umay umay ın üçüncü albümü ağzı bozuk aşk mektubu nun üçüncü parçasıdır. ardarda pek çok kez dinlenmesi hatta bir kez dinlemesi bile kafayı kalbi acıtır. düşük modlarda dinlemek iyi gelmez. can yakar. *mod parçasıdır.
sözlerini de yazayım:
gözyaşımla açtım pencereyi
dertlerimle sildim elbisemi
bulut camdan yağsa cam kesiği
sen benim yanık göğsümsün
gözyaşımla açtım pencereyi
dertlerimle sildim elbisemi
kalp ağrımı yazdım ellerime
sen benim yanık göğsümsün
dönmem asla küskünüm hikayeme
sen benim aşk mektubumsun
hıçkırık sesi, kalbin iğnesi, hatıra izi, ooooooo,
filmimin sonu, annemin yüzü, tuzumun buzu, ooooooo,
saçımın teli, yaramın tozu, son öpüş gibi, ooooooo
odam sıcak bilmiyor gittiğini
sesim kısık ağladım her yerimi
bulut camdan yağsa cam kesiği
sen benim yanık göğsümsün
odam sıcak bilmiyor gittiğini
sesim kızık ağladım her yerimi
bulut camdan yağsa cam kesiği
sen benim aşk mektubumsun
hangi amaçla yazıldığı tam olarak bilinmeyen mektuptur.
aşkı teneffüs eden kişi eline aldığı kalemi kağıda değdirdiğinde hafif gülümseme eşliğinde döker düşüncelerini.
alan kişi duygusalsa aman pekte güzel gelir ona bu.
eğer böyle romantizm kokan şeyleri sevmeyen biriyse pek değersizdir, günlük gazeteden farksızdır..
okur bırakır bi kenara.
en anlamlı, en değerli kalem darbelerini barındıran kağıt parçası.
ele geçmeyen aşk mektupları ise hiç okunmayacak olsa dahi satır satır bilinir. bu da aşkı yaşayan tarafların yakınlığı ile alakadardır.
karşı cinse olan aşkın romantik bir dille anlatıldığı duygu yüklü mektuplardır. kenarını yakmak, aşkınla anıp tutuşuyorum demektir. üzerine göz yaşı damlayanında pişmanlık, çaresizlik yada özlem egemendir. kırmızı rujla öpüleni ve parfüm sıkılanı tutkulu aşkın meyvesidir.
içten gelerek, sıcak yazılması gereken ama her seferinde tam tersi olan kasıntı cümlelerle yazılmış mektuptur. yerini mesajlara, e-mail lere bırakmıştır.
bu güzide duygu seli, sevdiğinize yazdığınız mektuptur. belki de ilk kez söylüyorsunuzdur onu sevdiğinizi ve içinizde ki duygu selini ona hissettirmeniz gerekir.
ama öyle olmaz.. önce yazılır akla gelenler, sonra yazılır-atılır, yazılır-buruşturulur.. böyle gider bu.
yazdığınız mektup da yapmacık olmuştur artık. şimdi ki aşklar insanlar gibi..
anlatmaya calisirsin kücücük parcaya icinden gecenleri. sayfalarca yazarsin bitmek tükenmek bilmez, hep yarinlara birakirsin devamini. tamamlamak ümidiyle baslarsin her gün yarim kalan cümleni. ve her yeni cümle yeni birini dogurur ve sonu gelmez icinde kopan volkanlari aktarmanin kagida. sen de bilirsin aslinda lafin lafi actigini ve sürekli ayni seyden bahsettigini ama yine de güzeldir yazmak ve her cümle bitisinde tekrardan almak tüm mektubu... aşk mektubunu... gidecegi yere bir türlü ulasamayan mektup. hep bi kitap arasinda tozlanarak kalmis olan mektup... üzerinden yillar gecse de yine de gözlerini dolduran, icini sizlatan mektup... iç buruklugunun sessiz haykırışı...
- buyur.
+ nedir bu?
- sana yazdım. aşk mektubu.
+ ... "1 kilo soğan, 2 kilo şeker, 1 kilo çaykur filiz çay, ketcap, mayonez, margarin." dalga mı geçiyorsun sen benimle!?
- ileride tamamen buna dönüşeceğinden niyetimi peşinen belli edeyim dedim.
selüloz üstü gereksiz yığılı harfler bütünü. sevgiyle aşkla şevkle yazılınca aşk mektubu oluyor adı.
gereksiz çünkü bazı aşklar var yazmakla anlatılmaz, yazmak yetmez. yazmaya kağıt yetmez. bazı aşklar gelip geçici. evet bazen kısa süreli oluşuna karşın sabah güneşi kadar etkileyici. fakat işte bu aşkların mektupları da bir zaman sonra birer kötü hatıra. okuyup kafada canlanan bir dolu anı. luzumsuz.
bir kişinin karşı bir taraf bularak ona olan karşılıksız sevgisini ve neler hissettiğini anlatmaya çalıştığı belgedir. anlatamaya çalıştığı diyorum çünkü çoğu zaman bu aşk mektubunu yazanlar aşık olduklarından adam gibi yazacak kelimeleri bulup yerli yerine koyup yazamazlar.
yazılanlar ise gerçekten güzel olur. yazanlar ise şair.
aşk mektubu;
çokca aldım. hepside afilliydi hatta halen afillileri var içinde biraz karıştırınca ama aldığım kadar olmasada bende yazdım aşk mektubu. ne kadar doğru kelimeleri buldum bilmiyorum ama yazdım. almış olduklarımı tekrar okuduğumda ne kadar güzel şeyler yaşatmışım insanlara diyorum kendi kendime fakat onlar bana, ben sana bu kadar güzel şeyler hissederken nasıl bırakırsın dediler. ben bırakmadım kalbim ya başka kalbe düştü yada yerle yeksan eyledi inceden. çoğusu böyle noktalandı az kısmı benim beklentilerimle. az kısmı dediğim bir tane. bir taneden sonra öğrendim. o mektup yazıldığında ve verilme cesaretinden sonra bir şey beklemiyeceksin o ne yaparsa yapsın sen yaşayacaksın aşkını. sen bir vereceksin o mektubu o okadar gelmeli sana. o kadar geldikden sonra bile yaşatacak olan kişi senden başkası değil.
gelgelelim o mektuplarda o kadar güzel şey yaşatmış olmama rağmen, onsuz yaşadığım halde aşkımı niçin mektubum hep bende kalıyor. bütün mektuplar bende toplanmak zorundamı ki.
anlamamız gerekirki alındığında değil verildiğinde daha kıymetlidir bu kıçı kırık kağıt parçaları. seni seviyorum cümlesinin sonuna eklenecek isim en mühim kısımdır gönülümüzdeki satırlar içinde. şimdi yazın mektubunuzu verin gönül rahatlığıyla. yada en iyisi çıkın karşısına mektup gibi konuşun...*
Pavlinka' ya Mektuplar -1-
Tanımadığım, tanıyamıyacağım, umudum Pavlinka' ya;
...ve Tanrı meleklerini buyruğuna çağırdı. Dört büyük meleğin arkasında emirleri, her büyük meleğin ardında ondan bir kadem aşağıdaki, ardışık sayılarla dizilip, tanrının etrafında sonsuz büyüklükte bir çember oluşturdular. Çemberin merkezine en yakın yerde israfil, Azrail, Mikail ve Cebrail bağdaş kurup oturmuşlardı.
...ve Tanrı konuşmaya başladı. "Son" dedi. Derin ve sessiz, ulu, kocaman ve konuşmadan. Karabasan gören birinin hiç bitmeyecek gibi görünen üç vakit süren çığlıkları gibi...
Mikail doğruldu. Ayağa kalkar kalkmaz bütün dünya sarsıldı; rüzgârlar hiç esmedikleri kadar sert esti, güneş hiç olmadığı kadar sıcak, kış hiç bitmeyecek gibi uzun ve soğuk oldu. Elini Dünya' ya uzattı. Yenizelanda' dan bir cennet kuşu getirdi. Kuş, tanrı için, son için ötmeye başladı...
Cebrail doğruldu. Elini Dünya'ya uzattı. Sonun başlangıcı Muhammed'i getirdi...
Azrail doğruldu. Elini Dünya' ya uzattı. Telemann' ı getirdi. Telemann, ilahi çemberin merkezine, Tanrı' nın yanına geçti. Sonsuzluğa baktı. Şaşkındı.
Önce ayaktaki üç büyük meleği gördü. Meleklerin artlarındakiler kendi görüntüleri ile örtünmüştü. Bir tek israfil, elinde sûr, bağdaş kurmuş oturuyordu. Bir tek onun arkasındaki sonsuzluğu fark edebildi. Sonra bestesine başladı...
Sûr için Konçerto...
..........................................................
Pavlinka kıyamet kopmadan önce israfil' in iki bölümden oluşan, kelimenin tam anlamı ile korkunç güzellikte olan bu konçertoyu çalacağını söylerler. Birinci bölümde dünyada var olan tüm canlılar ölecekmiş. ikinci bölümde de tüm insanlar Mahşer Yeri' nde toplanacakmış. Kimse kimseyi tanımayacak, herkes kendi derdinde, hesabında olacakmış.
Derin, engin ve sonsuz bir yalnızlık. Sanırım 21. yüzyıl tanrının mahşer yeri ve israfil sûr ile Telemann' ın konçertosunun finalini çalıyor. Yer yüzünde yedi milyar yalnız var. Bu kocaman yalnızlık okyanusunda, bu zifiri karanlıkta, sende, senin yüzünde, gülüşünde bir ışık gördüm. Sana doğru koşabilir miyim?..
çocuklukta yazılan o en bi saf, en bi temiz olanları en bi güzeldir.
misal;
(alelacale ve aleni bi şekilde alileştirilmiş tüm çocuklara: ** )
"Sevgili Ayşe;
Bu sana ilk mektubum. Öğretmenimiz en yakın arkadaşımıza mektup yazmamızı istedi ve ben de seni seçtim. O değil de Ayşe, bi ilhan irem vardı, ne oldu ona? Hahahah. Şaka şaka. Asıl diyeceğim şu; hani öğle yemeğinde elma yedin ya dün, neden bana da vermedin? Ben sana üzümlü pop kekimden verdim ama. iyi ki bi elman var, neden hava basıyosun ki! Gözlerimin içine baka baka "Ay ne de güzel elma, elma yiyeceğim çünkü elma kırmızı, sert ve sulu" demen hiç aklımdan gitmiyo. Karar verdim, ben de tenefüste yanına gelmicem. Git Kaan'larla kovalamaca oyna ve benimle hiç konuşma. Gün geçtikçe benim ne kadar haklı olduğumu anlayacaksın ve o zaman hıçkıra hıçkıra otur ağla bence. ismail YK'dan "allah seni kahretmesin yaa, A.Q." adlı eseri wma destekli mp3 player'ında dinlemeyi de ihmal etme. Ama senin wma destekli mp3 player'ın yoktu sanırım. Ah tabi ya, ben de herkesi kendim gibi zengin sanıyorum, lütfen kusura bakma. O değil de Ayşe, bir Seyyal Taner vardı n'oldu ona? Hahahah. Of Ayşe ya, zaten şişkosun ve ısrarla elma yiyorsun, sana inanamıyorum. Sanırım arkadaşlığımız en başından beri büyük bir hataydı belki de. Bu mektubu yazmaya devam ettikçe, kendimin nasıl da süper bi insan olduğunu anlamaya başladım. Eminim senden daha iyi, güzel, taş ve de en önemlisi elmasını paylaşmayı seven Ayşe'ler var bu dünyada. iyisi mi dostça ayrılalım. Beni arama. Bütün bunlar senin elma sevdan yüzünden oldu. Bir elmayı bana tercih ettin. Tebrikler Ayşe! Kaan'la sana mutluluklar. Eminim o daha hesap makinesinde leblebi yazmayı bile bilmiyodur. Ha unutmadan, ünite dergisinde sayfa 23'ten 28'e kadar olan yerlerden sorumlusunuz dedi ya öğretmen, 28 de dahil mi?
Sen bu satırları okurken ben senin arka sıranda oturmuş saçını çekiyo olucam. Çok safsın Ayşe! En çok da bu özelliğini bayılıyorum. Bi elma yüzünden kavga edilir mi şişko seni yaa.. Şaka yaptım. Büyüyünce sana ne tecahül-i arifler, ne tevriyeler yapıcam ama daha o konuları görmedik. Canım Ayşe. Saçların çok güzel biliyo musun? Seni abaküsünün boncuklarını oynarken gördüğüm o ilk günkü gibi seviyorum. Kaan'ın da kafasına bi vurcam görcek gününü."
yanık olur ucu, ve kırık umutlar yarım özlemler taşır içinde. bazen bir serzeniş, bazen bir haykırış bazen de bir damla gözyaşıdır içindeki. ve bazende bir babaya elinin resmi çizilmiş bir evlattır.
ilkokulda mektup verdiğiniz kişinin "ööretmeniiim ... bana bunu yazmış, ühühüü " diye ağlayarak sizi ispiyonlaması mümkündür. ispiyon ilkokulda hep var olan birşeydir. "Seni öğretmene söyliycem!" şeklinde. Ama bu ispiyondaki ağlamalar, insanın karizmayı çizer. Sanki hakaret gibi*
Bazen kimin yazdığını bilemezsiniz. ilk başta önemsemeseniz dahi daha sonra o merak içinizi kemirir durur. Hele kız kişisel gelişim kitapları okuyup olaya profesyönelce yaklaşmış ise sizi avucunun içine almaya başlamıştır.