dün gece izledim ve vay "amınaki" dedim. bazı durumlarda saçmalamışlar elbette ama yine de nurgül yeşilçay faktörü bambaşka...
ezgi hanım film boyunca ağlıyor haklı olarak, ağlasın da zaten ama bu hanım kız hemen her yerde ağlıyor. kursta ağlıyor, yemekte ağlıyor, nazlıyla beraberken ağlıyor, kocasıyla beraberken ağlıyor, anasıyla babasıyla ağlıyor, her yerde ağlıyor... biri de çıkıp demiyor ki "kızım sen neden ağlıyorsun?"... nazlı ile olan sahnelerde sürekli ağlıyor ama nazlı anlatmaya devam ediyor mesela... ya da kocasıyla sevişecek, ağlıyor, herif sevişmeye devam ediyor... ya da kursta ağlıyor, hocası gelip "aa ne güzel desen yapmışsın fırına verecez" falan... lan olum kadın paramparça lan, saçı başı dağıttı en sonunda kimsenin sikinde değil.
herif de nazlının yanından çıkıp karısına gelip sarılmalar, dokunmalar falan filan... yani erkek aldatır, orospu çocuğudur anlarsın ama bu kadar olmaz. aldatma tabii ki meşru değildir hiçbir şekilde ama bunun da belli sebepleri vardır. bu filmdeki sebepler bana hassiktir lan dedirtti. bilemiyorum altan...
Yorumalardan anlıyorum ki, hiçkimse bu filmi izlemeye cesaret edememiş.
Güya yorum yapacak kadar izlemişler.. Ancak ne yazık ki anlamaya ve idrak etmeye cüretleri yetmemiş; kendi hayatlarından ufacık ufacık da olsa paralellikler görmüş olsalar gerek ki buna tahammül edememişler, filmi rahat rahat izleyememişler.
Herkese hak veriyorum. Zira izlerken, insan taraflardan biri olarak bu durumu yaşama ihtimalinin olup olmadığını sorguluyor ve herkes kadar böyle bir ihtimalin olduğu sonucu ile karşılaşıyor ve haliyle bu can sıkıyor. Korkunç çünkü çok korkunç.
Film son derece Keskin ve net üç karakter üzerine inşa edilmiş. Ama sadece konusu bağlamında değil, x-y-z değişimiyle hayatın her alanlarına dönüştürülebilecek bir kurgu bu.
işte bu yüzden de çok rahatsız ediyor. Zira insanın en büyük korkularından biri üzerinde yükseliyor herşey.
Bir süre önce televizyonda denk gelmişti, bugün dvd'sini sipariş ettim.
Saçma sapan bir olay. Öyle izleyecek bir sey var mı diye baktım bu çıktı karşıma. Böyle insanlar var biliyorum ama ne bileyim insanlığın böyle olmasına anlam veremiyorum. Atlata atlata izlediğim film.
izlemeseniz de hiçbir şey kaybetmeyeceğiniz zaman doldurmak için izleyebileceğiniz bir filmdir.
şimdi en takıldığım detaylara gelmek istiyorum;
filmde araba süren kadını elleyen mıncıklayan bi kart zampara var lan ben araba süren arkadaşımı bile konuşturmamaya çalışıyorum ki dikkati dagılmasın kaza yapmayalım diye araba suren kadinin dikkatini dağitiyosan olumu goze almissindir demektir bi kere..
nurgul yesilcay in arabayi ucuruma surdugu sahnedeki o arabanin devrilmesi ve patlamasi stv nin efektlerini mumla aratir bi kere.
bi kere kocasini aldatan kadinin kocasini aldattigi kadinla arkadas olmak neyin kafasıdır anlamış değilim.
bi kere kocanın arkadaşıyla yatıp sonra dan hiçbir şey olmamış gibi bi insan nasıl yüzüne bakar kocasının ya üstelik adamcağızın boynuzlandığından bile haberi yok.
bi kere bi erkek karısını her an becermek için fırsat kollayan bi adamla nasıl arkadaş olabilir ya.
kısacası çok çarpık ilişkiler barındıran mide bulandırıcı filmdir.
izlediğimde kendisini o kadar seven bir kadını aldatan adama ayrı kendisini aldattığı halde hem de onu aldattığı eski sevgilisinin çocuğunu evlatlık edinip o nalet adama geri dönen aptal kadına ayrı sövdüğüm film.
insanın hayatına kaç kişi girerse girsin sadece bir tanesinin yeri diğerlerinden çok daha başkadır... insan ömründe bir defa yürekten sever. 'çok kişi girdi hayatıma ama 2-3 tanesini de sevdim' diyenlerin bile eminim bir tanesinin sevgisi o sevdim dediklerinden daha üstündür. aşk böyle bir şey... “ben onu çok sevdim kalbimde yeri bambaşkaydı” dediğin kişi de yıllar sonra karşına tekrar çıkıyor ve hikaye burada başlıyor... mantık devre dışı, kalp devrede. kalbe karşı koymak ne mümkün. kocasını seven bir eş, kocası kalbine yenik düşüyor ve sonra olan oluyor... kadın aldatıldığını öğrendikten sonra hırsına ve öfkesine yenilir o da kocasını aldatır... bazı yerde çok duygulandım bazı yerde öfkelendim ama keyifle izledim.
Son derece gerizekalıca karakterlerin çok keskin çizgilerle çizildiği film. Ayrıca hangi kadın kocasının yasak aşkına göz yumar gayrımeşru çocuğuna bakar? Aşık kadın hölölö demeyin gurur denen bir şey var.
masumlar dizisi tutmayınca filme uyarlanmış haliymiş.
şimdi kimse kusura bakmasın, masum falan yok bunların içinde, bunu gözümüze böyle sokmak isteyen türk sinemasını kabul etmiyorum.
özetle bu karakterlerin hepsi de bir parça orospu çocuğudur. ancak aralarında elbette bi kıdem farkı var.
şimdi bunları sıralamaya koyarsak;
pavyoncu ağır orospu çocuğu birincilik onun.
ikinci; arkadaşının karısına hallenen piç. ona gümüş madalya veriyorum. madalyası bende , denk gelirse takacağım.
üçüncü kocasının arkadaşına her ne sebeple olsun bir plazanın çatı katında ...işte ona veriyorum. kocan seni aldattı ancak arada başka mevzular vardı. senin ki kuru merak. boşa dememişler insanın başına ne gelirse ya merkatan ya bilmem ne diye. kadındaki merak diğer seçeneği de tatmasına neden oldu ya neyse...
dördüncülük aldatan kocanın bence. şimdi buna itiraz eden çok olacaktır ama yasak ilişkisini sevgi ve aşk a bağlayabileceğin tek adam neticede. yaptığını haklı çıkarmaz ayrı konu.
mansiyon ödülü ise nurgül yeşilçay ın canlandırdığı karakterin. kadının mesleği o anasını satayım yaptığını garip karşılamak anlamsız. hatta tek masum denilebilecek varsa içlerinde, o da bu kadındır.
film olarak da bir boka benzemiyordu. iki kadının kendi aralarındaki sohbetleri hariç...
nasıl orospu oldum?
iyi orospu, duygulu orospu nasıl olur?
sorularının cevabı.
normalde bu tür filmlerde orospuya kızılır ama o "kocaaammm" diyen karıyı gördükçe evlilikten bir kere daha soğudum. (kıskandığımdan değil yani)
her neyse, ilk başlarda tahammül edemesem de sonunu getirdim şükür. ve kendi kendime "kamoon! hayat bu deyil" dedim. sonra da benim sanat filmlerime laf edenlere bir kez daha sövdüm. tamam adam yarım saatte nefes alıyo ama çok gerçekçi en azından.
çok uzattılar zeynep şahine verdiği an bitmeliydi film.
şahin ilk sahnede Ferhat ve zeynep öpüşürken ''canı çeken olur'' demesiyle zeynepte gözü olduğunu belli etmişti zaten oç. ama hatundan bunu beklemezdim filmin amına koydu affedersin. sen 120 dakika hanım hanımcık takıl 121. dakikada seyircinin içini acıt. Neydi o öyle filmin sonundaki mutlu aile tablosu? Zeynep yaptığı şey ile Nazlıgül'den daha orospu olmuştur gözümde.
...
tüm bunlar bir yana aylar sonra sözlüğe ev hanımı gibi film eleştirisi yaparak döndüm.
ama bunu yazmalıydım bir yere. böyle filmler yaparak bekar erkeklerin kafasını karıştırmayınız. rica ederim.
yaratıcılık ve özgünlük adına birşey ortaya koymaktan ziyade nurgül yeşilçay ın dişiliğinden yararlanmaya çalışmış olan başka bir filmdir.** erkek başrol olarak tayanç ayaydın gibi duyguya girmekte ciddi sıkıntı yaşayan birinin seçilmiş olması da kalite düşüncesinin pek ön planda olmadığını gösteriyor. koy bakayım oraya yiğit özşener veya serhat teoman ı böyle oluyo mu?
aşağı yukarı acı aşktarzında sinema filmidir. filmde işlenen evli bir erkeğin, yıllar sonra ilk aşkını görmesi ve sonrasında yaşadığı olaylar üzerine kurgulanmış. eşine bağlı genç bir kadın, işinde başarılı adam ve eskort olarak çalışan eski sevgili. film çekimlerinde karakterler mükemmel olarak gösterilmeye çalışılmış; maddi sorun yok, sağlık sorunu yok ve hatta araç sahnelerinde bile trafik sorunu yok. sadece dünya da aşklarının kaderini yaşamak için varlar. nurgül yeşilçay güzel fiziği ve cesur sayılabilecek kıyafetleriyle filme erotizm veriyor. diğer kadın ise kocasının peşinde, onu kaybetmemek için çırpınıyor. film sanatsal ve gişe olarak gelecek vaat etmiyor. yalnız şurası önemli, bu olay ya da olaya benzer vuku yaşayanlar için oldukça etkili. bazı şeyler yaşanmadan bilinmez. olması gereken erkeğin eski sevgilisine sünger çekip karısıyla hayatına devam etmesi. işte mantığın asla geçerli olmadığı aşkın devreye girmesiyle işler çeşmekeş oluyor. ilk aşkına da, evli olduğun karına da hayır diyemiyorsun. her ikisi de bir arada olması muhtemel olmadığına göre filmdeki gibi sevgililerden biri fedakarlık yapabiliyor, ölüm dahi buna dahil. eskiden bu tip durumlar sineye çekilerek bir ömür boyu sır olarak kalabiliyordu, şimdiler de ise her türlü sürprizlere açık, ister eski sevgisine gider, ister evliyken yeni sevgilisine kaçar. erkek ya da kadın olması fark etmiyor. önemli olan zordur ama sabır ederek düzenli bir hayat kurabilmek. mutlu ailesi olmasını, eşlerin birbirini aldatmamasını ve sağlıklı çocuklar büyütmeyi kim istemez ki?
--baştan aşağı spoiler--
film ilerledikçe kurgulanan düğüm büyüyor. adam telekızlık yapan eski sevgilisini de karısını da gerçekten seviyor ve her ikisinden de vazgeçemiyor.
adamın karısı da üçlü bir hayata hazır.
ama toplum hazır değil.
eylül romanında neden yangın çıkıyor ise nazlı da aynı sebepten ötürü ölüyor işte.
senariste mi kızalım bunu bu hali ile çekmeyi kabul eden yönetmene mi?
--spoiler--
ne şerefsiz, ne adi, ne hain bir herifsin sen. ne karından ne eski sevgilinden vazgeçebiliyorsun. ayrıca filmin müzikleri tam aldatıldıktan sonra dinlemelik.
osman sınav'ın bu yönünü seviyorum. uzun ve sıkıcı sahnelerden yana değil kendisi, dozunu biliyor. bazen de biraz kalburüstü hikayelere, konulara yer veriyor. herkesin kolay kolay kabullenemeyeceği, kendi hayatını filme sokmak isteyemeyeceği ya da bunu sadece kendi kendine fısıldayarak anlatabileceği şeyler yani. hafif hollywood havalı filmler de diyebiliriz buna.
genel olarak hikayeyi çok beğendim. filmin içinde çoğu kez "hangisi doğru?" diye soruyorsunuz kendinize. psikolojiler çok iyi işlenmiş, başından sonuna dek. oyuncu seçimleri konusunda, nurgül yeşilçay şarap gibi kadın. genç hallerini de baya benzettim, ki zaten osman usta bu konuda hep ince eleyip sık dokumuştur. diğer oyuncular da iyiydi bana göre...
fakat bir kaza sahnesi var ki ayıplanması gerekir. deli yürek filminde koca arabayı bazukayla parçalattın, burada da yapıver bir şeyler osman usta! yakışmamış sana...