karşıklık beklemeden yapılan eylemdir.bir nevi platonik aşk diyemeyiz. bahsedilen aşk çeşidin de:sevilen şahısla fazla yüz göz olmamak,zaman kaybına uğramamak,üniversitede öğrenciysen derslerden geri kalmaman çalışansan patrondan fırça yememen için tercih edilecek aşk modelidir.karşı tarafın sana ilgi duyması gerekir bu türden aşklardan,,platonikte karşılıksızken aşk,bizim konumuzda karşılıklı-karşılıksız arası gidip gelme durumudur.
mevlana'nın tabiri ile "Şekerliğinin içinde zehir zarar vermez bize, O zehiri o şekerle sen bir ediyorsun" denilecek kişiye duyulan aşk'tır aşkların en güzeli.
aşkların en güzeli;
sen hiç var olmadın,
sen hiç benimle olmadın ki...
merakla bekliyorum yolunu,
elma dersem çık,
elma!
üç kere vuruyorum tahtaya, çık!
her nerdeysen...
aşkların en güzeli...
Aşk, arzulanan bir varlıkta bulacağımız tada susamaktan başka bir şey değildir.
(bkz: Montaigne)
Var kalabilmenin şartı, hakikat yolunda insanın "varoluş"unun bilincine ve aşkın olana kavuşma arzusunun samimiyetine bağlıdır..
bir kız ve bir delikanlı, bir motosikletin üzerinde 180 km hızla gidiyorlar ve aralarında şöyle bir konuşma geçiyor;
kız : lütfen yavaşla, ben korkuyorum
delikanlı : hayır, bak ne kadar eğlenceli
kız : lütfen, lütfen, çok korkuyorum
delikanlı : peki, beni sevdiğini söyle
kız : seni çok seviyorum, lütfen yavaşla
delikanlı : şimdi de bana sıkıca sarıl
kız delikanlıya sıkıca sarılır;
delikanlı : kaskımı alıp, kendine takar mısın? başımı çok sıktı..
ertesi gün gazetelerde şöyle bir haber çıktı: motorsiklet kazası;
motorsiklet, fren arızası nedeniyle, bir binaya çarptı. üzerindeki 2 kişiden sadece biri kurtuldu. gerçek ise şöyleydi; yolun yarısında, delikanlı frenlerin bozulduğunu anlamış ama bunu kıza belli etmek istememişti. bunun yerine, kızdan kendisini sevdiğini söylemesini istemiş ve kendisine son defa sarılmasını istemişti. sonra da kendi ölümü pahasına kızın başlığı takmasını ve hayatta kalmasını sağlamıştı. işte gerçek aşkın anlamı da budur.