Ne kadar çok yalan var etrafta, ne kadar çok gözyaşı ve ne kadar çok kişi mutsuz. Arkasına, dayısını alır gibi aşkı alanlar, sahte sevdalardan çiçek buketi dağıtanlar kirletiyor yürekleri, aşka inancı azalıyor kalplerin. Peki, ne yapmak lazım?
Erkeklerin çoğu ıssız adamlığa soyundu şimdi, olmasalar da öyleymiş gibi yapıyorlar. Sanıyorlar ki, erdemdir sadakatsizliği üstünde unvan gibi taşımak. Kalleşlikten erdem olur mu? Övüne övüne yazılan erkekliğin kitabına ne zaman eklenmiş ihanet? Asıl sorun ihanet de değil aslında, ıssız adam olma hevesi ile çıkılan yolda, erkekler fark etmeden ıssız kadınlar yaratıyor. Bir kadın kalbi kaç kırılmayı kaldırır düşünen yok! Kendi canavarını yaratan bir toplum, şikayet etme hakkına sahip midir?
Bir ülkenin güçlü ayakta durması için, önce kadınına ihtiyaç vardır. ister evinde, ister dışarıda, her ortamda kadının asaletini ve inancını koruması gereklidir. Bireyliği ne kadar değerli ve zedelenmemiş durursa, o derece doğru bir aile kurması beklenir.
Şu dönemde herkesin ağzında bir laf var: Yeni nesil çok kötü! Bunu nesil ortalığa dökülmeden önce fark etmemiş olmamıza kaç puan verilecek? Yedikleri domateslerin kötülüğünden mi bozuldu bu çocuklar? Gençliğin ebeveynleri olan aşağı yukarı yaşıtlarım (ben 35 olduğuma göre, doğursaydım, ortalama 15 yaşında bir çocuğum olurdu) değil mi bunları yetiştiren? O zaman dönüp işin kaynağına bakılacak. Yangının başladığı yer biziz!
Arada kalmış, hem geleneksel, hem modern olmak derdine düşmüş, biz alacakaranlık kuşağının şimdiki yetişkinleri; aşkı kirletmek bizimle başlamadı mı? Çoğumuzun evlilikleri yıkılmış, ilişkileri yürümüyor. Çocuklara miras olarak bıraktığımız tek şey sevgisizlik. Bozulmaya başladığımız yer, aslında bozguna uğradığımız yerdir. Yani, bozduğumuz gibi toparlayacağız. Önce kadın duruşumuzu değiştireceğiz cümleten, sevgi ve saygıya dayalı ilişkiler yürüteceğiz. içinde aşk olmayan ilişkilere, özgür kadınız diye atlamayacağız. Cinselliği yaşama hakkımız var diye, bekarız, para kazanıyoruz, ayaklarımız üzerinde duruyoruz diye, suyunu çıkarmayacağız. Şiddete karşıyım ama kendi ellerimizle kendi yüzümüze bir tokat atmanın tam da sırası olabilir. Biliyorum, hayat şartları zor, yaşamak için neredeyse mucize gerekiyor. Elbette gönül bir can yoldaşı, hayatı paylaşacak bir sevgili istiyor ama işi ucuzlatmayacağız. Issız kadınlar yaratmak için herkesin elbirliği ettiği ve her şartın uygun olduğu bu süreçte; tuzağa düşmeyeceğiz. Aşk uğruna savaşacak, aşksız gelen yare döşek göstermeyeceğiz.
Erkekler de artık silkelenmeli, bırakmalılar kalp kırmayı, gecelik zevkleri, tatminsiz duyguları, seks üstüne kurulu skor denemelerini, yok işte sonu! Kaç kadınla birlikte olduğunu övünerek söyleyen hemcinslerini alkışlamayacaklar. Onurlu saymayacaklar sadakatsizliği, ailenin, sevginin değerine inanacaklar. Yaşam denilen bu uzun yol, sadece yatak odasıyla sınırlı olmadığına göre, gelecek nesillere bir toplum emanet edeceklerini bilerek yaşayacaklar.
Kadın ya da erkek ayırt etmeden hepimiz aşka inanacağız. Aşk için savaşacağız. Emek vermeyi, ilk sorunda çıkıp gitmemeyi, birlikteliğin yaratacağı mucizeleri tekrar öğreneceğiz. Kaybettiğimiz her şeye sahip çıkacağız yani!
Aşkı kirlettikçe hep birlikte yıkılacağımızı anlamalıyız. Aşk dediğin her kapıya uğrayan bir dosttur. içine ne kadar kötü tohum atarsak, ne kadar bozarsak, kimliğini değiştirirsek, bizim kapımıza geldiğinde alacağımız hediye de, o derece kötü bir şaka olacaktır. Yeni bir yol gerek artık, yeni bir yoldan yürümeliyiz. Aşk için, aşkın şerefine ya da şerefinize...
aşka inanmayanlar gerçekten varmıdır. bilmiyorum belkide ben çok büyük anlam yüklüyorumd aşka. aşk olmasa insan yaşaya bilirmi yada aşk olmasa birine seni seviyorum diye bilirmiydik yada aşk olmasa onu gördüğünde yüreğin yerinden çıkacakmış gibi olurmuydu.
bilmem eğer bunlar olmuyorsa sen yaşamıyorsun demektir.