aşk şiirleri

entry62 galeri0
    62.
  1. AŞKIN ŞEHRENGiZi

    ne canlar yakmış iç Kale
    sararmış resimlerce
    mahzun Viran Tepe
    bereli havuşlarda tükendi nesli dinçliğin
    bir küf tutmuş muskalarA
    bir keder karası bazaltlar bilir
    nerden nereye solmuş
    yetim Diyarbekir’im
    nerde kimi ölmüş Yedi Kardeş burcu sesin
    birden düşersin akla
    başım gözüm ısınır
    Eski Cezaevinde yel ıslıkları küsülü
    Aslanlı Çeşme şimdi kıraçlıkla kınalı
    kenti çoktan terk etti
    Hamravat Selsebili
    bir kuyu kendine düşer canımın tenhasında
    eyvanlar serden geçip durur ciğer saatinde
    bir sensizliktir gider
    bin sessizliktir gelir
    açılır çakı gibi Fetih Kapısı
    yeni baştan çevik Fatihine
    tel örgüler kuş olup uçuşanda
    belki değeriz yine
    On Gözlü köprüsünde bakır düşlerin
    yangınlar gömülü
    Süleyman mertliğinde
    bir zaman abdestsiz çarıklarla
    doluşmaya utanılan Sur
    şimdi hangi hakirliğin mahzeni
    abdal damlarımızdan mağrur çatılara
    taşların boşluğunda zemheri
    cehennem lokması kursağında
    avlularda tükenmiş
    dut çiğdeleri bağrın
    boynu bükük nergizlerin saksılarda
    vurulmuş haremlik
    dökülmüş selamlık
    kalmış Deliller Hanı
    cinnete bir soluk
    kırılmış mezarlarda buruk kuş lokları
    hanayda kumruların
    su kadehi burulmuş
    kararmış bahtı fildişi kalkerin
    namusun narin beli bükülmüş
    durgundur Mesudiye
    argındır Ulu Cami
    yorgundur Dicle Kapı
    fıtratına dönme günü Kırklar dağımın
    bir şehir ki töresidir
    nice kıtaların hey
    selsellerin uğultusu serdaplarda
    tulumbalar hasretinle taşmaktadır
    Şeyhandede şelalesi
    hazan olup yağanda
    ahşab nar çiçekleri
    sülüs hatları mevsim
    nakşetsin sevdamızı Gelincik dağı
    yüreğin beynine hadisler mıhlı Nebi cami
    Asur kalesinde kral mezarı bağrın
    gözlerin gözlerimde dilsiz Malabadi
    ve paygamber kabrinde
    öksüz yara salardık
    gırtlaktan revakların karanfil sokağında
    umudun umudusun
    çeyizlen Diyarbekir...

    Diyarbakır Şairi Bilal Yavuz Şiirleri
    0 ...
  2. 61.
  3. AŞKIN ŞEHRENGiZi

    ne canlar yakmış iç Kale
    sararmış resimlerce
    mahzun Viran Tepe
    bereli havuşlarda tükendi nesli dinçliğin
    bir küf tutmuş muskalar
    bir keder karası bazaltlar bilir
    nerden nereye solmuş
    yetim Diyarbekir’im
    nerde kimi ölmüş Yedi Kardeş burcu sesin
    birden düşersin akla
    başım gözüm ısınır
    Eski Cezaevinde yel ıslıkları küsülü
    Aslanlı Çeşme şimdi kıraçlıkla kınalı
    kenti çoktan terk etti
    Hamravat Selsebili
    bir kuyu kendine düşer canımın tenhasında
    eyvanlar serden geçip durur ciğer saatinde
    bir sensizliktir gider
    bin sessizliktir gelir
    açılır çakı gibi Fetih Kapısı
    yeni baştan çevik Fatihine
    tel örgüler kuş olup uçuşanda
    belki değeriz yine
    On Gözlü köprüsünde bakır düşlerin
    yangınlar gömülü
    Süleyman mertliğinde
    bir zaman abdestsiz çarıklarla
    doluşmaya utanılan Sur
    şimdi hangi hakirliğin mahzeni
    abdal damlarımızdan mağrur çatılara
    taşların boşluğunda zemheri
    cehennem lokması kursağında
    avlularda tükenmiş
    dut çiğdeleri bağrın
    boynu bükük nergizlerin saksılarda
    vurulmuş haremlik
    dökülmüş selamlık
    kalmış Deliller Hanı
    cinnete bir soluk
    kırılmış mezarlarda buruk kuş lokları
    hanayda kumruların
    su kadehi burulmuş
    kararmış bahtı fildişi kalkerin
    namusun narin beli bükülmüş
    durgundur Mesudiye
    argındır Ulu Cami
    yorgundur Dicle Kapı
    fıtratına dönme günü Kırklar dağımın
    bir şehir ki töresidir
    nice kıtaların hey
    selsellerin uğultusu serdaplarda
    tulumbalar hasretinle taşmaktadır
    Şeyhandede şelalesi
    hazan olup yağanda
    ahşab nar çiçekleri
    sülüs hatları mevsim
    nakşetsin sevdamızı Gelincik dağı
    yüreğin beynine hadisler mıhlı Nebi cami
    Asur kalesinde kral mezarı bağrın
    gözlerin gözlerimde dilsiz Malabadi
    ve paygamber kabrinde
    öksüz yara salardık
    gırtlaktan revakların karanfil sokağında
    umudun umudusun
    çeyizlen Diyarbekir

    AMEDYA

    ranzalarda Anzele serinliği
    Arbedaş Kapısı
    yüreğin dolar
    Nasuh Camisinde Ömeroğlu
    Nasıriye Kalenin Halidoğlu
    bize Amedyalı
    derler hey cano
    mazluma safdil
    namerde sarraf

    şimdi ne Küpeli
    ne Dıngılava
    Diyarbekir bir ceset aramızda
    akar akar Hamravat
    çehremizin kederinde
    taşar yüzlerin
    emekçi coğrafyasından
    masum, maralsı
    Kürdistan gülleri

    ürkek avlu mırnavları
    ceylansı hafız kızlar
    kadim Zinciriye
    kokar çocukluğum
    Benusen burcunda sesin
    girer düşlerimin rüyasına

    hatıralar deşer
    hatır yarasını
    Hançepek türküsü yakar
    babasının ciğeri filintalar
    öksüz içerin
    Zembilfroş dumanı

    sürgüler çekilir
    durur hücremde
    tütsüler doğurur
    yetim Bircuşah
    kaynatsın ahımızı
    dadaş Haburman
    sağsın zor hüznümüzü
    aygın Malabadi

    kurşunlanmış can Kurşunlu
    Dört Ayaklı minarem
    dört ayağından vurulmuş
    öyle bir zelzele
    ki çetin gidişin
    Mesudiye sütunları oy
    gayrı yerinde durmaz

    Parlı Safa Minaresi gibi dimdik
    ömür kavgasını
    verir hep kalanlar
    dam loğu, et taşı
    bulgur değirmeni
    bir destandır burada yaşamak saati

    Fiskaya Şelalesi
    hazan olup yananda
    gör nasıl
    yeniden yağarım
    dişimle tırnağımla loy loy
    bir daha bulunmaz böylesi
    gazel ölen
    bizi, bizim gibisi

    ROZERYA

    yüreğin Hilar
    mağarası gibi serin
    yüreğin dağlarcası
    gariban, ıssız
    söyle sen hangi
    boranın meltemisin
    yanar dudağında karanfil tütün
    yanar da verir
    sırtını Kırklar suruna

    ellerin kelepçe
    ellerin zozan
    gözlerin zor kafesler
    gözlerin zilan
    içerin Kralkızı içerin mahzun
    alıngan, kuğumsu
    hançerem hançerli
    suskum sahipkıran
    bir masum pusuda tahtırevan

    söyle ben nereye gideyim Rozerya
    gel de gör içim dışım Amedya

    yaşmaklara yaşamaklar doladın
    Rabbinden razı
    sesin papatya devrimi
    sesin ardınsıra zılgıtlar
    körpe nazenin

    daha kaç mendil
    sarsın yangın kederini daha kaç
    ahraza bürünecek
    cıvıltısı sabilerin

    gel de izle Rozerya
    aşklar şimdi bir mumya omuzlarda
    tepişirken fevkinde
    şımarık firavunlar
    aziz bir şehir yıkılıyor altında

    hal böyleyken
    hasmına kılınç
    olsan da duramazsın içinde dimdik
    çökersin soylu
    sevdiklerin aşkına
    biz şimdi sensiz
    boyuna çöküş
    biz şimdi gözlerinsiz
    antik tohumduk

    bak da yeşert Rozerya
    Diyarbekir hayat ister bağında
    yeniden nefes almak
    biz ki yorgunluklar halkı
    gürleşirdi alnımızın teriyle
    ceddimizi saklayan
    aziz toprak.
    çocuklar eker
    filintalar yeşertirdik yılmadan
    usturalar kayarken ensemizden
    bükülmezdik usulca

    ata yadigarıydı mesleğimiz
    yüreğimiz haykırır gözlerimizde
    canımız o parola
    yakıl ama yıkılma
    söyle susma söyle Rozerya
    diyesin
    yitik insanlık
    hangi eğreti dağın ardında

    RÜMEYSAH

    sen, çocukluğumdun, masumiyetim
    sen bereket, han duvarları mazim
    toz çuvallar üstünde dinginliğim
    rüyam, göğüm, çölüm, denizimdin

    dans eder, göllerin ıssız akışı
    her nakışı, hüsrana yar bakışı
    özlem tüten demden gönül kayışı
    hem canım hem cananım, cevherimdin

    ayrılık da aşka dahil, Rümeysa
    bir hayatlık canı var ölümlerin
    bülbüle uzaklar yakın Rümeysa
    bir nefeste yayılır gül dediğin

    Rümeysa, zarftan kuşlar fezamda
    gurbetimin teli kopmuş sazımda
    deli taylar uçar durur bağrımda
    seven ruhta fren tutmaz Rümeysa

    konmaz öyle her dala sev devrimi
    sütü zift, balı zehir semahında
    uzar, uzar, uzar, şeyhin gözleri
    can kınına sığamıyor Rümeysa

    mürşid gamzelerin Fındık burcudur
    aşığı, mürid kılar tek bakışta
    dergahında cerenler kuruludur
    aşka dizgin vurulmuyor Rümeysa

    GÜVERCiNLER ÇARŞISI

    şükran toylarımızın
    sesi gelir aşiret çadırlarından
    obamız hayran
    otağımız kurban
    kıl çadırda yer sofrası kalbin
    serilmiş razı
    serilmiş padişahına kadar
    Nur burcunda ciğerim ağarır
    külahına dek kufi, ebebulguru
    saçlarında nesih yazıtlar
    döşlerin kesme bazalt döşeli
    mukarnas bezemeli
    yazmalarca beklenen yankılarda
    kurşunlu kubbelerin

    Halilviran köprüsünde hey canım
    düşlerin hıçkırır
    sazlar kavrulur
    yanar sazlıklar
    Nevruz neşesi saran köşelerinden
    bir firak hüznü
    tüttürür dağlar
    kavun rayihasına karışır
    karpuz burcuları
    çörtenlerden bin rahmet damlar
    demirciler çarşısı orkestra
    sadrı tonozla örtülü
    ceylanlar salınır
    filintalar ormanında

    Kazancılar Hanı mürd
    suskun kaya mezarlar
    Sultan Şuca çeşmesinde bağrın
    bağlanıp budaklansın
    yeter ki kapılma
    çeper çağın ağına
    can akar yolunu bulur
    yeter ki solmaya
    yaşamak sevincin
    iki gözümün goncesi

    HIZIR KÖŞESi

    göğün göğüyüz biz, yerin yeri
    niceye Süreyya, niceye bağır
    testin kadarsan, günahımız ne
    ya kıl taat, ya cezbemizden delir
    ki yokluk, varlığımıza delil
    ki yokluk, yokluğunuza tülbent
    içimiz var, içimizden içeri
    ve dışımız, dışımızdan dışarı
    vur testini, ne dış kalsın, ne içi
    lamekânda bulunur bu define
    aşk, öyle bir uçurur ki kimini
    aşk dahi bilmez uçanın yerini

    VEDA TEPESi

    Kudüs'ün ürkek gözyaşları
    Diyarbekir'in gözlerinden akar
    Tunus'un yanaklarından sızan
    Kahire'nin koyu kanıdır
    Şam'ın sonbahar saçları
    Dökülür derisinden Yemen'in
    Medine tüter Mekke'nin burnunda
    Düğümlenir boğazı istanbul'un
    Vedâ tepesinden uyanış doğar

    DORU

    poyraz yanar, kandiller üşür
    Nupelda
    suna boynun yaslar dağ eteğine
    yıldızların kaydırağı var bu gece
    dokunsan, ağlayacak ceylanlar
    tavşan, yavrular aşkına cesur
    arslan, yavrular aşkına ürkek
    ve bakışlar, çığlık çığlığa kuşlar
    yokluğun, boğazda kement
    bakışın, nasıl da çatal
    değdiği kalbin etini delen
    acemi, rafine, boyunca usul

    bağırda dalgalar kayalığa vuranda
    diyar gözlü, bekir yürekli
    filinta baharlar birikir Yeldama
    gurbetin, hançeremde kelepçe
    ranzamda, kahırdan darmaduman
    ağarmış anlıklar, gurbetin
    maral titrekliğinde, soluk soluğa
    bir cezbeden yadigar
    bahadır, külhani yakalardan
    ve mahzun, namus burcu
    niyetli, meçhul denen ferdalara
    umutma Evîn
    gevherin kışlatma
    avlularda serpilen gonceler hatrına
    kenar mahlesinde dar bulvarların
    gül hevesler kurutmuş
    başı hep ustura tıraşlı
    oğullar etmez hayınlık
    yokluğun ebubekir dostluğuna

    çünkü yaşamak bu küllüklerde
    dakik bir vaiz kuzulara
    ve sıtmalar, ardın sıra kan ter
    ardın sıra tutuklu, kısık
    iner gibi sürgüler hücre odaya
    görüş günleri ıssız
    volta demleri öksüz, dımdızlak
    cehennem kesiği gerdanlar namına
    hiç değilse düşlerim, boran
    savur çeltik yaylana, pamuk ovana
    savur da kıyılsın inceldiği kuşeden
    aşiret bozkırları çocukluğum
    divane dağın doruğundan tütsün
    vakarlı umular, yarınlarımız

    ÜLKÜMÜZ DEVRiM

    genzimde bir sergüzeşt
    koynumun merkezine kadar kıvrılan
    kanırtan hınzır hevesleri
    sisleri tırmalayan haylaz açelyalar
    sensizliğin biz kokan kıyametiyle
    aşka hadım edilmiştir

    içimde açılmayan mühürlenmiş mektuplar
    yağar tırmalarcası sandukamın kürküne
    gençtim kısrakların
    toprağa hazla saplanan toynakları kadar
    gençlikten burağanlar biriktirdim
    yatağanlarladoğrarcası
    kara kutusuna kadar ciğerlerimin
    vurulmak neymiş bildim

    mahralarda sahralar uzanıyor
    dünya kıyameti sonuna kadar hak ediyor
    çırılçıplak armakçılar
    kirletirken oğuzluğun hisse senetlerini
    dosyalar artık yırtılmak içindir
    yargılarından habersiz yargıçlar
    şimdi haksızlığın ayetleri

    akıyor budunlar sokaklarında evrenin
    kurganlar artık çöküşlere mahkumdur
    kutaylar kervanlarda
    yeni bir cihanın rüyasını çığırmakta
    bilge taşralardan
    çaylak şehirlere ihtar

    orada bengi yaşamaklar
    burada tadımlık yalnızca
    çocuk sevinçlerinin koşturduğu evlerde
    ölümlerin o yetişkin ağır
    kulak zarlarını sağır eden
    şimdi suskun çığlıkları dolaşıyor

    öyleyse acısını dindirmeli vahşetin
    bir yağız hünkar korkusuzca
    herkes beklenenlerin
    peşinde aynalara bakamadan
    imgeler alışıktır kırılmaya farlarda
    pusumda aşiret bozkırları
    güneşin yerini tutar

    kozmosunda fantasmalar
    bir gökçe hicret kadar mevzi tutar
    sarıklara havlıyor kanişler
    yağlı köy sabunu kokmuyor yaşayan leşler
    kentlerde ceset nehirleri
    yıkılan köprülerden
    örülen duvarlara üzülme sakın
    körpe labirent olur
    buldurur birbirimizi

    kavganın gümrah memelerinden
    yaralar emzirdik hep yoldaşlarla
    kaslarımızı gırtlağına değin sıkıyor
    kol muskası pazıbentler
    can evlerinde tamudan yuvalar kuran aşk
    palazlanıyor çıngarın
    kanla sulanmış tarlalarında

    ülkümüz devrim
    insanlığı hunharlığa neşter kılan
    huylanan döl döşekleri
    doğumun görklü kuzey ışıkları altında
    yepyeni bir doğruluşa gebeydi
    çapa yapan kadınlarıngölgesinde
    ter bezinde kundaklar benim yerim
    ülkümde devrim
    yıldızlı geceye dönüşür sevgilim

    ipiltiler esintilerin
    kanına karışıyor ıpıslak ıslıklarda
    tezgahlarda işveli ciddiyetler
    ne denli serpilebilirse som kapanlarda
    o raddeye kadar kuşmar
    dağılan nazenin saçların
    tellerinde yürüyen cambazlar cudam
    betondan putlara tapan
    çinko patronlarla haşrolan

    pazen entariler yağar militan ruhlara
    dindirmek için hoyrat hırslarını cevherin
    işte küstah yürekler
    mutantan recimlerini kör emperyalizmin
    boğazlamaklar için birikiyor
    ülkümüz devrime kıvrılıyor
    devrimlerimiz ülkülere
    türkülere birleşen düşlerimiz
    lügatlerde sevmekler
    yeniden tanımlanıyor

    durun ve hayatla yüzleştirin çehrenizi
    oysa haylamaz dibine açan hiçbir domur
    huysuz langustlar
    pavkırışlara boğuyor yeröteyi
    tıpırtılar tıkırtılarla sevişiyor
    tenha kaldırımların damsız yalpılarında
    fısıltılar boranlarla
    cam kırıklarıkarıştırıyor damarlara
    kalın bıçaklar kesemiyor ince tülleri
    karıncalanıyor ergen yerlerin
    yaşlanmayan gözlere küflenmek yasak
    işte hipnoz edilmiş metropol köleleri
    tiryaki egzoz dumanlarına
    özenti vitrinlerde hep janti sömürgeler

    bir fiyasko gibi geçenlerdir
    sokaklardan caddelerden bulvarlardan
    onlar asıl kazananlardı
    panjurların satır arasında oksitten
    mısraları sökebilen şairler
    besteleyecek tutunamayan galipleri

    kapitalist yaşayıp komünist küfredenler
    rezaletsel rüsvaylığa mahkumsu
    sustum susulacak ne kadar kağnı varsa
    mecnunlar yüreğini tükürüyor sahraya
    düşlüyorsun eriyene dek beynin
    kaynayan bir kazana dönüyor kelle tası
    ışığa yumruklar attıran sendin

    zarfında günbatımı fırtınası
    taraçadan süzülen matruş papatya dansı
    kardan çocuğa döner cıvıldayan nefesin
    aynaları sırlayan cıva gözlerin kokar
    çakılır vidalarderisine şehvetin

    gün gelir ülkün de devrilir
    türkü çığırmaya başlar devrimin
    değişmez sandıklarından doğar ilk değişim
    alaturkalar alafrangalaştıkça
    dumura uğrayacaktır çağdaşça
    şen olası raconlar gereğidir

    kan damlaları birikiyor kum saatinde
    tütüyor fişek tarzı miğferler
    dünya kıyameti sonuna dek hak ediyor
    bileniyor delişmen pençeler

    BEHRAMPAŞA

    muhteşem Selimiye benzeri mimari
    Mimar Sinan üstadın ustalık eseri

    sekiz sütun gövdesine taşlardan
    birer kördüğüm atılmıştır sanki

    kimsesiz Suriçi’nin dilsiz sokaklarını
    bir şölen yerine dönüştüren incelik

    eksik olmaz rahmetli avlusundan
    çocuklar, kediler, kuşlar, böcekler

    gelin bir de buradan izleyin gelin
    haşmetli islam medeniyetimizi
    karnaslarda Süleymaniye ihtişamı
    kitabelerinden belli Sahabe şehri

    minberinin külahı çiniyle kaplı
    kapısında bir şaheser su mermeri

    satranç kufiyle yazılmışdört koldan
    semah eden Habib-i Kibriya isimleri

    kuvarsı cezbede kendinden geçmiş
    iznik çinileriyle kaplı kadim duvarlar

    mihraplarında saflığın ülküleri
    kara bazalt taşlarından bir şiir sanki

    saçı örgülü yıldızlar iç mukarnaslarda
    döşü geniş kubbesiyle muntazam estetik

    metafizik gerilimler tozan ışıklarında
    vakardan metaforlar dimdik sütunlarında

    sekizgen yapısıyla; hazin yalnızlığıyla
    âlî devletimizin bir türbesi gibi şimdi

    diktörtgen boşluklara dolan yaşamak azmi
    ecdadın ervahını hissettiren külliye

    geçmişle geleceği buluşturan bir meclis
    Mimar Sinan’ı Şeyh Galib kılan taş üstünde

    kalbi Dicle diye çarpan bahtın rüzgarında
    bir çizgiydi bulutlardan Behrampaşa Cami

    RÜZGARIN KALBi

    kışta açan çiçekler gibiydin Dilbâ
    kasımpatılardan doğma entarinle
    çalı kuşları konardı dallarına
    anadolu buğdayı kokardın sevdayla
    bağlamalar dar gelir gönül teline
    saldın mı saçlarını poyraza Dilbâ
    kuzgunlar dönüşür üveyiklere

    yağmurun çocuğu Pokut yaylasında
    bulutlardan bir deniz önündeyiz
    uçurumda uçurtma rüzgar yüreklim
    ruhunu sal eyleyip uçacak sanki
    avcısını bekleyen hazine gibi
    ezilir bakışıyla kursak çimleri
    yeşerir kuru kütüklerde filizler

    evrendin özündeki canlılara
    kuşatır damarların dünyaları
    günde yüzbinlerce kez atan kalbin
    nasırlı ellerinden belli azmin
    gönül ışımakta gönlünü Dilbâ
    harab kentte bağrı dökük bina âşık
    cerrahlarda bulunmaz reçetesi

    kurnalar, kandiller, dağ yılanları
    fırtına nehrinde kağıt gemiler
    derin ormanlarda ay kuyuları
    adamın gönlünü göğsünden söker
    kurnalar, kandiller, gece suları
    bu dermana bir dert yok mu Dilbâ
    bakışların deliyor değdiği yeri

    kuzgunlar dönüşür üveyiklere
    saldın mı saçlarını poyraza Dilbâ
    bağlamalar dar gelir gönül teline
    anadolu buğdayı kokardın sevdayla
    çalı kuşları konardı dallarına
    kasımpatılardan doğma entarinle
    kışta açan çiçekler gibiydin Dilbâ

    Diyarbakır Şairi Bilal Yavuz Şiirleri
    0 ...
  4. 60.
  5. Seviyorum seni ekmeği tuza banıp yer gibi
    geceleyin ateşler içinde uyanarak
    ağzımı dayayıp musluğa su içer gibi,
    ağır posta paketini, neyin nesi belirsiz,
    telaşlı, sevinçli, kuşkulu açar gibi,
    seviyorum seni denizi uçakla ilk defa geçer gibi.
    istanbul’da yumuşacık kararırken ortalık
    içimde kımıldanan bir şeyler gibi,
    seviyorum seni “Yaşıyoruz çok şükür!” der gibi.

    (bkz: Türk Edebiyatı’nın En Dokunaklı 25 Aşk Şiiri)
    1 ...
  6. 59.
  7. Rüzgar
    Uzun karanlıklara sürmüş yıldızları
    Mor kıvılcımlar gibi geçiyor
    Dağınık yalnızlığından
    Onu çok arıyorum onu çok arıyorum
    Her yerinde vücudunun
    Ağır yanık sızıları
    Bir yerlere yıldırım düşüyorsun
    Ayrılığımızı hissettiğim an
    Demirler eriyor hırsımdan.
    1 ...
  8. 58.
  9. tahir olmak da ayıp değil zühre olmak da
    hattâ sevda yüzünden
    ölmek de ayıp değil,
    bütün iş tahirle zühre olabilmekte
    yani yürekte.

    meselâ bir barikatta dövüşerek
    meselâ kuzey
    kutbunu keşfe giderken
    meselâ denerken damarlarında bir serumu
    ölmek ayıp olur mu?

    tahir olmak da ayıp değil zühre olmak da
    hattâ sevda yüzünden ölmek de ayıp değil.

    seversin dünyayı doludizgin
    ama o bunun farkında değildir
    ayrılmak istemezsin dünyadan
    ama o senden ayrılacak
    yani sen elmayı seviyorsun diye
    elmanın da seni sevmesi şart mı?
    yani tahir'i zühre sevmeseydi artık
    yahut hiç sevmeseydi
    tahir ne kaybederdi tahirliğinden?

    tahir olmak da ayıp değil zühre olmak da
    hattâ sevda yüzünden ölmek de ayıp değil.

    nazım hikmet
    2 ...
  10. 57.
  11. aman kendini asmış 100 kiloluk bir zenci
    üstelik gece inmiş ses gelmiyor kümesten
    ben olsam utanırım bu ne biçim öğrenci
    hem dersini bilmiyor hem de şişman herkesten

    iyi nişan alırdı kendini asan zenci
    bira içmez ağlardı babası değirmenci
    sizden iyi olmasın boşanmada birinci
    çok canım sıkılıyo kuş vuralım istersen.
    2 ...
  12. 56.
  13. çakıl
    seni düşünürken
    bir çakıl taşı ısınır içimde
    bir kuş gelir yüreğimin ucuna konar
    bir gelincik açılır ansızın
    bir gelincik sinsi sinsi kanar

    seni düşünürken
    bir erik ağacı tepeden tırnağa donanır
    deliler gibi dönmeye başlar
    çözüldükce ufalır küçülür
    çekirdeği henüz süt bağlamış
    mavi bir erik kesilir ağzımda
    dokundukca yanar dudaklarım
    seni düşünürken
    bir çakıltaşı ısınır içimde.
    b. rahmi eyüboğlu.
    0 ...
  14. 55.
  15. Gitgide alışıyorum sana....
    Hiçbir alışkanlık bu kadar güzel olamaz...
    Ellerin ellerimden uzaksa nasıl güçsüzüm bilemezsin...
    ...
    ..
    Ümit Yaşar Oğuzcan

    Alışkanlık şiiri.
    0 ...
  16. 54.
  17. ÜÇÜNCÜ ŞAHSIN ŞiiRi

    gözlerin gözlerime değince
    felâketim olurdu ağlardım
    beni sevmiyordun bilirdim
    bir sevdiğin vardı duyardım
    çöp gibi bir oğlan ipince
    hayırsızın biriydi fikrimce
    ne vakit karşımda görsem
    öldüreceğimden korkardım
    felâketim olurdu ağlardım

    ne vakit maçka'dan geçsem
    limanda hep gemiler olurdu
    ağaçlar kuş gibi gülerdi
    bir rüzgâr aklımı alırdı
    sessizce bir cıgara yakardın
    parmaklarımın ucunu yakardın
    kirpiklerini eğerdin bakardın
    üşürdüm içim ürperirdi
    felâketim olurdu ağlardım

    akşamlar bir roman gibi biterdi
    jezabel kan içinde yatardı
    limandan bir gemi giderdi
    sen kalkıp ona giderdin
    benzin mum gibi giderdin
    sabaha kadar kalırdın
    hayırsızın biriydi fikrimce
    güldü mü cenazeye benzerdi
    hele seni kollarına aldı mı
    felâketim olurdu ağlardım

    Attila iLHAN
    0 ...
  18. 53.
  19. sen gidersen

    sen gidersen sesin gider
    kokun gider yüzün gider
    ay dolanır pusularda
    tenim titrer gecem biter.

    sen gidersen yüzün gider
    martı küser baykuş öter
    senden kalan son hatıra
    iki damla yaşın gider.

    sen gidersen boyun gider
    posun gider sözün gider
    bir şey kopar yüreğimden
    çatılmadık kaşın gider.

    sen gidersen kim kıskanır
    kim dolanır pencereme
    kimler gelir kimler geçer
    çift kapılı şu hücrede.

    sen gidersen sohbet gider
    tadım gider tuzum gider
    dinlediğim her şarkıda
    tel kırılır sazdan düşer.

    sen gidersen başkent gider
    içim üşür ayaz düşer
    izmir de konak meydanı
    istanbul da taksim düşer.

    sen gidersen canım gider
    adın geçer içim titrer
    şu dağlanmış yüreğime
    sevda denen akkor düşer.

    sen gidersen herşey gider
    sesin gider,sesim düşer
    sen gidersen ey sevgili
    ben biterim,şiir biter...

    ümit yaşar oğuzcan.
    1 ...
  20. 52.
  21. Bu şehrin bütün sokaklarına sinmiş yalnızlığım
    Sensizliğin köşe başındayım
    Avuçlarımda kırık dökük pişmanlıklar
    Avuntusuz çıkmazlara doğru yürüyorum
    Bütün umutsuzluğuma inat
    Yine seni arıyorum...
     
    Dudaklarımda bildiğin o ıslık
    Sokak lambalarına sığınıyorum
    Hafiften bir yağmur ağlıyor benimle
    Bir deli rüzğar saçlarımda
    Yalnızlıktan üşüyorum
    Bulamayacağımı bile bile
    Yine seni arıyorum...  

    Anlatacak nelerim var bir bilsen
    Içimde ihtilaller kopmuş
    Kendimi sürgüne verdim
    Mutluluğum çoktan iflas etmiş
    itiraza hakkım yok biliyorum
    Beni savunmak sana düştü
    Seni arıyorum...  

    Yarım kalmış şiirlerim gibisin
    Yaşanmamış çocukluğumsun anılarımda
    Öylesine eksiğim sensiz
    Öylesine sahipsiz.

    Işte  bütün umutlara havlu attım gidiyorum
    içinde geç kalmışlığın çaresizliği
    Çocuklar gibi ağlıyorum
    Ve gel gör ki her damla gözyaşımda
    Yine seni arıyorum...  
    Ahmet Selçuk ilkan
    0 ...
  22. 51.
  23. Aski anilar besliyor dusler kadar ,
    BU yuzden ask eskidikce asktir,sevgi eskidikce sevgi..
    0 ...
  24. 50.
  25. en güzel şiir bana ait burda.
    seni seviyorum.
    haha
    0 ...
  26. 49.
  27. sözde sevgi boşmuş
    sevda hep aldanmakmış
    sevilen kanarmış
    hele çok sevince
    onu hep anarmış
    dünya zindan olurmuş
    bence gönül atlar sevgiden sevgiye
    bir aşk yetmez elbette bu gönüle
    her güzel şey hemen girer gönüle
    sevende hiçbir kabahat yok
    yaradan güzel yaratmış
    kulunu sevsin diye Mevla
    onu cennetten dünya'ya atmış

    Gitmeni asla istemediğim halde
    buna mecbur olduğunu görmek
    ve sana bunları söylemeden
    ''git artık'' demek
    ''beni ne kadar çabuk unutursan, o kadar çabuk
    kavuşacaksın mutluluğa''
    demek sana ne de zor
    seni görmemek ve belki yıllar sonra
    karşılaştığımızda
    bana bir yabancı gibi bakmanı istemek senden...
    Yeni bir sevdayı yasakladığım kalbime söz geçirmek.
    0 ...
  28. 48.
  29. Karlı bir çam ormanında,
    Nefes almanın bahtiyarlığına benzer seni sevmek...

    Ne kadar seviyorsun desen ?
    O kadar işte !
    Tavanı kadar sokağın
    ve dibi kadar cehennemin..
    NAZIM HiKMET
    0 ...
  30. 47.
  31. Bazen dostlarım soruyorlar...
    Ne zamandır yalnızsın?
    Sahi siz ne zaman ayrılmıştınız diye.
    Ocak diyorum buz gibi bir kıştı..
    Bir pencerenin önünde duydum ayrılık haberini.
    "o artık yok." gibi bir cümle döküldü dudaklarımdan...efkar..

    Dostlarım soruyor bazen siz ne zaman ayrılmıştınız diye.
    Ağustos diyorum kan ter içerisinde kalmıştım.
    Ellerimden poşet gibi,torba gibi önemsiz birşey kayıp gidiverdi..

    Dostlarım bazen soruyorlar ne zaman ayrıldınız siz sahi?
    Bahar diyorum, bazı çiçekler açıp açmamakta kararsızdı.
    Geçikmiş yağmurlar vardı..
    birden bire gitti...

    Dostlarım soruyor bazen ne zaman ayrılmıştınız diye;
    Son bahardı diyorum. galiba eylül;
    Baba olmayı bekleyen gözleri ışık ışık
    Avazı cıktıgı kadar bağırmaya hazırlanan
    Neşe içerisinde bir adamdım...
    ''anneyi ve bebeği kaybettik'' dedi
    sana çok benzeyen bir hemşire...

    Dostlarım soruyorlar ne zamandır yalnızsın?
    ne zaman ayrıldın sen diye. bilmiyorum...
    her sorulduğunda yalan söylüyorum..
    galiba ben her sabah uyandığımda
    Senden yine ayrılıyorum...

    Ceyhun Yılmaz
    2 ...
  32. 46.
  33. 0 ...
  34. 45.
  35. Ben Sana Mecburum

    ben sana mecburum bilemezsin
    adini mih gibi aklimda tutuyorum
    buyudukce buyuyor gozlerin
    ben sana mecburum bilemezsin
    icimi seninle isitiyorum

    agaclar sonbahara hazirlaniyor
    bu sehir o eski Istanbul mudur
    karanlikta bulutlar parcalaniyor
    sokak lambalari birden yaniyor
    kaldirimlarda yagmur kokusu
    ben sana mecburum sen yoksun

    sevmek kimi zaman rezilce korkuludur
    insan bir aksamustu ansizin yorulur
    tutsak ustura agzinda yasamaktan
    kimi zaman ellerini kirar tutkusu
    birkac hayat cikarir yasamasindan
    hangi kapiyi calsa kimi zaman
    arkasinda yalnizligin hinzir ugultusu

    Fatih`te yoksul bir gramofon caliyor
    eski zamanlardan bir cuma caliyor
    durup kose basinda deliksiz dinlesem
    sana kullanilmamis bir gok getirsem
    haftalar ellerimde ufalaniyor
    ne yapsam ne tutsam nereye gitsem
    ben sana mecburum sen yoksun

    belki Haziran`da mavi benekli cocuksun
    ah seni bilmiyor kimseler bilmiyor
    bir sileb siziyor issiz gozlerinden
    belki Yesilkoy`de ucaga biniyorsun
    butun islanmissin tuylerin urperiyor
    belki korsun kirilmissin telas icindesin
    kotu ruzgar saclarini goturuyor

    ne vakit bir yasamak dusunsem
    bu kurtlar sofrasinda belki zor
    ayipsiz fakat ellerimizi kirletmeden
    ne vakit bir yasamak dusunsem
    sus deyip adinla basliyorum
    icimsira kimildiyor gizli denizlerin
    hayir baska turlu olmayacak
    ben sana mecburum bilemezsin
    0 ...
  36. 44.
  37. Kovalanan bir aşkın
    ş ihtimaliydin
    kıskacında kalan ulu
    orta apaçık kendini
    belli eden
    bir şaşkınlık belirtisiydin
    k ile aramızdaki tek
    engel belkide sendin
    a uçurumunda tepe taklak olan aşk paraşütün de şka diyordu
    şka yazıyordu ölümün
    kerevat cetvelinde.

    cihan balcıoğlu.
    0 ...
  38. 43.
  39. Ne kadar saçmasın artık sen nefesim tükendi,
    Belki de bi oksijendin ve biraz üşendim...
    Gözümü durup kapatma,
    Burası cehennem de senin odan mı lan güvenli?
    0 ...
  40. 42.
  41. ben sensiz olanlara seni aratıyorum,
    ben sensiz kalanlara seni yaratıyorum,
    seni saklayacağım, seni yazıp-andıkça
    kendimi çoğaltıyor, seni kuşatıyorum.

    unutturmayacağım, seni yaşatacağım,
    kendimi çoğalttıkça, seni kuşatacağım,
    her zamanda, her yerde sen bende yaşadıkça...
    sen evreninde sana seni aratacağım.
    özdemir asaf
    0 ...
  42. 41.
  43. bu yürek
    seni seveceğini biliyordu herhalde
    bu kafa seni kuracağını seziyordu hanidir
    bire bin veren buğday
    elmadaki mayhoşluk
    hukuki beşer
    çınçınlı hamam
    çizmedeki kedi
    sanki elleriyle koymuşlar gibi
    ikimizden bir işmar
    seni sevmemiş olsam , sözlerim yarı yarıya
    gözlerim yarım
    ellerim çolak hüseyin eli
    seni sevmesem , nefes almayı beceremem ki
    bugün günlerden ne ?
    cumartesi
    seni sevdiğim için , cumartesi elbet
    seni sevdiğim için , bak temmuz ayındayız
    ayşe onbaşı , pir sultan abdal , büsbütün sevdalıyım sana
    bu gemiler nereye gidiyor , seni sevdiğim için
    seni sevdiğimden , suyun akası geliyor
    bacaların tütesi
    nurhayat ın halleri , seni sevdiğim için güzel
    ibrahim in dilleri
    insan seni sevince , tutsaklığa kızar tabi
    savaşın adı geçse , cinifrit olur
    ereğlinin kömürünü düşünür , ne kömür o be
    ramanı düşünür , çukurovayı düşünür
    seni sevdiği için , haliçte bir uğultu
    marmarada bir deniz
    isparta bahçesinde güller
    seni sevdiği için goncalanıyor
    seni sevdiğim için , kilim dokuyor avşarda
    yarın sabahlar , seni sevdiğim için icat edildi
    penisilin , halk şiiri , canlı sinema
    mapushaneler , yedi düvel , harbi ispanyol nezlesi
    sultan hamid , don civani
    ne bilsinler seni sevdiğimi
    başaklanmayan yulafa söylemeli
    cılk yumurtaya
    paslı demire
    kulağını bükmeli kurtlu kirazın
    hoşnut değilllerse bu gidaşattan
    akıl etsinler seni sevdiğimi ,
    yeşille turuncunun kafa barıştırması , bu sevdadan ötürü
    tepemizdeki o göçmez tavan
    sulardaki yakamoz , ortancadaki pembe
    ben seni sevdim diye
    bingöl vilayetinde , kamyondan inince
    tığ gibi bir delikanlıya soruyorum
    siz nerenin bulutlarısınız böyle ?
    biz sizin sevdanızın bulutlarıyız
    bir yıldızlı akşamı varsa ankara’nın
    1953 kışları içinde
    karnı tok , sırtı pekse hısım akrabanın
    konu-komşu , dirlik düzenlik içindeyse
    birbirimizi daha çok sevelim diye
    insan seni sevince iş-güç sahibi oluyor
    şair oluyor mesela
    meyhaneden cayıyor bir akşamüzeri
    caysın be güzel
    caysın be iyi
    tütünü bırakıyor , tütün neyime zarar
    keseme zarar , ciğerime zara , sevdama zarar
    seni sevince adamın papuçları eskimiyor
    beti-benzi yeni çarktan çıkmış gibi
    seni sevince insan bilgili saygılı gönlü gani şen
    saçları zencefilli
    erkencecik evine dönmek istiyor canı
    hep seni düşün
    hep seni yaşat
    hep seni yıka
    seni doyur üç öğün
    seni bir kanım uyut , sonra uyandır
    lokman hekim , seni sev diyor bana
    seni sevmeseydim , ilkbaharı kodunsa bul gayrı
    istanbul diye bir kent yoktu ki yeryüzünde
    umut diye bir şey yoktu ki , seni sevmeseydim
    hak , hukuk , bereket diye
    eşitlik , kardeşlik , hürriyet diye
    yüreğime sağlık ne iyi ettim..!

    (bkz: metin eloğlu)

    aşk şiiriyse en iyisi bu.
    0 ...
  44. 40.
  45. yaradana veya yaratılmışa karşı aşk temasını işleyen şiirlerdir. en güzel örneklerindne birini irlandalı şair william butler yeats vermiştir.

    kimbilir kaç kişi senin zarif hallerini sevdi
    kaç kişi güzelliğini sevdi
    belki gerçek aşkla; belki değil
    ama bir tek kişi seni sevdi.
    bir tek kişi değişen yüzündeki hüznü sevdi.
    2 ...
  46. 39.
  47. efendim mesele şiir yazmak değil şiir yazdıra bilen birine aşık olmaktır.
    1 ...
  48. 38.
  49. Yüreğime sığmayan bir aşk yaşamak istiyorum seninle.
    Tenimi güneşten dahi kıskansan, senden başka su bile değmese dudaklarıma.
    Ataerkil bi ilişki yaşamak istiyorum mesela.
    Sen önde yürü ben bir adım gerinde ama elim elinde.
    Aklım fikrim sen de.
    Bir evimiz olsun; derme- çatma.
    Beyaz peynir ve siyah zeytin adı aşk değil mi?
    Çay saatlerimiz olsun ki ben kahveyi severim, sırf senin dudakların tebessüm şekline bürünsün diye; kek yaparım bazen de sana.
    Bir evi paylaşmak istiyorum mesela.
    Kibritten bile olsa içinde senin nefesini hissedebileceğim bir evimiz olsun istiyorum.
    Annen de gelir ziyaretimize.
    iş dönüşünü beklerim pencerede.
    Masa hazırdır ve yemekleri üçüncüye ısıtıyorumdur belki de. Ama beklerim işte…
    Anahtarı çevirişin nasıl huzuru konduruyorsa içimin en içine, menteşenin kulaklarımda bıraktığı sesle güler gözlerimin içi de.
    Belki yer sofrasında belki masada kırmızı bir mum yakarım aşkımızın en ücrasına.
    Ki gözlerinin şavkı onu dahi söndürür;
    Eline sağlık dersin, yüreğime teşekküründen sonra.
    Bir evimiz olur işte, duvarları mavi; umudumuzun rengi.
    Canımızın canı istediğin gibi erkek, sonra bir de kız koruyup kollar abisi;
    Senin beni gözünden sakındığın gibi…
    Ömrümü bitirmek istiyorum seninle. Yaşamasak bile seninle bitmeyi yeğliyorum.
    Ağlamam inan. içim çizilse de susarım belki kan kusarım ama ağlamam, yanımdaysan.
    Kalbim koşar yamaçlarına, dudaklarım konar dudaklarına.
    Gözlerim ki bir umut yüzünde;
    Çocukluğuma dönelim birlikte…
    Mahalledeki en yakın arkadaşım ol. 9taş oynarız ha bir de seksek…
    Tek tek her günü beraber gezsek…
    Çocukluğuma dönmek istiyorum seninle.
    içim saf ve temiz, sen gibi.
    Ellerimi hiç bırakma.
    Deniz kenarına gidelim.
    Çocukluğuma dönmek; kumdan kale yapmak istiyorum seninle…
    Yıkılacağını bile bile…
    Sadece kumu az taşıdığın için küsmek istiyorum sana…
    Kumdan kaleler yapmak istiyorum, mesela…
    1 ...
© 2025 uludağ sözlük