Serdar ortac, sarki sozlerini olusturmadan once turk dil kurumu sozlugunden karisik bicimde sectigi yeterli kelimeyi ayri ayri kucuk kagitlara yazip, bunlari bir fanusta karistirmaktadir. ardindan tek tek kagitlari ceker ve cumlelerini sirayla cikan kelimelerden olusturur. bu ve diger cogu saheser sarki sozu de bu sekilde ortaya cikmistir.
şimdi, bu çok değerli sanat eserlerinin olduğu müzeler soyulmasın diye filmlerde gördüğümüz kırmızı/kızıl ışınlar var hani kızılötesi derken onu kastetmiş..bu serdarda soyguncu aşk çalacak müzeden ama tam ışınların arasından binlerce dansöz gibi kıvrılarak eğilip bükülerek geçmeye çalışırken yaralanmış ama yaralı ayağını çekerse ışının üzerinden yani hareket ederse alarmlar çalacak, yakalanacak ve aşkı elde edemeyecek. bence evet böyle. benim aklıma yattı.
tartışmalara son noktayı koyuyorum.
Aşk bu kızıl ötesi: yani aşk kızılötesi gibi bir algılama sistemidir.yakınlaşınca onun etki alanı altına girip aşık oluyosunuz.
yaralı müzesi: aşkta acı çekmek, yaralanmak çok normal şeylerdir. aşık olan yaralanır. yani yaralı müzesi.
hareket edemem: aşka o kadar bağlandım ki kurtulamıyorum, hareket edemiyorum. **