türk sinemasına yeni bir adım attırmış olan filmdir. üstelik oyuncuların yıllar içerisinde kendilerini ne kadar geliştirdiklerini de rahatça gözlemleyebiliyoruz. kurgusu son derece harikaydı ve kimse sonunu nokta atışı yaparak tahmin edemedi. filmde olan kurgu aslında ne kadar iki kadın bir erkek gibi görünse bile yaşamın bütün evreleri var. herkesin kendini rahatlıkla bulabileceği bir film. izlenmeye değer.
izledikten sonra kafamda bir çok soruya neden olan filmdir. Bir kadın nasıl bu kadar sadık olabilir ki adam seni aldatmış daha neyine hala onu affediyorsun filmin bir tek burası aklıma yatmadı gerçekten o kadar çok nasıl sevilebilir bir insan aldatılmayı kabullenecek kadar
tam bir dram filmi. oturup ağladım lan. sanki ben aldatılıyormuş gibi Zeynep ile beraber ağladım. film güzel mi hayır ama meme ve bacak görmek isteyen abazanlar için Uygun.
Filmi bugün seyrettim. Daha önce de medyaya yansıyan Nurgül Yeşilçay'ın filmde görünen jartiyerleri dışında bir haberi dikkatimi çekmemişti.
Film bir başyapıt değil ama bu kadar kötü eleştiriyi de hakedecek bir film de değil. Benzerlerini Hollywood'da da görebileceğimiz kurgusu dertli. Ama gerek dizi sektörümüz gerekse film sektörümüz bu dertten fazlasıyla muzdarip zaten. Bir çok görülmesi gereken sanatçı performansı bu kurgu beceriksizliği ve senaryo eksikliğinden ziyan olup gidiyor zaten. Ya da çok iyi bir hikayeye sahip olan dizi tutunca, rating alınca uzatılması yoluna gidiyor ve hikaye genişletiliyor. Böylece boka sarıyor. Demem o ki iyi ki dizi versiyonu yapılmamış da film olarak yapılmış.
Filme dönelim: Aslında bu filmi evli olmayanların evli olanlarla aynı tadı alarak izlemesi biraz zor. Hele ki bir de benzer şeyler yaşamışlarla... O tamamen imkansız. Oysa ki ülkemiz büyük şehirlerinde bu hikaye her gün gırla yaşanmakta. Öyle ya da böyle, ya yaşıyorsunuz ya da yaşayanlara bir şekilde temas ediyorsunuz. Bu yüzden bazı yazarların sorduğu soruyu cevaplayayım hemen. Bu hikayedeki hangi karakter olursanız olun bırakıp gitmek o kadar kolay değil. Bırakılmıyor hiç bir şey. Zaten bir süre sonra bu yüzden içinden çıkılmaz hale geliyor. Ne aldatan olun ne de aldatılan kolayca yeni bir yaşama yelken açamıyorsunuz. Bunun ise pek çok sebebi var. Öncelikle eşinizi de gerçekten seviyorsunuz ama kendinize hak gördüğünüz o yaşanmamış ya da bir şekilde yarım bırakılmış aşkı da yaşamak istiyorsunuz. Eşinizi ya da sevgilinizi inciteceğinizi bile bile devam ediyorsunuz. Bundan kendinizi alabilmeniz gerçekten çok güçlü bir irade gerektiriyor. Çoğunlukla kimse bu iradeyi gösteremiyor ve hayatın içinden çıkan herhangi bir zorunluluk belirene kadar belirsiz olan bu yolda ilerlemeye devam ediyorsunuz. Sosyolog ya da psikolog değilim ama belki de çekici gelen, ihtiyacını hissettiğimiz bu belirsizliğin verdiği heyecandır.
Aldatılan evli kadının bırakmaması ise daha ilginç. Ama benim şahit olduğum olaylarda aldatılan kadının bırakamaması aldatan eşine karşı olan sevgiden kaynaklı değildi çoğu kez. Onlar başka bir kadına karşı verdikleri mücadeleyi kaybetmemek için bırakmıyorlar. Ama aynı zamanda eşlerine belki de ilk defa böyle bir olay yaşadıklarında gerektiği gibi sahip çıkıyorlar. Çünkü bilirsiniz; kendi başınıza gelene kadar duyduklarınızın, okuduklarınızın kendi başınıza da gelebileceğine inanmıyorsunuz. Ama geliyor...
Bırakıp o anki aşkın peşinden koştura koştura gidememenin bir sebebi de korku. Çünkü her ne kadar yaşadıklarınız normak hayatınızın dışına kaçmış olup sizi rahatsız etse de yaşamadığınız yepyeni bir hayatın vereceği korkudan da iyi. Bilinmezlik korkutuyor insanı. "Ben sonra ne yapacağım" diye düşünüyor ve kaybetmeye başladığınız hayatı yeniden ele geçirme savaşına giriyorsunuz.
Bu açıdan bakacak olursak sanırım çok az kadın Zeynep gibi davranıyor. Zaten filmi çekici kılan şey de buydu. Zeynep bir şekilde düşmanı olarak görülebilecek Nazlı ile yüzleşme ve onu tanıma yoluna girdi. Bu genel olarak pek tercih edilmez. Aldatılan genelde toplumun ahlak yapısı nedeniyle kendini mağdur ve haklı görür. Bu yüzden kimi kez hır gürle, kimi kez şiddetli ağlama nöbetleriyle, kimi kez de yakın çevresine durumu anlatarak aldatanı yalnız bırakma yöntemine girerek mücadelesine devam eder. Zeynep karakteri filmde bambaşka ve ilginç bir yola girdi. Bu filmi çok ilgi çekici bir hale getirdiyse de başta söylediğim kurgu eksikliği nedeni ile sonunu getiremedi.
Filmin bir diğer ilgi çekici yönü ise senaryosunu doğrudan kimseyi suçlayan bir yapı içinde başlatmaması ve devam ettirmemesi. Aslında filmde herkes masumdu. Yıllar sonra karşılaşılan eski aşkınıza hala yanık olduğunuzu anladığınızda çok sevdiğiniez bir karınız vardır. Hemen herşey yolundadır. işte tam da bu durumda kimse "dertsiz başıma dert açmayım" demez. O belayı kollarını açarak karşılar. Sonuçlarına da katlanır. Bu yüzden Ferhat karakteri toplumda sık karşılaşılan olmasa da fazlasıyla yaşayan bir karakter. Belki şaşıracaksınız ama her erkek seks için aldatmaz eşini. Şaşılacak kadar ciddi bir yüzdeye sahip olan bir de "aşk" arayanlar vardır. Aradıklarını çoğu kez bulurlar ama bu sefer de huzurlarını kaybederler. Üstelik bu tip ilişkiler sonrası genelde sular durulduğunda kimsenin memnun kalmadığı bir sonuç kalır elinizde.
Film bunun çok muhakemesine gitmiyor. Bunu Nazlı'ya meslek olarak eskort kız seçilmesinden anlıyoruz. Nazlı her ne kadar başkaları yüzünden çok acı bir yaşam yaşamasına rağmen evli bir adamın yuvasını yıkan kötü kadın aslında. Bu yüzden filmin sonunda onuru da gözetilerek en uygun son seçilmiş kendisine. Ama gerçek hayattan çok ama çok uzak. Sonunda da aile yapısı bozulmadığı gibi küçük kız da hem yeni bir anneye hem de yeni bir babaya kavuşuyor. Sanki annesini yitiren bir çocuğun hiç tanımadığı insanları anne ve baba olarak kabul edebilmesi çok kolaymış gibi bir sorunsalı da hiç açmak istemiyorum.
Oyunculuklara gelince tayanç Ayaydın, Nurgül Yeşilçay ve Ezgi Asaroğlu da başarılıydılar bence. Tayanç Ayaydın'ın kimi sahnelerdeki duygusallığı göreceli olarak abartılı gelebilir. Ama Nazlı karakteriyle ilk tartıştıkları sahneler insanın içinde gerçekten bir lezzet bırakıyor. Çok ağdalı olmamasına rağmen gönül tellerimizi titreten bir yapıdalardı. Nurgül Yeşilçay'ın karakterinden en dikkat çekici taraf ise abartılı derecede saflığı hatta aptallığı diyebiliriz. Temiz kalpli mi desek ne desek bilemem ama feleğin sillesini heme her pozisyonda yemiş biri olarak daha olayın başında her şeyi çakabilirdi. Nurgül Yeşilçay'ın zaten çakmak çakmak çakan gözlerinden her daim zeka fışkırırken bu rolde böylesi aptalcık olması yadırganabilir. Esra Asaroğlu ise filmin genelinde ya ağladı ya da ağlamaklı bir suratla dolandı durdu. Ama o kadar güzel yaptı ki bunu kendisinden daha deneyimli olan oyuncular karşısında pek sırıtmadı. Hatta açıkça söyleyeyim onun oynadığı sahneler daha çok olsun istedim. Elbette eleştirileri haklı çıkarak bazı sahneler de vardı. Sanırım bunlar filmin daha başarılı bir gişe yapması için ayarlandılar. Nurgül Yeşilçay'ın jartiyeriyle asansöre binmesi, Eşi antalya'dayken sanki her an sevişmeye hazır bir uyku kıyafeti ile onu bekleyen karısı Zeynep'in göğüs frikiği verdiği sahneler gibi. Elbette bir de girdilere konu olan Aldatılan kadının aldatması olayı var. Zeynep eşinin çok da hazetmediği iş arkadaşıyla hem de iş yerinde sevişir. Filmin en olmamış yeriydi bence. Çünkü film hikaye olarak aldatılan kadının intikam almasıyla değil de eşini tekrar elde etmesi üzerine kurgulanmışken sanki başka bir filmin hikayesi işin içine giriyor ve ne başı ne de sonu filmi etkileyecek bir sahne giriyor filme. Osman Sınav'ın bu sahneyi ne amaçla filmde bıraktığını anlamak benim açımdan pek mümkün değil. Ama şu anda internet ortamında "Ezgi Asaroğlu Sevişme" aramalarının cevabı olmaktan öteye geçmediğini düşünüyorum. Ayrıca burada seyrine gerçek performansını ortaya koyabildiği ortamlarda doyum olmayan Teoman Kumbaracıbaşı'nı harcamak olarak bakabiliriz. Bu adam çok daha verimli kullanılabilirdi oysa ki...
Nihayetinde bazı filmler vardır ki bir daha seyredesiniz gelmez. Bu filmi ise bir daha gönül rahatlığıyla seyredebilirim. Ama keşke ortaya koyduğu sorulara cevap vermese bile tartışma konumunda bırakabilseydi. Başyapıt değil ama seyredilesi...
üstteki entrylere bakıp önyargılı davranilmamasi gereken film, malum recep ivedik gibi bir yapımın çok izlendiği hatta çok beğenildiği bir ülkedeyiz.
filmde aşka biraz farklı açıdan bakılmış. aşkın yapı taşlarından bahsedilmis; kendinden emin olmak, sabırlı olmak, susmak, susmak ve susmak. sebebi ne olursa olsun travmaların aklında istemeden kaldığını, görünce aynı acıları yaşatsa da size, kendinizden daha çok emin birisinin koynunun rahatlacağını açığa vurmuştur... film bittikten sonra akılda bir çok soru bıraksa da anlayacağınız mesaj size yetecektir.
eksikleri, her filmde olduğu gibi tabii ki vardır.
arabanın düştüğü sahnede görüntü açısından bir çok eksik vardır mesela. bir diğer örnek de, senaryoda olan eksiklik, zeynebin kadını kompleks haline getirip kocasının en yakın arkadaşıyla sevişmesidir.
içimin bayıldığı, kıyım kıyım kıyıldığı film olmuş, götüm götüm de ağladım iyimi. *Türk insanın duygularla kandırılmaya çalıştığının bir örneği olmuş film. Nurgul'ün memeleri olmasa nah izletirdin.
--spoiler--
O onu siker o onu siker, o da gider kocasının arkadaşına kendini siktirir.
--spoiler--
Bu mu film. Böyle film çekmeye ne var lan. Dışardan adam topla bir iki de pavyondan filan karı kız topla bu filmin aynısını hemde daha ilgi çekicilisini çekersin. Araya rus filan serpiştirirsin miss gibi olur.
--spoiler--
çok olmaya çalışmış ama çok yapmacık kalmış. nurgül yeşilçay dışındaki oyunculuklar yerlerde sürünüyor. senaryo ise eski türk filmlerinden bile avam durumda.
nurgül yeşilçayı azıcık gösterelim film olsun hesabı yapılmış diye düşündürüyor insana.
sevişme sahneleri falan denmiş ama öyle bir şey yok. olanlarda zaten ters ışıkta çekilmiş, sadece gölgeler görünüyor.
kurgu ile ilgili çok şey söyleyecektim ama vazgeçtim.
edit: aklıma o kaza sahnesi geliyor hala gülüyorum. beceremiyorsan yapma arkadaş. power rangers efektleri gibi ne o öyle?
osman sınav'ın bu yönünü seviyorum. uzun ve sıkıcı sahnelerden yana değil kendisi, dozunu biliyor. bazen de biraz kalburüstü hikayelere, konulara yer veriyor. herkesin kolay kolay kabullenemeyeceği, kendi hayatını filme sokmak isteyemeyeceği ya da bunu sadece kendi kendine fısıldayarak anlatabileceği şeyler yani. hafif hollywood havalı filmler de diyebiliriz buna.
genel olarak hikayeyi çok beğendim. filmin içinde çoğu kez "hangisi doğru?" diye soruyorsunuz kendinize. psikolojiler çok iyi işlenmiş, başından sonuna dek. oyuncu seçimleri konusunda, nurgül yeşilçay şarap gibi kadın. genç hallerini de baya benzettim, ki zaten osman usta bu konuda hep ince eleyip sık dokumuştur. diğer oyuncular da iyiydi bana göre...
fakat bir kaza sahnesi var ki ayıplanması gerekir. deli yürek filminde koca arabayı bazukayla parçalattın, burada da yapıver bir şeyler osman usta! yakışmamış sana...
ne şerefsiz, ne adi, ne hain bir herifsin sen. ne karından ne eski sevgilinden vazgeçebiliyorsun. ayrıca filmin müzikleri tam aldatıldıktan sonra dinlemelik.
--baştan aşağı spoiler--
film ilerledikçe kurgulanan düğüm büyüyor. adam telekızlık yapan eski sevgilisini de karısını da gerçekten seviyor ve her ikisinden de vazgeçemiyor.
adamın karısı da üçlü bir hayata hazır.
ama toplum hazır değil.
eylül romanında neden yangın çıkıyor ise nazlı da aynı sebepten ötürü ölüyor işte.
senariste mi kızalım bunu bu hali ile çekmeyi kabul eden yönetmene mi?
--spoiler--
aşağı yukarı acı aşktarzında sinema filmidir. filmde işlenen evli bir erkeğin, yıllar sonra ilk aşkını görmesi ve sonrasında yaşadığı olaylar üzerine kurgulanmış. eşine bağlı genç bir kadın, işinde başarılı adam ve eskort olarak çalışan eski sevgili. film çekimlerinde karakterler mükemmel olarak gösterilmeye çalışılmış; maddi sorun yok, sağlık sorunu yok ve hatta araç sahnelerinde bile trafik sorunu yok. sadece dünya da aşklarının kaderini yaşamak için varlar. nurgül yeşilçay güzel fiziği ve cesur sayılabilecek kıyafetleriyle filme erotizm veriyor. diğer kadın ise kocasının peşinde, onu kaybetmemek için çırpınıyor. film sanatsal ve gişe olarak gelecek vaat etmiyor. yalnız şurası önemli, bu olay ya da olaya benzer vuku yaşayanlar için oldukça etkili. bazı şeyler yaşanmadan bilinmez. olması gereken erkeğin eski sevgilisine sünger çekip karısıyla hayatına devam etmesi. işte mantığın asla geçerli olmadığı aşkın devreye girmesiyle işler çeşmekeş oluyor. ilk aşkına da, evli olduğun karına da hayır diyemiyorsun. her ikisi de bir arada olması muhtemel olmadığına göre filmdeki gibi sevgililerden biri fedakarlık yapabiliyor, ölüm dahi buna dahil. eskiden bu tip durumlar sineye çekilerek bir ömür boyu sır olarak kalabiliyordu, şimdiler de ise her türlü sürprizlere açık, ister eski sevgisine gider, ister evliyken yeni sevgilisine kaçar. erkek ya da kadın olması fark etmiyor. önemli olan zordur ama sabır ederek düzenli bir hayat kurabilmek. mutlu ailesi olmasını, eşlerin birbirini aldatmamasını ve sağlıklı çocuklar büyütmeyi kim istemez ki?
yaratıcılık ve özgünlük adına birşey ortaya koymaktan ziyade nurgül yeşilçay ın dişiliğinden yararlanmaya çalışmış olan başka bir filmdir.** erkek başrol olarak tayanç ayaydın gibi duyguya girmekte ciddi sıkıntı yaşayan birinin seçilmiş olması da kalite düşüncesinin pek ön planda olmadığını gösteriyor. koy bakayım oraya yiğit özşener veya serhat teoman ı böyle oluyo mu?
çok uzattılar zeynep şahine verdiği an bitmeliydi film.
şahin ilk sahnede Ferhat ve zeynep öpüşürken ''canı çeken olur'' demesiyle zeynepte gözü olduğunu belli etmişti zaten oç. ama hatundan bunu beklemezdim filmin amına koydu affedersin. sen 120 dakika hanım hanımcık takıl 121. dakikada seyircinin içini acıt. Neydi o öyle filmin sonundaki mutlu aile tablosu? Zeynep yaptığı şey ile Nazlıgül'den daha orospu olmuştur gözümde.
...
tüm bunlar bir yana aylar sonra sözlüğe ev hanımı gibi film eleştirisi yaparak döndüm.
ama bunu yazmalıydım bir yere. böyle filmler yaparak bekar erkeklerin kafasını karıştırmayınız. rica ederim.
nasıl orospu oldum?
iyi orospu, duygulu orospu nasıl olur?
sorularının cevabı.
normalde bu tür filmlerde orospuya kızılır ama o "kocaaammm" diyen karıyı gördükçe evlilikten bir kere daha soğudum. (kıskandığımdan değil yani)
her neyse, ilk başlarda tahammül edemesem de sonunu getirdim şükür. ve kendi kendime "kamoon! hayat bu deyil" dedim. sonra da benim sanat filmlerime laf edenlere bir kez daha sövdüm. tamam adam yarım saatte nefes alıyo ama çok gerçekçi en azından.
masumlar dizisi tutmayınca filme uyarlanmış haliymiş.
şimdi kimse kusura bakmasın, masum falan yok bunların içinde, bunu gözümüze böyle sokmak isteyen türk sinemasını kabul etmiyorum.
özetle bu karakterlerin hepsi de bir parça orospu çocuğudur. ancak aralarında elbette bi kıdem farkı var.
şimdi bunları sıralamaya koyarsak;
pavyoncu ağır orospu çocuğu birincilik onun.
ikinci; arkadaşının karısına hallenen piç. ona gümüş madalya veriyorum. madalyası bende , denk gelirse takacağım.
üçüncü kocasının arkadaşına her ne sebeple olsun bir plazanın çatı katında ...işte ona veriyorum. kocan seni aldattı ancak arada başka mevzular vardı. senin ki kuru merak. boşa dememişler insanın başına ne gelirse ya merkatan ya bilmem ne diye. kadındaki merak diğer seçeneği de tatmasına neden oldu ya neyse...
dördüncülük aldatan kocanın bence. şimdi buna itiraz eden çok olacaktır ama yasak ilişkisini sevgi ve aşk a bağlayabileceğin tek adam neticede. yaptığını haklı çıkarmaz ayrı konu.
mansiyon ödülü ise nurgül yeşilçay ın canlandırdığı karakterin. kadının mesleği o anasını satayım yaptığını garip karşılamak anlamsız. hatta tek masum denilebilecek varsa içlerinde, o da bu kadındır.
film olarak da bir boka benzemiyordu. iki kadının kendi aralarındaki sohbetleri hariç...
Son derece gerizekalıca karakterlerin çok keskin çizgilerle çizildiği film. Ayrıca hangi kadın kocasının yasak aşkına göz yumar gayrımeşru çocuğuna bakar? Aşık kadın hölölö demeyin gurur denen bir şey var.