Durup dururken içimde bir şeyler kopup tıkıyor boğazımı,
Durup dururken sıçrayıp kalkıyorum yarıda bırakıp yazımı,
Durup dururken rüya görüyorum bir otelde, holde, ayakta,
Durup dururken çarpıyor alnıma kaldırımdaki ağaç,
Durup dururken bir kurt oluyor aya karşı bahtsız, öfkeli, aç,
Durup dururken yıldızlar inip sallanıyor bir bahçede, salıncakta,
Durup dururken mezardaki halim geçiyor aklımdan,
Durup dururken kafamda güneşli bir duman,
Durup dururken hiç bitmeyecekmiş gibi bağlanıyorum başladıgım güne,
VE HER SEFERiNDE SEN ÇIKIYORSUN SUYUN YüZüNE... nazım hikmet ran
Desem ki vakitlerden bir Nisan akşamıdır,
Rüzgarların en ferahlatıcısı senden esiyor,
Sende seyrediyorum denizlerin en mavisini,
Ormanların en kuytusunu sende gezmekteyim,
Senden kopardım çiçeklerin en solmazını,
Toprakların en bereketlisini sende sürdüm,
Sende tattım yemişlerin cümlesini.
Desem ki sen benim için,
Hava kadar lazım,
Ekmek kadar mübarek,
Su gibi aziz bir şeysin;
Nimettensin, nimettensin!
Desem ki..
inan bana sevgilim inan,
Evimde şenliksin, bahçemde bahar;
Ve soframda en eski şarap.
Ben sende yaşıyorum,
Sen bende hüküm sürmektesin.
Bırak ben söyleyeyim güzelliğini,
Rüzgarlarla, nehirlerle, kuşlarla beraber.
Günlerden sonra bir gün,
Şayet sesimi farkedemezsen ,
Rüzgarların, nehirlerin, kuşların sesinden,
Bil ki ölmüşüm.
Fakat yine üzülme, müsterih ol,
Kabirde böceklere ezberletirim güzelliğini,
Ve neden sonra
Tekrar duyduğun gün sesimi gökkubbede,
Hatırla ki mahşer günüdür,
Ortalığa düşmüşüm, seni arıyorum
inanmak mümkün olmazdı her aşkın bağrında
bir ayrılık gizlendiğine belki de, kartvizitinde
"onca ayrılığın birinci dereceden failidir." denmeseydi eğer.
gerçekten boynunu bükmezdi papatyalar,
ihanetinden onlar da payını almasaydı eğer.
ıssızlığa teslim olmazdı sahiller, kendi belirsiz sahillerinde
amaçsız gezintilerle avunmaya kalkmamış olsaydın eğer.
sen gittikten sonra yalnız kalacağım.
yalnız kalmaktan korkmuyorum da,
ya, canım ellerini tutmak isterse...
evet sevgili,
kim özlerdi avuç içlerinin ter kokusunu,
kim uzanmak isterdi ince parmaklarına,
mazilerinde görkemli bir yaşanmışlığa
tanıklık etmiş olmasalardı eğer!
Uçurumun kenarındayım Hızır
Bir dilber kal'asının burcunda
Muhteşem belaya nazır
Topuklarım boşluğun avucunda
Koca yâr adım çağırır
Kaldım parmaklarımın ucunda
Bir gamzelik rüzgar yetecek
Ha itti beni ha itecek
Uçurumun kenarındayım Hızır
Civan hazır
Divan hazır
Ferman hazır
Kurban hazır
Güzelliğin zülme çaldığı sınır
Uçurumun kenarındayım Hızır
Ben fakir
En hakir
Bin taksir
Ateşten
Kalleşten
Mızrakla gürzdan
Dabbet-ül arz dan
Yedi düvelden
Korku nedir bilmeyen ben
Tir tir titriyorum senden
"iki kalp arasında en kısa yol:
Birbirine uzanmış ve zaman zaman
Ancak parmak uçlarıyla değebilen
iki kol.
Merdivenlerin oraya koşuyorum,
Beklemek gövde kazanması zamanın;
Çok erken gelmişim seni bulamıyorum,
Bir şeyin provası yapılıyor sanki.
Kuşlar toplanmış göçüyorlar
Keşke yalnız bunun için sevseydim seni.
pardon size anlatmak istediğim şeyler var dinler misiniz acaba?
ama ben size karşı bazı hisler besliyorum
hayır ama bir dinleseniz
size olan duygularımı dile getirmem çok zor ama yinede denesem
anlatsam size olan hislerimi
aşkımı
sevgimi
sizi ne kadar arzuladığımı
anlatsam size
hiç mi ihtimalimiz yok
hiç mi şans vermiyorsunuz bize
ama böyle olmaz
şuan konuşursam
beynim dilime hükmeder
o zaman
konuşamam
sizin gözlerinize bakmalıyım ki
dilime beynim
değil kalbm
hükmetsin
ancak o zaman anlatabilirim
size olan hislerimi
ancak o zaman kalbimi açabilirim size
buna izin verir misiniz
gözlerinize bakarak
kalbimin dilime hükmetmesine izin verir misiniz?
size olan sevgimi böyle anlatmak isterim
size olan aşkımı böyle dile getirmek isterim
çünkü beynim o sevginin büyüklüğünü algılayamıyor
size olan sevgimi aklıma anlatamıyorum
işte aciz bi insan aklı nasıl anlasın ki bu sevgiyi
ama işte böyle kalemle anlatılacak da bir sevgi deil bu
sözle anlatılmalı
gözlerinize anlatılmalı
ancak o zaman
bi anlama kavuşur
o aşk sözcükleri size yöneldiği zaman asıl anlamına kavuşur
yapabilir miyiz acaba bunu
dilimizden çıkan sözcükleri asıl anlamına kavuşturabilir miyiz?
buna izin verir misiniz?
gözlerim seni görünce güzel
saçlarım senin için uzun
tenim seninle sıcak böyle.
sakınmaklar gereksiz bunu yeni anladım
kırıp dikenli telleri geldim yanına.
dört tarafımda elle tutulan karanlıktı bilirsin
raylarca uzuyordu yalnızlığım
kör kandil kısır anlayışlara
bir kinim vardı, zamanın eritemeyeceği
bir sancım vardı öylesine belirgin
yokluğun özlü çıbandı sanki
duramadım.
duramadım dayanılmaz isteklere
bütün bağlardan kurtulup bir an
gözlerinin büyüsüne geldim
ellerinin ateşine
yak beni.
sen uykusun vazgeçilmiyorsun
seni kendim kadar seviyorum
günlerden bir gün duysam acısını
beni ilk öpenin sen olmasını istiyorum
beni ilk öpenin sen olmasını.
Tahir olmak da ayıp değil Zühre olmak da
hattâ sevda yüzünden
ölmek de ayıp değil,
bütün iş Tahirle Zühre olabilmekte
yani yürekte.
Meselâ bir barikatta dövüşerek
meselâ kuzey
kutbunu keşfe giderken
meselâ denerken damarlarında bir serumu
ölmek ayıp olur mu?
Tahir olmak da ayıp değil Zühre olmak da
hattâ sevda yüzünden ölmek de ayıp değil.
Seversin dünyayı doludizgin
ama o bunun farkında değildir
ayrılmak istemezsin dünyadan
ama o senden ayrılacak
yani sen elmayı seviyorsun diye
elmanın da seni sevmesi şart mı?
Yani Tahir'i Zühre sevmeseydi artık
yahut hiç sevmeseydi
Tahir ne kaybederdi Tahirliğinden?
Tahir olmak da ayıp değil Zühre olmak da
hattâ sevda yüzünden ölmek de ayıp değil.