dünyanın en sikindirik şeyini hayat memat meselesi haline getirebildiği için bir kez daha gebermesi gereken insandır. kimisi durumun farkında olduğu halde vazgeçemez geberme ritüelinden, allah kurtarsındır.
serdar ortaç'tan "sana değmez", vega'dan "bu sabahların bir anlamı olmalı" dinleyip, evde, işte, toplu taşıma araçlarında kendini durduramadan ağlamak, evde yorganı kafasına çekip ağlamak, ağlamak, ağlamaktır.
o acı zor geçer, geçtiğini sandığınız anda, saçma sapan bir şeyle, yeniden hatırlanır, önce kalbiniz yanar, sonra gözleriniz..
eski zamanlarda yaşıyor olsaydık direkt ince hastalığa yakalanıp kan tükürecek insandır.
eski türk filmleri ve romanlarından öğrendiğimiz kadarıyla aşk acısını mutlak bir verem hastalığı takip etmektedir.
aşk acısından kimsenin ölmediğini bilmesi gereken insandır. yalniz dangerous liasions diye bi film vardı, orda michelle pfeiffer acısınndan ölüverir. ulen acaba gerçek hayatta da olur mu diye hala korkar dururum.
aşk acısından gebereceğini düşünen genç aşık. hiç bir şey olmaz bir kaç gün ah, of, pof çeker, sigaralar arka arkaya yakılır, kafasının içinde yalnız o vardır dalgındır, söylenenleri algılayamaz bu durum bir hafta sonra düzelmeye başlar.
hayattaki bütün kötü şeylerin kendisini bulduğuna inanan insandır. kafasını kaldırıp etrafına bakmaz, evden çıkmaz, tembellik miskinlik bütün hayatını etkisi altına almıştır. yazdıklarımı bi okudumda benim lan bu.
sevişmeden önce sevgilinin acı biber yemesinden kaynaklanan durumdur.
dudakların yanmasına rağmen öpüşmek zorunda kalmak en cı duygulardan birisi olsa gerek.
insana pazar yerinde annesini kaybetmiş çocuk hissi veren duygu.
çok kötü acır. hani bir tırnağınızı sehpanın kenarına çarparsınız da yerde kıvranırsınız ya ondan daha çok acır. çaresi de yoktur. akılda sürekli sorular döner.
neden sorusu ile başlar acı. cevabı da bulunamaz ki bir türlü. en sonunda aldığınız nefesler ciğerinizi acıtmaya başlar. kendinizi uykuya verirsiniz, bu sefer kabuslar başlar. hıçkırıklara boğularak ağlarsınız rüyalarınızda. o kadar etkili ağlarsınız ki rüyanızda, sabah aynaya baktığınızda bir çift kızarmış göz günaydın der size. kahvaltı edemezsiniz, yemek yiyemezsiniz. ziyanı yoktur çünkü bir önceki gün de yiyememişsinizdir. hiç bir şeye konstantre olamazsınız. yolda el ele giden çiftler gördüğünüzde yunan askeri görmüş gibi kinlenirsiniz. sebepsizdir ama onların yüzünde acıdan eser yoktur. kıskandırır.
neden sorusu ile devam eder acı. nerede yanlış yaptım der insan tek başına sahilde yürürken. gitmek bu kadar kolay mıdır? işkence sadece kerpetenle mi yapılır sanki. yürek acımaya devam eder. anılar bir bir akla gelir.
neden sorusu ile biter acı. acı yürekte dev bir kor haline geldikten sonra kabullenmeye çalışır insan.
nerede yanlış yapıldığının ne önemi vardır. kalan yalnız kalırsa giden insafsız demek midir? insafsız biraz hafif kalmaz mıdır?
neden sorusu ile bitmez acı. bu acı neden bitmez diye sorulur. çünkü hayatın anlamı yoktur artık. başka hayatların anlamı olmuştur.
"kalbin acıması" yoktur. zira acıması olsa idi, bir nebze beyne itaat ederdi...