kastamonu nun ilçesinden, sadece telefonda tanıdığım, bir ergenlik aşkım vardı. hiç unutmam yıllar geçse de unutmayacağım unutamayacağım.
yanılmıyorsam 2007 yılındaydık. tabi o zaman ergenlik başa bela bilirsiniz ya. sevgilimiz yokken bile ayrılık şarkısı dinleyen nesildik biz.
ilk okul 6.sınıf a gidiyorum. arkadaşım başka ilçede liseyi kazandı. bir gün tatilde görüştük bununla. sms in moda olduğu dönem. neyse uzatmayayım bir kız la konuşmak istiyorum yalnızım adam akıllı arkadaşım bile yok ama yüz yüze bir kızla konuşma cesaretim de yok.
liseye giden bu arkadaşımdan bir numara aldım. oda bilmiyor kimin numarası olduğunu. ne kız beni biliyor ne ben kızı. neyse ilk mesajımı yazdım. "slm nbr" gibi ergenlik içeren bir mesaj. cevap verdi. her gün sesini duyduğum yaşadığını bildiğim kanlı canlı biri var telefonun ucunda ve bana arkadaş oluyordu o yalnızlığımda. resmi bile yok elimde konuştuk arkadaş olduk. abi çok iyiydi ya ne konuşursan konuş çok eğlenceliydi çok garipti.
her şeyi anlıyor tam bana göre biriydi. gönül bu durur mu, durmaz tabi. zamanla ben buna aşık oldum. ama nasıl aşk. bildiğin aşkından verem olacam. onun o ince tiz si sesi var ya hala kulaklarımda. esrarengiz olması daha çekici geliyordu demek ki. neyse ben buna yazıyorum seni seviyorum falan. nasıl dil döküyorum. geceleri falan ağlıyorum durum o kadar ciddi. zaten ergeniz mahvoluyorum her gün. yürüdüğüm yolda, konuştuğum kişi de, bindiğim arabada her yerde o var arkadaş. ben diyorum seni seviyorum o diyor biz arkadaşız. abartmıyorum en az iki üç yıl ben ona aşık, o başkasına aşık konuştuk. her gün her gece. benle konuşuyor ama takmıyor. arkadaşız da arkadaşız. ne arkadaşmış arkadaş.
neyse lise ye başladım ben hala seviyorum ama gerçekten seviyorum. bir insan görmediği bir kızı nasıl sever ki. demek ki böyleymiş. bu arada sevgilileri oluyor ayrılıyor hepsinden haberim var. sevgilisi varken de terk edemiyorum. soluduğu havayı solumak istiyorum. hala baktığım her yerde, her kişide. onunla bir dakika oturup konuşmak için her şeyimi verecek durumdayım.
msn muhabbetlerinin olduğu dönem. görüntülü konuşmaya karar verdik. ilk kez göreceğim nasıl heyecanlıyım nasıl. hani yıllarca hayal ettiğiniz bisiklet var ya sanki ona kavuşacaksınız öyle düşünün. lan alt tarafı kamerada göreceğim.
vakit geldi kamerayı açtı. utandım kapattım. dayanamayacağımı düşündüm. Allah ım o nasıl bir güzellik tatlılık hoşluk. hala gözlerim doluyor ellerim titriyor. bu kız nasıl sevilmez nasıl vazgeçilir bilmiyorum. öylesine aşığım ki. evine aşığım, okuluna hocalarına her gün gezdiği arkadaşlarına aşığım. keşke bir günlüğüne yanındaki arkadaşlarından birinin yerine geçsem onu öylece izlesem. ne hayaller kuruyorum aah ah.
cesaretimi topladım tekrar açtım kamerayı ve o an, Hüseyin Tatlı nın da dediği gibi artık hiç bir şeyin anlamı yok eskisi kadar güzel değiller dedim. her şeyim oldu bir anda. en sevdiğim yemek, en sevdiğim ders oluverdi. ilk listeye yerleşiverdi birden. ama ben ne kadar hayranlık duydum sa o, o kadar uzaklaştı benden. keşke görmeseydi beni. belki aşık olabilirdi bir gün bana. ama ben bırakır mıyım kesin benim olmalı diyorum yoksa öyle böyle değil abi hayatım söz konusu. yaşayamam ben o acıyla. ölüyüm ondan iyi diyorum her gün.
zaman geçti ben her fırsatta teklif ediyorum o her fırsatta reddediyor. ama başardım bir kere olsun denemeye karar verdi. biliyordum sevdiğinden değildi. sadece beni mutlu etmek içindi. işte o gün resmen benim günümdü. sevinçten havalara uçuyorum nasıl seviyorum Allah bilir. şiirler yazıyorum her şey yolunda. sebepsiz gülücükler. sabahlara kadar konuşmalar ardı arkası kesilmiyor. ama görmek istiyor insan canlı halini. hep biraz daha fazlasını isteriz ya işte o durum. hey gidi esrarengiz sevgili hey. neler yaşadım, ne kadar yaşadım hayalinle. keşke hiç sevdiğimi söylemeseydim de şimdi arkadaş gibi konuşsaydık. böyle olacağını bilseydim karşılıksız sevmeye devam ederdim.
neyse gün geldi ben kastamonuya gitmeye karar verdim. lise 2 daha çocuğum ve çıktım yola. param sadece kastamonuya gidecek kadar var. aynı gün içinde dönecem, 20dk falan göreceğim ve geri dönüş parasını o verecek. kastamonulular bilir merkezde bir kışla parkı var orda görüşecez. düşünsenize gelmese geri dönemeyeceğim ama bir kere bile düşünmedim ben o ihtimali.
o büyük an geldi. beklemediğim bir durum olmadı iyi kızmış ekmedi ve 20dk gördüm onu canlı. sadece 20dk vardı nasıl değerlendirsem diye düşünmeden bitecek ti akışına bıraktım bende. kıyamadığım için dokunamıyorum. Allahım o nasıl bir şeydi öyle. bir insan bu kadar mı şirin olur. anlatmaya sıfatlar yetmez. kamerada gördüğümde nasıl heyecanlanmıştım canlı gördüğümdeki heyecanı anlatamam. hiç gitmek istemedim yanından. hani orda, o parkta yaşa benle dese yaşayacağım. dünya umrumda değil. sanki insan değil muazzam bir varlık. birde kardeşi ve arkadaşları vardı yanında. tabi onlar gittiler beni gördükten sonra.
öyle bir parfümü vardı ki bugün bile tanırım, abartmıyorum. bazen yanımdan bir kız geçiyor o kokuyla öylece kalakalıyorum. o 20dk ya neler sığdırdım neler. hayatımın en güzel 20dk sıydı kesinlikle.
ayrılma vakti gelmişti. gözlerimiz dolmuştu. ben hiç bir saniyeyi kaçırmak istemeden ona bakmak dinlemek istiyordum. ama saatler, dakikalar işte acımasızca geçiyordu. kimi zaman hain kimi zaman katil kimine göre de geçmek bilmeyen bir şey değil mi zaten. o an arkama bakmadan ayrıldım ordan. biliyorum bir dönsem kalırım gidemem. hayatımın en acı ayrılığıydı hissediyordum bir daha yaşayamayacaktım.
günler geçti biz birbirimize mektup kargo hediye falan gönderiyoruz. çok mutluyuz mutluymuşum aslında o değilmiş belli oldu sonra. usulca hayatımdan çıkmaya karar verdi bana sormadan. öylece bir gün gidiverdi. bana yaşattığı güzellikleri koynuma koydu ve öylece gidiverdi. beni hatıralarıyla, hayalleriyle bırakıverdi. sen gittin ya sevgili o kadar çaresiz kaldım ki. o kadar yalnız kaldım ki. ne kadar yalnız kalınabiliyorsa o kadar yalnız kaldım işte. hala dolmadı yerin.
okuyorsan sana diyorum esrarengiz sevgili. gidişin bile çok asildi. sessiz bir çığlık attım arkandan, dağlar taşlar duydu ama sen duymadın. senden sonra ben üniversiteye başladım. öğretmen oldum. seni aradım her bir sıfatta. seni aradım her sohbette ama bir daha gidişinin acısını yaşama korkumdan sana ulaşamadım hiç. biri kastamonuluyum deyince gözlerim dolar oldu senden sonra. senden sonra bir çok sevgilim oldu ama hiç biri için hissettiğim duygular sana olan kadar muazzam değildi. sevdiğimi sandıklarımda ben seni aramışım oysa. yıllar sonra fark ettim.
belki okursun diye yazıyorum. buradan bir daha haykırmak istiyorum seni çok seviyordum. şimdi neler yapıyorsun bilmiyorum. kimlesin bilmiyorum. evli misin bekar mı. mutlu musun değil mi bilmiyorum. yalnız bildiğim şey hala gözümde çok değerli ve çok güzelsin. Allah yolunu açık etsin. hiç üzülme. hayat insana neler yaşatır bilemeyiz. bir gün bir yerde karşılaşırsak eğer konuşma, söylemek istediğini kömür gözlerinden de anlarım ben.
Tamamen Gerçek Hayattan Alıntı Bu Aşk Hikayesini Okurken Çok
Duygulanacak
Hüzünlenecek ve Bu Hikaye'nin Etkisinde Kalacak ve Bu Etkiyi
Üzerinizden Bir
Kaç Gün Boyunca Atamayacaksınız. Hiyakenin Konusu Bir Gençin Sonu
Ölümle
Biten Çocukluk Sevdasını Anlatıyor...
BIZIMKISI BIR ASK HIKAYESI
Sizin için ne derece önemi var bunu bilmiyorum ama ben bu satırları
yazarken
gözümden damlalar akıyor klavye üzerine. Erkekler ağlamaz lafı bana
göre
değil. Ağlamaktan hiç utanmadım,duygularım,acılarım beni boğduğu zaman
hep
ağladım.Yine ağlıyorum... Sizleri tanımıyorum ama sizlerle paylaşmak
istiyorum.Lütfen;bu satırlara bir seven olarak sahip çıkın ve lütfen
yazılı
satırlar olarak geçmeyin. Okudukça yeryüzünde insanlar neleri yaşarmış
diyeceksiniz buna eminim. Bir memur ailenin en küçük çocuğu olarak
babamın
tayininin çıktığı bir köye taşındık.Huzursuzdum,okulumu bir köy
okulunda
okumaktansa ,şehirde medenice okumak istiyordum.kaydımı yaptırdı babam
okula.ilkokul 4. sınıftan başladım köy okuluna.Beni bir sınıfa
verdiler.Öğretmen köyde yabancı olduğumu biliyordu ve hangi sıraya
oturmak
istiyorsan otur dedi bana.Bir kızın yanı boştu sadece oraya
oturdum.Hayatımı
adadığım,gidişiyle beni bitiren insanla ilk o zaman tanıştım.ismi
Altınay
idi.Çocuk yaşımda bile onun güzelliği beni çok etkilemişti.Masmavi
gözleri,gamze yanakları ile arada bir bana dönüp gülüşü,yanlış yazdığım
notlarımda kendi silgisiyle defterimdeki hatayı silmesi beni o minik
yaşımda
ona bağladı.O dönemlerde çocukça bir arkadaşlıktı. Zaman ilerledikçe
onsuz
tek saniye geçiremiyordum.ya ben onlara gidip ders çalışıyor, yada o
bize
geliyordu.Mükemmel bir paylaşımcıydı.Yüreğini,sevgisini,dostluğunu daha
o
yaşta vermişti bana.ilkokulu birlikte okuduk ve aynı sırada
bitirdik.Hep
onunla hep ona biraz daha alışarak. Ortaokula geçtiğimizde ailelerimize
rica
ettik ve bizi aynı okula yazdırdılar, hatta aynı sınıfa,hatta aynı
sıraya
oturmamız için babalarımız öğretmenlere adeta yalvardılar.Başarmıştık.
Yine
aynı sıradaydık.Geride kalan ilkokul dönemindeki iki yılda anladım ki
onsuz
hayat bana huzur vermiyordu.Yaşımız olgunlaştıkça o beni,ben onu daha
çok
seviyordum.Çocukça başlayan arkadaşlığımız sevgiye aşka dönüşmüştü
ortaokul
yıllarımız bitmek üzereyken.Şehir merkezinde.Ailelerimiz liseye
geçtiğimiz
sırada ortak bir karar aldılar.Buna göre tek ev kiralayacak ikimiz aynı
evde
kalacaktık.Annem de bizimle kalacaktı.Allah\\\'ım o karar bize
iletildiğinde
dakikalarca sarmaş dolaş kutlamıştık bunu.Ona aşık olmuştum.Aynı
duyguları o
da paylaşıyordu ve bunu fark eden ailelerimiz okul bittiğinde
evlendirelim
diye karar almışlardı bile.Ona tapıyordum artık.Haşa Allah\\\'a şirk koşar
gibi
günah işlercesine seviyordum.ilk elini tuttuğumda sakın bir daha
bırakma
demiştim. Yanakları kızarmıştı,utanmış ve başını önüne !
eğmiş,gülümsemiş ve
elimi sıkı sıkı kavramıştı.Artık her gün elele tutuşup okula gidiyor
okuldan
çıkarken elele dolaşıyor geziyor öyle gidiyorduk evimize.Arada bir
elleri
terler ve her terleyişte elini elimden kurulamak için çekerdi.Bunu her
yaptığında kızar elimi bırakma diye azarlardım,hep tamam tamam diyerek
gülümser ve hızla elini avucuma sokuştururdu. Her şey harikaydı,dünya
cennet
gibiydi gözümüzde.Yıllar akıp gidiyordu mutluluk içinde.Nihayet liseyi
de
bitirmek üzereydik.karne dönemi gelmişti.Karnelerimizi aldık hiç
kırığımız
yoktu.Sevinçle sarıldık birbirimize elimi tuttu.bunu kutlamak için bir
cafeye gidip cola içerek kutlayacaktık.Okulun az ilerisinden geçen bir
çakıl
yol vardı.Her zaman toz duman içinde olurdu.çakıllarla kaplıydı.O yolun
benim ve ölürcesine sevdiğim insanın ayrılmasında bu kadar rol
oynayacağını
bilsem hiç girer miydik o yola.Neler vermezdim o yolu yürümemek için.
Eli
yine elimdeydi,ansızın elini çekti,terlemişti yine eli.Sanırım dört
adım
atmıştım.Dönüp yine azarlayacaktım.Çünkü hem elimi bırakmış,hem de
geride
kalmıştı.Dönüp baktığımda Dünya başıma yıkıldı.Sanki gök kubbenin
altında
kaldım.yerdeydi ve yüzünden kan fışkırıyordu.ne yapacağımı bilemedim
üzerine
kapandım yüzüne yapışmış saçlarını kaldırdığımda hayatımı bitiren o
görüntüyle karşılaştım.Başı kesilmiş bir tavuk gibi
çırpınıyordu.Suratına
bir taş parçası bıçak gibi saplanmıştı ve bakmaya doyamadığım mavi
gözlerinden biri akmıştı.Suratının yarısı yoktu.Hırlıyordu bana bir
şeyler
demek istiyor kanla kaplı diğer gözünü temizleyerek bana bir şeyler
demeye
çalışıyordu.Yoldan geçen bir kamyonun tekerinin altından fırlayan bir
taş
suratına saplanmıştı.Ölürcesine bir aşkı,geleceğimizi kibrit
büyüklüğünde
bir taş parçasının bitireceğini bilemezdim.Donuk donuk hiç konuşamadan
yüzüne bakmaktan başka bir şey yapamıyordum. Ellerini tuttum kaldırdım
başını göğsüme dayadı ve elimi sıkı sıkı tuttu.Akan kan ellerimize
damlıyordu.Yoldan geçen bir araba durmuş bizi seyrediyordu,hastaneye
yetiştirelim dediğimde kanlı olduğu için almadı ve kaçtı gitti.Kimse
arabaya
almıyordu.çevreme bakıp yardım eden demekten,ona dönüp seni
seviyorum,beni
bırakma,dayan demekten başka bir şey yapamıyordum.iki dakikalık bir
çırpınıştan sonra kucağımda öldü.Cennet olan Dünya 5 dakikada cehenneme
döndü.Tam dokuz yıl oldu onu yitireli.
Kendime olan güvenimi yitirdim.Artık kimseyi sevemem,kimsede beni
sevemez
korkusundan kurtaramıyorum kendimi.Bitkisel hayatta gibiyim.Tek elimde
kalan
bu net.bu net aracılığıyla sizinle paylaşmak istedim.Yitiren,ya da ben
yitirenle paylaşmak isteyen herkese elleri terlese bile ellerimi
bırakmamaları şartıyla elimi uzattım.Dost,kardeş,arkadaş ne olursanız
olun
ama elimi bırakmayın.Size sesleniyorum, elimi bırakmayın lütfen...
Bu yazıyı okurken sizinde eliniz terlediyse o zaman bilin ki sizde sevdiniz….
duygulandınız hatta ağladınız ama işte kader… http://www.canim.net/hikaye/2486-.html
"...sabah sersemi üstüne geçirdiği bornozun cebinde küçük, yumuşak bir şey buldu. el kadar, pembe, dantelli bir külot. bu kez içi cız etmedi, şaşırdı. çay yapmak üzere mutfağa girdiğinde, saydam sürahinin içinde bir yüzük, kendisini bekliyordu, 'beşinci yıl halkası...' diye anımsadı. buzdolabını açıp tereyağının çıkarırken, neredeyse küçük dilini yutacaktı. peynirlerin ve yoğurtların arasında, tavşan tüyü pomponlu bir terlik duruyordu. telaşla öteki teki aramaya başladı adam. mutfaktaki tüm dolapları gözden geçirdi, bulamadı. köşe bucak evi aramaya başladı. artık anlamıştı. her delikte ona ait eşya çıkıyordu. koltuk yastığının altından gecelik, sigara kutusundan ruj, çin vazosundan diş fırçası... ter içinde kalmıştı. gönülsüz bir hazine avcısı gibi bulduğu ganimetleri masanın üstüne topladı. korku dolu bir önseziyle kitaplığa saldırdı. yanılmamıştı: rasgele çektiği kitabın ilk sayfasına; ss yazılmıştı. bir zamanlar paylaştıkları ortak dilde, 'seni seviyorum'un kısaltılmışı. ikinci kitap da benzeri mesaj taşıyordu. üçüncü ve dördüncü de...
adam, duvarları boydan boya kaplayan binlerce kitaba baktı umutsuzlukla. evet, yatağını, kitaplarını ve yaşamını ister istemez, uzun bir süre başka bir kadınla paylaşamayacaktı.
kendisi korkmasa, gelen korkardı ss'in yerine geçmeye"
Dondurucu soğukta bir an önce evime varabilmek için hızla yürürken, ayağımın ucunda bir cüzdan gördüm.. Hemen aldım. Sahibini gösteren bir kimlik vardır diye acele acele açtım.. içinde üç dolar ve sararıp kat yerleri yıpranmış eski bir zarftan başka birşey yoktu…
Sol üst köşede yalnızca gönderenin adresi, alıcı adresi yerinde bir posta kutusu numarası vardı. Bir ipucu bulabilmek belki biraz damerakımı giderebilmek için zarfı açtım ve içindeki mektubu okumaya başladım. Mektup, sol yanı çiçek resmiyle süslenmiş bir kağıda, özenli bir el yazısıyla yazılmıştı ve “Sevgili Michael” diye başlıyordu.. Ve “Annesi yasakladığı için onu bir daha göremeyeceğini” anlatarak devam ediyor.. “Ama sakın unutma, seni daima seveceğim” diye bitiyor.. imza.. Hannah!..
Elimde yalnızca, mektubu yazan kişiyle, mektubun yazıldığı kişinin birinci adları vardı. Eve gider gitmez hemen telefon idaresini aradım. Görevli kişi, kendisine bildirdiğim adreste yaşayanların telefon numarasını vermesinin yasalara aykırı olduğunu söyledi. Fakat ısrarım karşısında: “Belki, size yardımcı olabilirim” dedi. “Bu adreste bulunan numaraya telefon ederim ve onlar Kabul ederlerse, sizi görüştürebilirim lütfen bekleyin..” dedi. iki üç dakika sonra görevlinin sesi geldi.. “Bağlıyorum efendim.” Telefonda, karşıdaki hanıma “Hannah diye birini tanıyıp, tanımadığını” sordum.
“Bu evi, 30 yıl evvel, Hannah diye kızları olan bir aileden aldık” dedi. “Peki yeni adreslerini biliyor musunuz?..” “Hannah annesini bir huzurevine yatıracaktı. Oradan takip ederseniz, belki adres bulursunuz..” deyip bana huzurevinin adını verdi.. Hemen aradım.. Yaşlı anne yıllar önce ölmüş..
Ama kızına ait eski bir telefon numarası var. Belki ordan bilirlermiş.. “Bunların hepsi aptalca aslında” dedim kendi kendime.. içinde sadece 3 dolar ve 60 yıl önce yazılmış bir mektup bulunan cüzdanın sahibini aramak için bunca zahmete ne gerek var ki.. Aradım numarayı..
Bir kadın “Şimdi Hannah’nın kendisi bir huzurevinde” dedi ve numarayı verdi. Hemen orayı çevirdim.. Ses;
“Evet, Hannah burda yaşıyor” dedi.. Saat ona geliyordu ama hemen yola çıktım, Hannah’yı görmek için.. Devasa bir binanın üçüncü katında şirin bir oda.. Gümüş saçlı, sıcak tebessümlü bir yaşlı kadın.. Gözlerinin içi ışıl ışıl ama.. Anlattım olanları.. Cüzdanı ve mektubu gösterip..
Derin bir iç çekti mektuba bakarken ve “Genç adam” dedi, “Bu mektup, Michael ile son kontağımdı.. Onu öyle seviyorum ki.. Sean Connery gibi yakışıklıydı.. Hani şu meşhur aktör.. Ama ben 16 yaşındaydım.. Çok küçüğüm diye annem kesinlikle izin vermedi..” Derin bir nefes daha..
“Michael Goldstein harika bir insandı. Eğer bulabilirseniz ona söyleyin lütfen.. Onu hep düşündüm.. Hep..” Bir ufak sessizlik.. Bir derin nefes daha.. “Ve onu hep sevdim..”
iki damla yaş damladı elindeki mektuba, ıslanan gözlerden.. “Ve hiç evlenmedim.. Michael gibi birisini bulamadım ki..” Hannah’ya teşekkür edip odadan çıktım.
Binadan çıkarken danışmada beni karşılayan kız “Hannah Hanım yardımcı olabildi mi size” dedi..” Hiç değilse bunun sahibinin soyadını öğrendim” dedim.. Cüzdanı elimde sallayarak.. O sırada yanımda dikilip duran hademe bağırdı.. “Hey baksana.. Bu Bay Michael’ın cüzdanı.. Üzerindeki bu kırmızı şeritten onu nerde görsem tanırım.. Cüzdanını hep kaybederdi zaten.. Üç kere ben buldum, koridorlarda.
“Michael sekizinci katta yaşıyordu.. Ok gibi fırladım tekrar asansöre. Michael yatmamıştı. Okuma odasında kitap okuyordu. Hemşire beni ve elimdeki cüzdanı gösterdi. Michael elini arka cebine attı, hızla.. Sonra sevinçle “Evet bu benim cüzdanım” dedi. “Öğleden sonraki yürüyüş sırasında kaybetmiş olmalıyım. Size teşekkür borçluyum.” “Hiçbirşey borçlu değilsiniz” dedim. “Ama özür dilerim. ipucu bulmak için açtım ve içindeki mektubu okudum.” “Mektubu mu okudun?” “Sadece okumakla kalmadım.
Hannah’yı da buldum..” “Buldun mu? Nerde? iyi mi? Hala eskisi gibi güzel mi. Söyle, lütfen söyle..”
“Çok iyi.. Hem de harika” dedim, yavaşça.. “Bana onun telefon numarasını ver. Yarın onu hemen arayacağım.”
Elime sımsıkı sarıldı.. “O benim tek aşkımdı.. Onu öyle sevdim ki, asla evlenmedim.. Çünkü bu mektup geldiğinde hayatım, anlamsal olarak bitmişti.” “Bay Goldstein” dedim.. “Gelin benimle..” Asansörle üçüncü kata indik.. Odanın kapısı açıktı. Hannah sırtı kapıya dönük televizyon izliyordu..
Hemşire ona yaklaştı, omzuna dokundu.. “Hannah”dedi.. “Bu bay’ı tanıyor musun?” Gözlüklerini ayarladı bir an baktı, tek kelime etmeden..”Michael” dedi, Michael, kapıda, kısık sesle..
“Hannah.. Ben Michael.. Beni tanıdın mı?..” “Michael” diye yutkundu Hannah. “inanmıyorum..
Bu sensin. Benim Michael’ım.” Michael Hannah’ya doğru yürüdü yavaşça. Sarıldılar.
Hemşire yanıma geldiğinde onun da gözleri yaşlıydı..”Gördün mü, bak?” dedim “Yaşamda, yaşanması gereken herşey, er ya da geç, birgün kesinlikle yaşanacaktır.”
“Üç hafta sonra beni huzurevinden aradılar. Pazar günü bir nikah vardı.. Gelebilir miydim?
Harika bir nikah töreni idi. Hannah ve Michael beni nikah şahidi yaptılar üstelik. Hannah açık bej elbisesi içinde çok güzeldi.. Michael de lacivert takımı içinde hala çok yakışıklı..
Bir nikah tanığı olarak söylüyorum bu gözlemlerimi…
Aşklarını onsekiz yaşın heyecanı ve duygusuyla yaşayan 76 yaşındaki gelin ile 79 yaşındaki damadın nikahında keşke siz de bulunsaydınız… Altmış yıl önce bittiği sanılan bir aşk öyküsünün, altmış yıl sonra, kaldığı yerden nasıl filizlendiğine siz de tanık olacaktınız.
Biz insanlar.... Nankörler... Biz nankör insanlar... Hepimiz birer nankörüz. Aşk hikayelerini, ayrılıkları şarkılarda ve filmlerde konu olduğu zaman duygulanırız. Ancak çevremizden birinin başına gelse unut deriz sadece. Acılar, hüzünler sadece filmlere mi aittir? Oysa bilemeyiz o insanların ne kadar yıpranmış olduğunu. Sevmez insanlar dert dinlemeyi. Oysa ki o dertleri filmlerde izleseler duygulanacaklardır. Kitapta okusa o hikayeyi beğenecektir insanoğlu. Çevresinden birisi yaşadığında umursamaz bile. Nankördür insanoğlu. Nankörüz biz.