msn messenger'in göz kırpmalarından biri. dans eden güleç bir mektuptur kendisi, içinden kalpler fışkırtır. fazla kullanılmadığı takdirde komik bile olabilir.
Seninle uzun zamandır konuşamadığım için çok üzgünüm, kaybolduğumu hissediyorum. yönsüz ve pusulasızım düşüncelerin içinde eziliyorum. sanırım biraz delirdim. daha önce hiç kaybolmamıştım, sen benim gerçek yönümdün her zaman sana dönmek için dümenimi kırardım. gittiğin günden beri çok kızgın olduğum için beni, bağışla. hala bir hata olduğunu düşünüyorum ve...
ve tanrıdan bu hatayı düzeltmesini bekliyorum. ama artık daha iyiyim işim bana yardım ediyor çoğu zamanda sen yardım ediyorsun. dün gece beni sana her defasında tekrar aşık eden gülümsemenle rüyama girdin. rüyadan hatırladığım tek şey hissettiğim huzurdu. bu hisle uyandım ve elimden geldiğince bu hissi canlı tutmaya çalıştım. bunları sana huzura doğru çıktığım yolculuktan yazıyorum bir çok konu hakkında üzgün olduğumu söylemek için. üşüttüğünde yada korktuğunda yada hastalandığında sana daha iyi bakmadığım için çok üzgünüm. hissettiklerimi anlatan kelimeleri seçerken daha dikkatli olmadığım için üzgünüm! kapıyı tamir etmediğim için üzgünüm şimdi tamir ettim. seninle tartıştığımız için üzgünüm.
daha fazla özür dilemediğim için üzgünüm; çok gururluydum. giydiklerin ve saç stilin hakkında sana daha fazla iltifat etmediğim için üzgünüm. tanrının bile seni benden ayıramayacağı kadar sana sıkı sarılmadığım için üzgünüm.
aşk mektupları cüretkârdır en başta. çünkü o en güzel cümlelerin en dokunaklı yerinde sevdiğinin hayal kırığı bakışlarıyla karşılaşma olasılığın yoktur mesela. yada büyük bir cümlenin, içinden defalarca prova ettiğin yerinde sözünün kesilme olasılığı da yoktur. sen nasıl hayal ediyorsan sevdiğini o mektubu okurken, öyle söylersin içindekileri. aşık da sensindir yazarken, maşuk da sen bu yüzden cüretkârdır her şeyden önce aşk mektupları. sakınmaz en patavatsız cümlelerini.
aşk mektupları bir o kadar da acizdir aslında. defalarca yırtıp atılır kağıtlar, hiç olmadı üstü çizilir bunu temize çekerim niyetiyle. çünkü yazan bilir ki ne yaparsa yapsın, ne kadar hayal ederse etsin, yetmeyecektir cümleleri içindekini anlatmaya. insan kalbini de söküp koyamaz ya kağıdın üstüne koca evrende o küçücük aşkına yaklaşmaya çalıştırır cümlelerini, bir tanrı misafiri çekingenliğiyle ve dünyanın en gururlu acziyetiyle.
aşk mektupları yıkıcıdır. çoğu zaman bir son hamledir çünkü ve bu yüzden umursamaz ardını, ötesini, berisini kaybedecek bir şeyin kalmadığı anlardır onlar, bilir misiniz siz? o güne kadar susulmuş şeyleri bütün duvarların üstüne salıp deviriverir. artık yeni sınırlar çizer aşk mektupları, yeni çizgiler çizer, kendi dünyasında.
aşk mektupları melankoliktir. hani canlanıp beden bulsa sen ben gibi; elinde rakısı (yok yok şarabı galiba), deniz kenarında ateşini yakmış, taşa oturmuş, mehtabı izleyen bir adam oluverecek öyle. derdi yok, tasası yok sanki bütün o büyük sözleri eden o değilmiş gibi. tek derdi biraz şarap, biraz deniz, biraz zaman ve çokça aşk
aşk mektupları bir adım daha atsak sanki her şey düzelecektir.
aşk mektupları sabır işidir.
aşk mektupları bir mücadeledir, en başta kendinle.
aşk mektupları eskidir, kirlenmemiş olandır eskilerden.
aşk mektupları bir güvercinin ayağına iliştirilmiş şiirlerin şairleriyle dost kılar seni.
aşk mektupları sarı kokar.
aşk mektupları el yazısıdır, elin yazısıdır.
ve en nihayetinde aşk mektupları kalbinin ipotek senedidir, sevgiliye
okuduklarımın en ihtiraslısı şudur.. bir yasak aşk mektubu ancak bu kadar asil olabilirdi heralde.... Musa ihtiyar bir zengin Meryem ise ona satılan genç karısı.. Şeyh Muhammed ise yakışıklı, genç bir tüccar ayrıca Musa' nın en büyük rakibidir.. Meryem Musa ile yatmayınca çılgına dönen musa rakiplerine de üstünlük kurma maksatlı eşi meryemin güzelliklerini her yerde anlatmaya başlamıştır... Lütfen dikkatle okuyunuz..
''Şeyh Muhammed' ten Meryem'e! Ey Halep gülü, geceleri aydınlatan gümüş renkli ay ve günleri yakıp kavuran güneş! Seni çok sevdiğimi bilmelisin. Evet, seni herşeyden fazla seviyorum, özellikle de lanetli zindancın Musa'nın senin güzelliklerini ve erdemlerini herkese anlattığını işittiğimden beri! Şarap içen insanlar nasıl kendilerinden geçip sarhoş oluyorlarsa, senin mükemmelliğin de beni aynı şekilde kendimden geçiriyor. Ey gümüş ışıklar saçan ay parçası! Günler ve geceler boyunca ıssız çölde seni düşünüp, şafak kızıllığına benzeyen güzelliğini gözlerimin önünde canlandırdığımı bir bilseydin keşke! Aramızdaki mesafenin sana olan arzularıma biraz gem vurabileceğini düşünmüştüm ama hayır! Aksine sana duyduğum arzu artık herşeyin ötesinde. Buraya kalbimi sana sunmak için geldim! Bil ki ey Halep gülü, Şeyh Muhammed ölümden korkan bir erkek değildir. Ve o senin soluduğun havayı soluyabilmek için geldi yanına! Selam sana...''
dün bir şahıs geldi, ve yine iş gereği şahsın kız arkadaşının kendisine yazdığı mektubu bana vermesi gerekiyordu. neyse aldım o mektubu, eleman daha önce de demişti bana kız kan kanseri diye. zaten bir tuhaf olarak baktım mektuba. kız henüz 15 yaşında lise öğrencisiydi, gönlünü, tipi bulunduğumuz yere göre pek de kabul görmeyecek bir elemana kaptrmıştı. ama baba bunu kabullenemiyordu, konu komşu bunu laf yapıyordu. küçük kızcağız ise tüm içtenliğiyle sevgisini haykırmıştı sevgilisine. ve ona diyordi ki;
-sakın ben ölmeden başkasına gitme, çünkü ben ölmezsem sana geleceğim.
işte o an az önce karşımda bana babalık taslayan baba kılıklı adam aklıma geldi, dedim keşke bu mektubu almasaydım ama iş benden çıkmıştı bir kere. ah be kızım nerden bilebilirdin ki sevgilinin hep saklamasını istediğin mektup senin hiç de aklına gelmeyecek yerlere gidecek.
Dün akşam senden ayrıldıktan sonra,
ilyas'lara gittim.
Oturup, şu evlenme meselesini uzun uzun konuştuk;
Karısı da akla yakın şeyler söyledi:
Ben gerçi onu severim, dedi;
Beraberce yaşayıp gitmenizi kim istemez?
Ama, yoksulluğa alışkın değildir o;
Açlığa, yalınkat döşeklere pek katlanamaz.
Dinledikçe, kızcağıza hak verdim;
Bu iş olmayacak gibime geliyor, ne dersin?
Sen öyle görmüşsün büyüklerinden;
Dört kap yemekli sofralar görmüşsün,
Karpuz kollu yaz entarileri görmüşsün;
Yattığın yataklar herhalde somyalıdır;
Haftada bir-iki, sinemaya gidersiniz evcek...
Hayat pahalı, sana pabuç alamam;
Pabucu bırak, şöyle karın doyurucu bir şeyler de alamam;
Kitap alamam mesela,
Radyo alamam, tiyatro bileti alamam;
Gençsin birçok şeylerde gönlün kalacak.
Peşin söylemeli ki, sonra bana gücenmeyesin;
Benim cıgaram var, rakım var;
Alıştığım insanlar var bunca yıldır,
Sevdiğim, inandığım;
Onlarla görüşmeden edemem.
Hepsini kabullensen bile, günü nasıl kurtaracağız;
Memurluk bana gelmez,
Ticaret falan da yapamam, yaradılışım böyle;
Çelimsizim, taş kıramam.
Ben yazarak, çizerek geçinmek zorundayım;
Diyeceksin ki; ölme eşeğim ölme!
Sen bir aralık demiştin ki:
Gerekirse, ben de çalışırım, demiştin;
ingilizceden tercümeler yaparım, dikiş dikerim;
El işine koşmak gücüme gitmez;
Annem bana bunların hepsini öğretti.
Benim anam da iyi kadındır, biliyorsun;
Sana kaynanalık etmez tabii.
Anıa, hastalıklı, eli işe varmıyor;
Bulaşık mı yıkayacaksın, tercüme mi yapacaksın;
Ortalığı mı süpüreceksin, dikiş mi dikeceksin?
Bir gün, beş gün değil ki bu;
Gençliğini yitirince hayattan soğuyacaksın.
Ben şiir de yazıyorum, biliyorsun;
Şiirlerimde barış gibi, hürriyet gibi sözler geçiyor;
Buna içerleyenler olacak belki,
Bu güzelim işe bir kulp takıverecekler;
Cezaevlerine düşeceğim, sen yapayalnız dışarda...
Bu mektubu postaya vermeden önce,
Şöyle bir gözden geçirdim;
Başka kusurlarım olsaydı,
Emin ol, onları da yazacaktım.
kevin costner in başrol ve yapımcılığını üstlendiği; 1999 yapımı muhteşem bir aşk filmi. orjinal adı Message In A Bottle.
-aşık bir kadın, sarsılan güven..
güvenilmediğini hisseden kadın ne kadar aşık olursa olsun gider..
sonrasında pişmanlıklar...
..ve aşk
aşk asla ertelenmemeli..
orjinal ismi message in a bottle olan, güzel bir kevin costner filmi.
filmde bir balıkçının, karısıyla yaşadığı aşk anlatılır.
okunan mektuplar harikadır, izlenilesi.