bugün

En güzel telaffuz eden kişi müslüm gürses dir.
Bedenin ve ruhun, şuursuz kamyona dönüştüğü evre.

Kendine lafın geçmez.

Beden ve ruh, iki küçük kız çocuğu sevimliliği ve aymazlığıyla, elele tutuşup, lollipop yiyerek, avaz avaz manyak şarkılar söylerler.

Ama geçer!
Endişelenmeye mahal yok!
Aşk birinin gözüne baktığında kalbinin o titrek atışı,içinden gelen o titreme,bakmaya bile kıyamadığın duygudur aşk...
mantığınızı kaybetmenize neden olur ancak yemişim mantığını.
Mesafe varsa kendinle cozmen gereken bir ton yuk vardir... Mesafe araniza mi girdi yoksa sana mi zor anlasilir...
Aşk bu çiğnenmiş kırbaçlanmış alta alınmış.

(bkz: aralık günleri için bir aşk denemesi)
Tekrar tekrar aşık olabilir insan. Bakınız Kayahan. Aşktan beslenip paraya tahvil edebilir bu süreci.

Aşk, naylon bir duygudur. Bin yıla yakın hışırdar durur. Doğada kolay kolay yok olmaz, zihinde de.
bazı kavramların net tarifi yoktur. kişiye göre değişir. aşk böyle bir kavram işte. kime sorarsanız sorun farklı bir tarif duyarsınız.

kimine göre aşk diye bir şey yok. kimine göre aşk her şey.
kimine göre insan sadece bir defa aşık olabilir. kimine göre defalarca olabilir.

bana göre aşk defalarca olabilir. çünkü ben 3 kez aşık oldum. ama her aşık olmam bir öncekinden daha kuvvetliydi. yani ikinci aşkımı yaşarken ilk aşkım için demek ki önceki seferde aşık değilmişim sadece aşk sanmışım şeklinde düşünmeye itti beni. çünkü şu anki yaşadığım aşksa bir önceki neydi? şu anki daha kuvvetli olduğuna göre öncekini aşk sanmış olmalıydım sadece. çünkü elinde somut bir veri var. ilk seferde ne hissettiğini biliyorsun. bir sonraki sefer ondan daha fazla olmak zorunda. daha düşük olursa onun aşk olduğuna zaten kendin inanmazsın.

ilk aşklar unutulmaz derler. bence hiçbiri unutulmaz ki zaten. insan beyni iyi şeyleri kolay kolay unutmaz hep hatırlar. mesela ben ilk aşık olduğumda 13 yaşındaydım. o güne kadar hiç sevgilim olmamıştı. o zamanlar cep telefonlarımız da var. meşhur 3310 zamanları. bir sms in 2 kontör olduğu zamanlar yani. 7/24 mesajlaşıyorsun. mesaj atarken ayrı bir heyecan, mesaj beklerken ayrı bir heyecan, mesaj geldiğinde mesajı okurken ayrı heyecan.

birinci aşık olduğum insanı gördüğüm de karnımda garip bir sancı oluyordu. garip bir heyecanlanma içerisine giriyordum. kalbin küt küt atması da cabası. elini tuttuğumda 2 kat artıyor, sarıldığımda 4 kat artıyordu. hiç unutmam onu 2 yıllık birlikteliğimiz boyunca sadece tek 1 kez yanağından öpebilmiştim. o zaman 128 kat artmıştı kalp atışlarım. garip duygular. şimdi bir kadını öptüğümde hiçbir şey hissetmiyorum. sıradan bir şeymiş gibi. masanın tozunu almak, ya da çay içmek falan gibi sıradan.

13 yaşındayım. cinsel istek falan yok. öpüşme sevişme gibi ihtiyaçların yok. aşıksın ama arkadaş gibi takılıyorsun. sevginin en saf hali böyle bir şey sanırım. aptal aptal konuşmalar. mesajlaşmalar. ama zaten çocuksun. aptal aptal konuşmalar olmayacakta ne olacak. atom parçacıklarından, moleküler biyoloji veya kuantum fiziğinden bahsedecek haliniz yok ya. bu yüzden çocukluk aşkı bir başka güzeldir. aslında her aşk bir başka güzeldir. ama kulvarları farklı sanırım. 13 yaşında birbirine aşık olan çift ile 70 yaşında birbirine aşık olan çiftin aşkını aynı kulvara sokamayız diye düşünüyorum.

ikinci aşkım 17 yaşında. lise son. ama bu sefer ilkinden çok farklı şeyler hissediyorum. gördüğümde kalbim küt küt atmıyor mesela. ilk aşkımı öptüğümde bayılacak kadar heyecan yapmışken ikincisini öpmek sıradanlaşıyor. her gün öpüyorsun istediğin kadar. yanaktan öpmekten bahsediyorum tabi. onu görünce hissettiğim duygular ikincisinden çok daha farklı. ikinci de huzur hissediyordum daha çok. ergenlik döneminde atarlı giderli başı boş bir velet oluyorsun. ama onun yanında hafifliyordum sanki. 150 saat bir kafede oturup çay içsek oturabilirdim heralde. çenesi düşük bir kızdı zaten ve ben bu durumdan hiç şikayetçi değildim. saatlerce saçmalasın ben dinleyebilirdim. ikinci aşkımda gerçek aşkı bulduğumu sandım. ilki çocukluk aşkı olduğundan, tecrübesizlik olduğundan onu aşk zannetmişim meğer. halbuki gerçek aşk böyle bir şeymiş. utanmadan, kasılmadan yanında huzur hissettiğin biriyle birlikte olmakmış. yani gerçek aşk buymuş. önceki bunun yanında aşk falan değilmiş.

üçüncü aşkım 21 yaş. üniversite 3. ulan ben ne çok aşık oluyorum ya. neyse zaten bu son aşkımdı. tabi umarım son olarak kalmaz...

üçüncü aşk hepsinden farklıydı. ilk görüşte aşk falan derler ya. o yalan işte. ilk görüşte aşk olmaz hoşlanma olur. benimkisi tam tersi. hiçbir şey hissetmiyorum kıza karşı. insan olarak sevdim sadece. arkadaş ortamlarında hep yanıma oturmalar, benimle ilgilenmeler falan çaktım ben bişeyler. ama ümitte vermek istemiyorum çünkü o anlamda bir hoşlantı yok içimde. gel zaman git zaman bu kızın bana aşık olduğu 3 kilometre öteden belli olmaya başladı. benim de hoşuma gitmiyor değil tabi bu durum. birinin sizi beğenmesi, sizden hoşlanıyor olması gururunuzu okşar. ama bir yandanda ulan diyorum kıza ümit verme yazık üzülecek sonra. bir yandan da diyorum ne olacak başıboş üniversitelinin tekisin git kızla dene bir şeyler.

ben ümit vermemeyi seçtim o dönem. ama ben kaçtıkça o kovaladı. kızla yalnız kalmamaya çalışıyorum. korkuyorum bana duygularını açarsa nasıl reddederim diye. korktuğum başıma geldi. kafede otururken ortada hiç bir şey yokken elinde kahveyle ağlamaya başladı. noldu dedim yok bişey dedi. ya kızım anlat noldu diyorum söylemiyor. kızdım buna. bak dedim biz iyi gün dostumuyuz. varsa bir derdin ortak oluruz yani. yarın bir gün benim derdim olsa sen ortak olmayacak mısın yoksa derdime? derdim seninle dost olmamız dedi ağlaya ağlaya. nasıl yani dedim? ben seninle dost olmak istemiyorum dedi. ben sana aşığım dedi ve çok daha fazla ağlamaya başladı.

ben o gün hayatımda yaptığım en salakça hareketi yaptım. hehehe derdin bu muydu ya bende bir şey sandım falan diyerek güldüm. oha yani bu kadar öküzlük olmaz. ama o an farkında değildim bu durumun. ben gülünce kız sinirlendi tabi. haklıda zaten. sanırım o an birazda nefret etti benden. ağlamamın bu kadar hoşuna gideceğini bilseydim çok daha önce ağlardım dedi. nefret dolu bir bakış, ve yüksek bir ses tonuyla. ve kalktı gitti. ben hem utandım hemde salaklığımın farkına vardım o an. zaten o salak tepkiyi bilerek verememiştim. istemsizce olmuştu. kalktım gittim peşinden. kolundan yakaladım gel biraz konuşalım diye. özür diledim. bilerek yapmadığımı anlattım. sarıldım. benden senden hoşlanıyorum falan dedim. ikinci salaklığı o anda yaptım. hoşlantı falan yoktu çünkü içimde. aha dedim sıçtım kendi kendime. kızın yüzü gülmeye başladı. ben tabi sarılmayı kısa tuttum mesafeyi açtım biraz.

gerçekten sen de mi benden hoşlanıyorsun dedi. duraksadım. kıvırmanın yollarını aradım. bulamadım bir şey. bu yoldan artık geri dönüş yoktu. evet dedim bende biraz hoşlandım senden falan ama işte duygularımdan emin olmadan bir şey söylemek istemedim. yani geçici bir hoşlantıysa seni üzmek istemem falan dedim. ben üzülmeye razıyım demez mi? hiçbir şey diyemedim kaldım öylece.

neyse lafı uzatmiyim ben zamanla o kızın bana aşık olmasına aşık oldum galiba. çünkü diğer aşklarım karşılıklıydı. ben onları seviyordum onlar da beni. bu seferki karşılıksız. ben onu sevmesem de beni seviyor. bu bana hem garip hem de mükemmel geldi. ilk defa yaşadığın şeyler hep daha çok etkiler insanı. sizi sizden çok seven biri var. sizi kendinden daha çok önemseyen biri. bunlar güzel şeyler. kolay kolay karşı koyamayacağınız şeyler.

kıza değil de, bana olan sevgisine aşık oldum kızın ben. yavaş yavaş daha çok sevmeye, onun beni mutlu etmek için uğraştığı kadar ben de onu mutlu etmek için uğraşmaya başladım. karşılıksız aşkı karşılıklı hale getirmeyi başarmıştı. nasıl yaptı bilmiyorum ama tuttuğunu koparmıştı. ve bunu asil bir şekilde yapmıştı. buna hem saygı duymuş hem etkilenmiştim. günler geçtikçe daha çok sevmeye başladım. üniversitedesin, rahatsın. birlikte yaşamaya bile başlamıştık. cinsellik dahil her şey vardı ilişkimizde. işte dedim gerçek aşk buymuş. her konuda bir bütün olabilmek. tek vücut olabilmek. birbirinden aldığın hazzın sadece mental anlamda olması değil, hem mental, hem ruhsal, hem de fiziksel anlamda olmasıymış. önceki yaşadıklarım bu kadar güçlü hisler barındırmıyormuş. demek ki onları ben aşk sanmışım aslında onlar aşk değillermiş.

yani kısacası aşk öyle ilk görüşte, beşinci görüşte, sekizinci görüşte falan olmaz. planlı programlı olmaz. dur ben şu kıza aşık olayım diyerek olmaz. şu nedenden bu nedenden dolayı olmaz. birden bire olur. bir bakmışsın aşık olmuşsun. sen farkında bile olmadan olur her şey.

başta söylediğim gibi aşkın ortak bir tanımı yoktur. herkesin yaşadığı aşk, o aşkı yaşadığı dönem, yaşadığı dönemdeki yaşı, zihniyeti, düşünce yapısı, karakteri, beklentileri, istekleri, arzuları ve herkesin yaşadığı aşkın kendi öz benliğine yaptığı etki farklıdır.

ben birden çok defa aşık olduğum için, aşkın sadece insan hayatında bir kere olmayacağını birden fazla olacağına inanıyorum. ancak her aşkın boyutu farklı olduğundan ve bir öncekinden daha yoğun yaşandığından dolayı öncekilerin değil de şu an içinde bulunduğun aşkın gerçek aşk olduğunu, öncekilerin gerçek aşk olmadığını da düşünmüyor değilim. çünkü şu an bir öncekinden daha yoğun, daha güçlü duygular hissetmiyorsan o zaten aşk değildir. ister istemez öncekilerle kıyaslarsın çünkü. ancak ve ancak daha önceki yaşadıklarından çok daha büyük bir aşk hissediyorsan o zaman aşık oldum diyebilirsin. hal böyle olunca da zaten öncekiler bunun yanında sönük kalacak, gerçek aşkın şimdiki yaşadığın aşk olduğunu, öncekileri aşk zannettiğini ama aslında gerçek aşk olmadıklarını düşünürsün.

çünkü daha üçüncü yaşadığım aşk ortada yokken ben birinci ve ikinciyi kıyaslarken bile birinciyi aşk zannettiğimi ama aslında ikincinin gerçek aşk olduğunu düşünmüştüm. sonra üçüncü aşk geldi ve önceki aşklar için aynı şeyi düşündüm. sanırım şimdi de eğer dördüncü bir aşk yaşarsam diğer geride kalan üç aşkın aslında gerçek aşk olmadıklarını, dördüncü aşkı yaşarken o an hissetiğim aşkın asıl gerçek aşk olduğunu düşüneceğim.

o yüzden bu kadar aşk tecrübemin olduğu halde hala gerçek aşk insan hayatında bir kere mi olabiliyor yoksa birden fazla kez aşık olunabilir mi bunun cevabını keşfedebilmiş değilim. sanırım bu bilinmezlik aşkı güzel kılan taraf.

aslında aşkın her boyutu ayrı güzel. çocukken ve fazlaca yaşlıyken aşkta cinsellik boyutu olmuyor. ve beklentiler ona göre farklı bir hal alıyor karşılıklı olarak. ama hala tutku ve libido işin içindeyse aşkın ateşi daha büyük bir yangına dönüşüyor diye düşünüyorum. yani daha vahşi, daha hayvani bir aşktan söz ediyorum.

hayvanlarla ortak noktalarımızdan birisi de cinsel güdülerimizdir. cinsel güdülerimiz ve insani duygularımız birleştiğinde aşkın boyutu çığır açıyor. ancak size kötü bir haberim var. aşkın bir ömrü var. ve bu ömür insan ömrüne oranla çok ufak bir ömür. çünkü aşk zamanla alışkanlığa dönüşüyor. aşık olduğunuz kişiyle ilk sevişmenizde, onun tenine ilk dokunduğunuzda hissettikleriniz ile yüzüncü kez sevişmenizdeki hissettikleriniz aynı olmaz. beş yüzüncü kez sevişmenizdeki hissettikleriniz de aynı olmaz. sayı arttıkça hisler azalır. çünkü artık alışkanlık haline gelmiştir. ilk sevişmenizde karşınızdaki kişinin neresine dokunacağınızı, hangi bölgesine dokunduğunuzda size nasıl tepkiler vereceğini bilemezsiniz. dokundukça, öptükçe yavaş yavaş keşfedersiniz. bu gizemli durum aslında ilişkiye çok büyük heyecanlar katıyordur. ama sonra kişiler birbirleriyle ne kadar çok vakit geçirirlerse o kadar çabuk birbirlerini çözerler, öğrenirler. hangi olay karşısında nasıl tepki vereceğini biliyorlardır artık. sıradanlaşmıştır herşey. eskiden aşık olduğu kişi onun için gizemli biriyken, şimdi her halini bilen, her hareketini önceden tahmin eden, hangi durumda hangi tepkiyi vereceğini öngören biri haline gelmiş yani kısacası gizem kaybolmuş dolayısıyla heyecan azalmıştır. aşkın bitmesinin yegane sebebi bu birbirine alışma ve kişiliklerin gizemini yitirme durumudur.

artık aşk alışkanlığa dönüşmüş, içlerinde birbirlerine karşı hala sevgi olsa da aşk ömrünü doldurmuştur. hatta orta yaşın daha üzerindeki evliliklerin çoğunda bu sebepten ötürü cinsel hayat bitme noktasına gelir. artık eşler birbirlerini seven iki arkadaş gibi yaşamaya devam ederler. tutku ve heyecan kalmaz. birbirlerini arzulamazlar. boşanmamalarının tek sebebi birbirlerine duydukları minnet, geçmişlerine duydukları saygı ve eğer varsa çocuklarıdır. ve genelde orta yaşın üzerindeki erkekler karısıyla yaşayamadığı cinsel açlığını saatlik ilişkilerde gidermeye çalışırlar. sen istiyor duj verecek 100 dolar hesabı .çünkü toplumumuzdaki erkek algısında eğer arada duygusal bir bağ kurulmuyorsa bu aldatmaya girmez diye bir zihniyet var. aslında bu da aldatmaya girer ancak duygusal bağ kurularak aldatmak çok daha ahlaksızca ve rencide edici bir durumdur.

konuyu biraz dağıttım ve toplarlamak gerekirse aşk;

-bir insanın yaşayabileceği en güzel, en büyük, en güçlü, en yoğun duygular bütünüdür. bu duygular hem iyi anlamda hem kötü anlamdadır. yani normal bir insanı sevdiğinizden çok daha fazla seversiniz o insanı ve o insan sizi kıracak bir şey yaptığında normal bir insanın sizi kırmasından çok daha fazla üzüntü yaşarsınız. ona daha çok kızar, ona daha çok sinirlenir, onunla daha büyük kavgalar edersiniz. ve aşk o kadar güçlü duygular barındırır ki, dünyada en çok sevdiğin insanla olan aşkın bittiğinde o kişi dünyada en nefret ettiğin insana dönüşebilir. rasyonel düşünce ve mantık çerçevesinde bu mümkün olmamalı aslında, ancak aşkta mantık aranmayacağının en büyük kanıtı da budur bence.

-aşkın bir ömrü vardır. sonsuza kadar aynı yoğunlukta, ömür boyu her gün aynı boyutta yaşanan bir aşk yoktur. kişilerin karakterlerine bağlı olarak en iyi ihtimalle aşk yerini sevgiye bırakır.

-aşk karşındaki insanı özgürce sevebilmektir. egolarından sıyrılıp, karşındaki insanı olduğu gibi kabul edebilmektir.

-aşkta ego olmaz. gurur olmaz. çıkar olmaz. bunlar olursa onun adı aşk olmaz. aşk karşılıksız, koşulsuz, hesapsız, kitapsız sevmektir.

-aşk o kişiden başka diğer her şeyi/herkesi daha az sevmektir.

-aşk kısıtlamak değildir. kafese kapatmak hiç değildir. bir kuşun kanadını kırarak aşk olmaz. aksine aşk onun kanatlarının sayısını arttırmaktır. onun özgürce uçmasına, mutlu olmasına destek olmaktır.
birkaç kelimeyle nasıl sınırlandırılır bilmiyorum. ama sanırım, aşk herhangi bir şeye duyulan ucu bucağı olmayan, olamayan bir sevgi, hayranlık.

sabahın ilk ışığı gibi, dünyanın bütün sokaklarını o insanla yürümek istemek gibi, okuduğunuz en güzel şiir gibi, unutmak istemediğiniz bir şarkı sözü gibi, bahar gibi, nisan yağmurları gibi... o kadar güzel ki, benzetilecek bir dolu şey var.

bir de “gerçek aşk” denilen şey var. gerçek aşk ne biliyor musunuz? kızamamak, küsememek, o nefret denilen çirkin hissiyatı o insana yakıştıramamak, bir bakıma nefret edememek.

işin kötü kısmı, bir süre sonra hiçbir şey hissedememek. burada çocukluk aşkıma methiyeler düzecek değilim tabii. ama en masum, en saf hâli oydu sanırım. en güzel dostlar da onlardan olur genelde. aşık olmadan ölmeyin.
görsel
popüler kültür öğretisidir, karşı cinsten kimselere karşı duyulan sevgi üstü bir şey imiş, özellikle serseri ve gereksizler in vaz geçilmezi halindedir, bir müslüman için kafa kopartmak ne ise, bir keko/kezban için aşk bu dur.
Yavaşça kendi seyrinde ilerleyen boş bir tıra 23 ton klozet yükledikten sonra gaz pedalına sopa sıkıştırıp direksiyonu serbest bırakmaktır.nereye varacağını az çok tahmin etsek de arada yaşanacak olanlar bize heyecanlı ve çekici gelir.
Bunun için bi tanım yapmak o kadar zor ki. Hep düşünmüşümdür, hep sormuşumdur ama hiçbir cevap o duygunun yerini tutmuyor. Ama bir şarkı var böyle arada dilime dolanır az önce başlığı aratırken aklımda çalmaya başladı bir anda. "Aşk öyle bir büyü ki , öyle bir büyü ki anlayamazsın." O kadar güzel ve derin ki bu söz. Tek ekleyeceğim şey de şudur :anlatamazsın. Hissedersin. Varsa yaşarsın yoksa bakarsın...
yaşamadım. ama gördüğüm duyduğum kadarıyla bir beladır. ALLAH nasip etmesin. gözler kararmasın ve insan bir insana kusursuz diyerek bakmasın.
aşk'ı aşk yüzünden terk edenden ufak bir şey bırakmak istiyorum buraya.
ama önce biraz düşünün, aşıklar mı telef olur maşuklar mı?
aşığın mı sorumluluğu fazladir maşuğun mu? cevabını bilen beru gelsin.

yemin ederim ki, yüZünü gördüğümden beri tum dünya bir hayal, tum dünya hileli.
bahçe şaşırmış hangisi yaprak, çiçek hangisi?
kuşlar kendinden geçmiş, bilememiş hangisi tuzak hangisi kuş yemi?
celaleddin rumi
Aşk, bir başka varlığa duyulan derin sevgi. Ayaklarınızı yerden kesecek şekilde mutluluğunu arttırır.
https://galeri.uludagsozluk.com/r/1570255/+
Her şeyden vazgeçmektir. O uyuyan hariç.
Aşık olunmaz
Aşka düşülür.
Herkesin arayıp çok az kişinin bulduğu muhteşem duygudur. Çoğu zaman onu ararken yanlış şeyleri aşk sanıp peşinden koşarız. Ama bu kadar uğraşa rağmen bi türlü karşımıza çıkmaz. Belki de dedikleri gibi aramadığın bi anda gelir.
Herif bana seni çok seviyorum derken benim icimdeki çılgının çakkıdı çakkıdı eşliğinde dans etmesi olabilir.
Cam kenarında bir güvencin misali beklemekten bitap düştüm.Uçup gidemem.
Aşk: üç harf tek kelime... aşk yapmam dediğini yaptırırmış insana derler harbiden öyle yaptırıyor illet ama yaşamadan da ölmeyin bee.
nedir senin gerçegin?
aşk kime yakisir?
vuslat kime?
cani, seni cekene mi?
senin icin canindan vazgecene mi..?
varlığı nedense bir türlü kabul edilmeyen, ötekileştirilmiş, yabana atılmış kutsal duygu biçimidir.