bir erkeğin kollarında bulmaya çalışmasından dolayı daha kolaydır her şey onun için. aşk kelimesini çok tekrarlamasından mıdır bilmem, yarattığı bir şey vardır kafasında ve bulmaktan vazgeçmez. durup, soluklanmayı çoğu zaman bilmez.
erkek için çok daha zordur her şey. kafasını gömdüğü yerden çıkarması, bildiğinden sıyrılması zaten epey zaman alır. ve bunu yaptığında kadının cekedini çoktan alıp gitmesi, aramaya ve bulmaya inanmamasını getirir. gerçek bir kadın ise o kafayı dik tutmayı bilendir. her şeyi çözen de; doz ayarının yapılabiliyor olması.
erkekler neden kaçıyor sanıyoruz ki? kadınlardan, bizlerden mi? hayır,kadınların hiç sönmeyen arama inançlarından.
erkekler cinslerinden dolayı ilişki dahilinde herşeyi yapabilme hakkına sahip olduklarını sanırlar.
kadınlarsa bunun böyle olmadığını kanıtlamaya çalışır.
kadınların içindeki feministlik duygusunun patlama yapmasına neden olan durumdur. Kanıtla çabasına girerek iddialarını tekrar ederler; kadınlar erkekle eşittir, bazen de ütopik düşünceliler çıkıp kadın erkekten üstündür der. Burda yanıldıkları nokta şudur ki; kadınla erkek aynı dünyada farkıl hayat yaşayan varlıklardır ve karşılaştırılamazlar. Kadınla erkek birbirini tamamlamak için vardır. Bu yüzden birinde çok gelişmiş olan özellik diğerinde zayıftır. Elma ile armudu karşılaştırıp durmak kadar abes bi iştir.
not: başlığa değil biraz üstte yazana cevap niteliğindedir.
Kadın aşkı tüm hücrelerinde yaşar ve hisseder. Erkek ise önce yatağa atma sevdasıyla başlar, başedemeyince aşıkmış rolü oynar gene olmazsa son atak aşık olur.
aslında tek fark toplum tarafından kadının duyarlı erkeğinse öküz olarak görülmesidir. ama bu temelinde külliyen yalandır. çünkü aşk kapitalist toplumda bir arz talep ilişkisidir ve her iki tarafında beklentileri vardır. hanım kızımız bu taleplerini duyarlılık kisvesi altında sunar ve arz edilmemesi durumunda gözyaşlarıyla ya da kadınsal duyarlı konuşmalarıyla ne kadar farklı ve hassas olduğunu erkeğe ve topluma göstermeye çalışır. erkek de bunları yutmayacak kadar zekiyse de yutacak kadar aptalsa da elinden geldiğince hatunun isteklerini yerine getirmeye çalışır.
Başından büyük bir aşk geçmemiş her kadın için bu bir eksikliktir; başından büyük bir aşk geçmiş her erkek için ise bu bir fazlalıktır.
Erkeğin hayatında belki bir aşka yer vardır.
Kadının ise aşkında belki bir hayata...
Erkekler deli gibi aşık olurlar, zamanla akıllanırlar. Kadınlar ise Akıllı gibi aşık olurlar, zamanla delilirler.
Aşk, kadını ve erkeği farklı etkiler.
Aşık olan kadının gözünde başka hiçbir şeyin değeri kalmaz.
Aşık olan erkeğin gözünde ise her şey yeniden değerlenir.
Çünkü aşık kadın "nasıl olsa bitecek" sezgisi ile hareket eder.
Aşık erkek ise "nasıl olsa sonsuza dek sürecek" yanılgısıyla...
Aşık kadınlar bu yüzden hep endişeli ve huzursuzdurlar;
Aşık erkekler melekler gibi dingin ve aptallar gibi bön.
Aşık olmak erkeğe yakışır.
Kadına asla.
Kadına yakışan sadece aşktır.
Aşksız bir erkek kendini kölesiz bir efendi gibi hisseder,
Aşksız bir kadın ise efendisiz bir köle.
Kadın Ne ister?
Ne mi ister? Hepsini ister.
Ve aynı anda.
Peki erkekler ne ister?
Hem sevgili karıları hem de haremleri olsun isterler.
Peki neden korkarlar?
Hem karısız hem de haremsiz kalmaktan korkarlar.
Kadın erkeğinin kendisine kul köle olmasını ister; olunca da ondan nefret eder.
Erkek ise kadının kendisine köle olmasını istemez; olunca da onu sever.
Bir erkek kadından bıktığı için onu terk eder;
Bir kadın ise erkeğinden sıkıldığı için
Arada çok önemli bir fark var.
Bir erkek doyduğu için kadınından bıkar.
Bir kadın ise doyamadığı için erkeğinden sıkılır.
Erkek kadının fiziksel görüntüsüyle; kadın ise erkeğin şehvetiyle tahrik olur.
Onun için kadınlar karşılarındakini anlarlar;erkekler ise sadece görünen dünyayı.
Kadın terk edildiği ve aldatıldığı zamanlarda, bir de boşanırken hiç tereddüt etmez.
Kararlı, şuurlu ve son derece akıllı biçimde bütün strateji ve nokta hücumu taktikleriyle delirir.
Delilik, kadınların aklıdır.
Ve sadece bu özellikleri bile, onların erkeklerden daha üstün kabul edilmeleri için yeterli bir sebeptir.
Kadınlar, sezgileriyle her şeyi bilirler.
Erkekler ise akıllarıyla hiçbir şeyi bilemezler.
Kadınlar her şeyi görürler. Göremediklerini duyarlar. Duyamadıklarını
ise sezerler. Dişilik yalnız algı kapılarını değil,bütün telepati,
sezgi, altıncı his ve üçüncü göz kapılarını açan LSD, Mescaline, Psilosibin
kadar güçlü bir iksirdir. Kadınların sezgileri o kadar olağanüstüdür ki, onları erkeklerden çok daha üstün saymamak için hiçbir neden yok.
Sezgi de neymiş mi dediniz? Aklın eli, kolu, gözü,kulağı ve burnudur.
Aklın dürbünü, pusulası ve radarıdır.
Şahini ve tazısıdır. Kapanı, tuzağı ve oltasıdır. Sezgi en kurnaz avcıdır.
Sezgi olmasa ne bilim ne felsefe ne sanat olurdu. Akıl mı? Akıl sezginin uşağıdır.
O kadar..
Sezgileri yerine bilgileri ile hareket eden bilgiç kadınlar kadar itici yaratıklar düşünemem.
Akıllıları ve kültürlüleri ise itici değillerdir ama sıkıcı olurlar çoğu zaman.
Kadına en çok yaraşan ne akıl, ne bilgi, ne de kültürdür. ince ve şuh bir zekadır...
erkekler açıkça baskı yapar,kısıtlar. kadınlardan sinsice bu baskıları ve kısıtlamaları ortadan kaldırır. ancak bi yandan da 'sen de bunu yapma bak ben yapmıyorum' diyerek erkeklerin üzerinde acayip baskı kurarlar.
erkeklerin okuz olmasinin sebebi:kadinlarin tum kaprislerine,kiskancliklarina goz yumar,cabuk doldurusa gelir,bir sey olunca da kendisini bir bok zanneder.
kadinlar ise:hep gaz verir.askuuuum beni seviyor musun?,bakmasana baskalarina,hani bir tek beni seviyordun gibi sorulari,cumleleri kullanarak erkekleri kil eder.okuzlugunden,enayiliginden yararlanir.erkeklerin enayiligi burda da bitmez.surekli calisir,para kazanmaya calisir ama gel gor ki butun paralar kadinlarin salak zevklerine gider.makyajdi,giyimdi,cart curttu ne kadar salakca sey varsa ona gider.
simdi soruyorum boyle okuzu ve enayiyi kim sevmez?