sözleri olağan üstü olan bir parca. fakat vocalin sesi bir garip. böyle ilkokulda söylenen daha dün annemizin parçası edasında söylenen bir parca. bir cover'ı varsa ögrenmek dinlemek isterim.
ezginin günlüğü nün piyano solosu ile başlayıp, tatlımı tatlı bayan vokalinin mükemmel sesi ile devam ederken, diğer enstrümanların da bu uyuma kayıtsız kalamayıp eşlik edip büyük renk kattığı parça.
fenerbahçe aşkının içinde bulunduğu bir video klip yapılmıştır.
evet, bütün aşklar gibi fenerbahçe aşkı da bitmez.
ahmet telli'nin, biten aşkların bitkinliğine dair hoş bir şiiri. üstad, bu şiiriyle gönlümüzde yıkık da olsa ayakta kalmış, bir yapı sayılmasa da enkaz olabilecek beton yığınını temizleyiveriyor. ve artık aşk bitti! "sokağa çıkmalıyım şimdi ve çoktandır ihmal ettiğim dostlara; yeni bir adres bırakmalıyım" derken doluyorsa da gözleriniz, "erkekler ağlamaz" düsturuna inat... sizin bir suçunuz olmasa gerek bu durum.
"aşk bitti diyordu ya bir şair, aşk bitti işte! tam da öyle..."
aşk bitsin istersin, canım yanmıştır. Bitti dersin kalbin inkar edicek olsa bile bitti aşk bitti. Bitmez ama o aşkki mecnunu çöllere düşürmüş, seni birinin ardından perişan etmiş çokmu.
--spoiler--
kaf dağının ardına kaçsa bile aşk var
yatak çarşaflarına sıkışsa bile aşk var
yalnız bir titreşim olsa
ya da bir kıpırtı kalsa bile aşk var
--spoiler--
ezginin günlüğünün umut verici şarkısıdır. mükemmeldir. hayran hayran dinlenir.
çevrenize daha derin bakmanızı sağlar. aşkın her yerde olabileceğini anlatır.
bir kahve kokusunda, bir deniz kıyısında...
sözleri bir türlü ezberlenemeyen müthiş şarkı çünkü; aşkın izinin kaldığı o kadar çok detay vardır ki hepsini akılda tutmak zor oluyor. eh şarkı da bu detayların bir kısmından bahsediyor dolayısıyla öylece kalıyor sözler. sadece dinlemekle yetinmek zorunda kalıyorsun.
-insan sevdiğini görmediğinde aşk biter mi?
- düşünsene, tanrı'yı bir kez bile görmedik ama onu seviyoruz.
- ama benimki o tür bir sevgi değil, sarah.
- belki de başka bir tür sevgi yok, maurice.
aşk, bir insanı tanrı'yı sever gibi sevmek mi, onu görmeden ama onu hissederek
onun varlığına bağlı kalmak mı?
bir dokunuşa, bir bakışa, bir sese, bir işarete muhtaç olmadan, onu besleyecek
bir bedene, bir vaade, bir ümide ihtiyaç duymadan, tek başına da sürebilecek
kadar güçlü bir sevgi mi aşk?
''sevmeye devam edebilmek için onu görmeliyim'' demeyecek kadar büyük bir iman,
büyük bir bağlanma mı?
bir ruhun bir başka ruha sarılması ve bu sarılışı bir bedene gerek duymadan da
sürdürebilme mi?
''tanrı'yı sevdiğim kadar severim seni'' diyebilmek, böylesine korkunç bir
bağlılığa rıza göstermek mi aşk?
peygamberler bile tanrı'ya bir kere yüzünü göstermesi için yalvarırken, hiç
görmeden de ruhunu bir başka ruha adamak mı?
hayatın içinde, insanların sevmek için görmeye ihtiyaç duyduğuna şahit oluyoruz;
kaybedişler unutuşları da getiriyor; bir bedenin aracılığı olmadan bir ruha
bağlılığımızı da çok sürdüremiyoruz. ''tanrı'mız'' olmuyor sevdiğimiz; imanımızı
çabuk kaybetmeye, bütün inançsızlar gibi sevgimizin sürmesi için bir kanıt
görmek istemeye çok yatkınız.
''belki de sevmenin başka türü yoktur'' diyen birilerinin romanların, filmlerin
arasında dolaşması ve bizim o insanları hayatta da bulacağımıza dair ümidimiz,
bizi aşka doğru çeken.
böyle bir ümidimiz olduğu için şiirler, romanlar yazıyor, böyle bir ümidimiz
olduğu için şiirler, romanlar okuyoruz.
aynen, ''tanrı'yı görmeden sevmek'' gibi siz de bir insanın başka bir insanı hiç
görmeden sevebileceğine, o insana hiç rastlamadan inandığınızda, romanların size
itaat ettiği o kutsal topraklara girmek için, o toprakların sınırlarında içiniz
ürpererek dolaşmaya başlarsınız.
birisi tarafından öyle sevilmek istersiniz.
ve birisini öyle sevmek.
ancak o zaman, gerçek bir mümin gibi, çekilecek olan acıları değil, bir tanrısı
olan bir kainatta yaşamanın mucizesini fark edersiniz.
acı dolu, isyan dolu bir mucize.
''keşke inanmasaydım'' dedirtecek, ''keşke onu böyle sevmeseydim'' dedirtecek bir
mucize.
ama bütün acısına, bütün kederine, bütün yalnızlığına rağmen vazgeçilmeyecek bir
mucize.
o mucizeyi görenlerin ondan kolay kolay kopabileceklerini sanmam.
benim inancımı paylaşanlar, bir gün öyle sevmeyi ve öyle sevilmeyi
bekleyecekler, bu inanç, onların içinde kapatıldıkları küçük hayatların
sınırlarını yıkıp onları vaat edilmiş hayallere taşıyacak.
bir gün biri onlara diyecek ki:
- belki de başka tür bir sevgi yok, maurice.
''(...)
kalır bir odada, bir yastık oyasında,
bir mum ışığında, bir yer yatağında,
(...)
kalır dilimizde yinelenen bir şarkıda,
bir okul çıkışında, bir çocuk bakışında,
kalır bir kitapta, bir masal perisinde,
(...)
kalır bir pazarda, bir kahve kokusunda
(...)
aşk hiç biter mi? aşk hiç biter mi?''
dizeleriyle* aşkın mekansızlığını, ölümsüzlüğünü, sonsuzluğunu katıksız* bir biçimde yansıtan, insanı durup dururken ağlatabilen, hayatımın arka fonuna eklediğim ezginin günlüğü'ne ait şarkı.