şöyle ki x ve y eksenini düşünelim y ekseni normal bileşen olsun, x ekseni teğet bileşen y'nin pozitif alanı kadın, negatif alanı ise erkek olsun
şimdi, aynı şekilde deniz yüzeyini düşünelim deniz yüzeyi nin üst tarafı(kadın) yani normal hava olan kısımdan gelen ışık deniz yüzeyine yani teğet bileşene çarpınca ışık kırılır ve su içerisine girer (erkek tarafı)
şimdi, kadının yaşam tarzını hayata bakış açısını düşünelim birde erkeğin kini düşünelim aynı şekilde, ne kadar farklıdır. ne kadar farklı açılardan bakarlar görürler.
dönelim tekrar deniz yüzeyi hipo tezimize burada ışık eğik açı ile geldiğinde kırılır ve deniz içerisine dağılır fakat y bileşeni ile 90 derecelik dik açı ile gelirse kırılmadan normal bileşen ile direk denize absorbe olur.
yani durum şu ki teğet bileşen geçiş yüzeyidir, olayları duyguları kabul kısmıdır.
eğer aşk olmadan düşünürsek kadın ve erkeği ışık kırılır, aşk var iken yani teğet ve normal bileşen işler iken düşündüğümüzde ise normal bir geçiş ile sıkıntısız bir absorbe gerçekleşebilir. aşk duygusal olarak mantığı bastırdığı için mantık karşımızdakini mantık çerçevesinde yargılamaktan kaçınırız, onu her haliyle sever kabul ederiz bu yüzdendir aşk bitince ne salakmışım ulan demelerimiz.
aşk ışığımız arkadaşlar o olmaz ise kadınlar ile anlaşamayız ben ışığı kaybettim farkettiğiniz üzere mühendislik okudum ve mantk duygularımı öldürdü siz yapmayın ışığınız bol olsun..
sherlock'un irene adler'lı olan bölümünde bir laf geçiyordu.
kabaca diyordu ki; "duygu yoğunluğu sadece kaybeden tarafta bulunan kimyasal bir kusurdur. aşk tehlikeli bir dezavantaj."