Herşey bitti artık dediğimiz zamanlar olmuştur; aşktan elimizi eteğimizi çektiğimiz her gün gökyüzüne bakıp iç geçirdiğimiz dar vakitler yorgunuyuzdur mutlaka hayatımızın bir bölümünde. Herşey birbirinin aynısıdır. Deniz bildiğimiz maviliktedir, güneş artık ısıtmaz içimizi temmuz sıcağında bile. Her gün bildik yüzlere aynı selamlar verilir ve her sabah üşenmeden taktığımız maskelerle yeni bir güne daha başlarız. Yeniden, yeniden yeniden... Oysa hiçbir şey yeni değildir; hatta aksine her gün hayatımız vir parça daha eskitmektedir. Heyecansuz, dinfin suspus bir hayatın sürgününde geçmektedir artık günlerimiz ve içimizden kimseye ne şikayet etmek gelir ne de buralardan çekip gitmek.
aşk hep burnunun dibinde biten tiptir. sen ararsın bulamazsın, o kaçar kovalanır... istemem yan cebime koy durumu olduğundan şüphelenmiyor da değilim hani.
istenmeyen ot burnun dibinde biter misali isteğinin aksine aşkın yakasını bırakmadığı tiptir. büyük ihtimal zaten aşktan vurgun yemiştir. o kaçmak isterken aşk gelir habire bulur bu tipitipi. nafiledir...
aşktan korkar bu tipler, defalarca kanatılmıştır kalpleri ve defalarca parçalara ayrılmıştır ruhları. ama aynı zamanda da aşk sayesinde nice mutlulukları yaşayıp huzuru bulmuşlardır sevdiklerinin gözlerinde. aşk bana uzak olsun derken unuturlar aşkın sadece acıdan ibaret olmadığını. aşkı vazgeçilmez kılan verdiği mutluluk kadar çektirdiği acıdır da oysa. korkarlar evet ve kendilerince köşe bucak kaçarlar aşktan. aşka dair güzel ne varsa hatırladıkları, bir kutuya koyup kalplerinin zindanlarına kapatırlar ya da kapattıklarını sanırlar. ta ki bir gün korkunun ecele faydası olmadığını anlayana kadar.
sadece lafı soylemekte kalır, ne kadar çok istemiyorum dese de dışarıda bir çift gördüğünde onlara bakıp bakıp kalbi buruk olup sonra hayatının ne kadar kötü gittiğini anlar. istemiyordur lakin bir yanı da mutlu olmak istiyordur, bu ikilem arasında yıllar geçer belki de. günün birinde o nu bulacagını umut edip yaşamaya devam eder.