Kalemle boyanmış ellerimi duymalısın, her harfle konuşuyor acılarım. Sol gözüm, sol yanım kadar acımakta. Sağ elim nasır bağlamakta.
Yazmaya doymayan ellerimin tek nedeni hüzün denen şeyin, denize düşen taş gibi içime düşmesi.
Nefesimin heyecanla beklediği günler, ah! Şimdi nefesim kesik kesik, boğmaca.
Ağlamaya meyilsizim, konuşmaya isteksiz. Tek yudumda yutulacak su gibi yazmak. Kolaya kaçmak belki de. Aç değilim Meksika ekmeğine, kuru kahveye. Gözlerim rüyalar değil, uyku ister. Hayret! Asileşen atlar gibi ruhum, zaptı zor.
Yazmak işte, yazmak... saklanmak, saklambaç oynamak.
Küçük çocuk masumluğunda avuç içleri açılır, aşk oyununu oynayan kaleye mum diksin!
10,9,8... Yaklaşandan korkmak. Saklandığın köşeyi mükemmel sanmak. Kaçışın çözüm olduğunu düşünmek. çocuklukta mı kaldı yani?
8,7,6... saniyelerin bu kadar hızlı geçtiğini fark etmek. Belki de geçmediğini!
5,4,3... ulaşılmak istenene giden yolun uzunluğu umutsuzluğu besler, beslendikçe körelir arzular.
2,1... eli kolu bağlı olmak, bir adımı atıp gerisine cesaret edememek. Ürkekliğin başlangıcı, saklanırken yakalanmak.
Hayaller beslenemez kırgın ruhla, yemler bir rüzgarla baş edemez. inanmak yetmez, yetmez kendini kandırmaya.
Gözlerimi dayayıp duvara saymak istiyorum. önüm, arkam, sağım, solum...
Gözlerimi açtığım an bir el deyse boş duvara. Saklambaç gibi yaşamda bir varsın, bir yok! *
- aşkla saklambaç
- mutluklukla saklambaç
- ölümle saklambaç
...
hayatın kendisi bu özetle.
saklambaç oynamak.
ama sürpriz de bu işte, bir gün o köşeden aşık olunan kişinin karşısına çıkmak.