yatağınıza oturmuş, sırtınızı duvara yaslamış, elinize bir kitap almış ders çalışmaktasınız.
derken kaleminizin hareketi gittikçe yavaşlar. gözlerinizin önündeki sayılar gittikçe silikleşir.
kafanızı kaldırıp karşıdaki duvara sabitlersiniz bakışlarınızı. dışarıdan birinin gözüyle boş bakışlardır bunlar, adeta hipnotize olmuş gibi.
mimik yok, duygu yok..
ve aniden hıçkırıklarla ağlamaya başlarsınız.
sanki hiç duramayacakmış gibi.
birileri sürekli içinizdeki bir yerleri kazıyormuş da acı çekiyormuşsunuz gibi.
yatağa uzanılıp ağlanır bir müddet.
kalkıp gözlerdeki yaşlar silinirken yüzde yine o çaresizlik vardır her zamanki gibi.
ertesi gün gene aynı saatte, aynı şekilde aynı durumu yaşayacak olmanın verdiği çaresizlik..
Bir insana aşıkken ayrılmak en zoru olsa gerek. Kendimden biliyorum aşık olduğum kadından ayrılmam ve acısını atlatmam 9 ay sürdü. Ne metodlar denettirir adama bu durum. Her aklına geldiğinde(akıldan çıkmıyor o da ayrı bir dava) başka şeyler düşünmek gerektirir adama. Şarkı dinleyemez sokağa çıkamaz olursun. Her kızda onun yüzünü ararsın. Saçları bir de siyah, fönlü, rüzgarda dalgalanıyorsa; ki en koyanı da odur..
bir süre geçer (21 gün) artık onsuzluğa yavaş yavaş alışmaya başlarsın. Evet alışırsın ama unutamazsın. Teni evet teni; alışmışssındır, bir kokusu vardır sevgilinin, giderken üzerine bırakmıştır. Onu unutmak unutmaya çalışmak hiç olmazsa alışmayı denemek en zorudur.. Sonra Telefona bakarsın ne bir mesaj atar ne bir çağrı. Zilin seviyesi hep en yüksektedir titreşimide açıktır oysaki ama yok titremez, çalmaz.
Var olan tüm kilolar kaybedilir, üzüntüden ne düşüneceğini ne yapacağını bilemezsin, yaptığın hiç bir işe kanalize olamazsın. türlü yollar denersin passiflora denersin. Aspartam, kafein... gibi unutkanlık yapıcı maddeler almaya başlarsın. Gece gündüzü kovalar dua edersin tanrına acaba bu sabah mı döner dersin ama yok gelmez. Uykusuzluktan yorgun düşen bünye sabah 07:00 - 08:00 gibi bir saatte yatağa pike yaparak düşer. Bu sefer rüyalarına girer. Yaşadığın, geçirdiğin o güzel vakitleri görürsün. Fırtına çok sert esiyor artık durulmasını içinde ki yanan kor alevlerin sönmesini istiyorsundur. Bir zaman gelir; çekilen acılardan sonra yenilenmeye başlarsın. Kişisel gelişim kitaplarına vurursun kendini, söz verirsin kendine. Artık 'körü körüne ne seveceğim ne de bağlanacağım' dersin. Yeni doğan bir karaca misali ayaklarının üzerinde önce yalpalayarak sonra dimdik durursun hayata karşı. Ödemişssindir hayatın zekatını, aşkın acısıyla.
... ve en güzelide dostlar; artık büyümüş, olgunlaşmış olmanızdır...
insanı yere yapıştıran, gerçek bir sürüngene döndüren, perdeleri kapattırıp yatağa gömen, gün geçtikçe artan acı. durmadan artacaksa, nasıl dayanılır buna? ne kadar? nereye kadar?
bedenin , ruha ve hatta yüreğe en az(!) üç beden ufak geldiği, solunum yetmezliği/ kan dolaşımı/ düşünme ve yaşantılama güçlükleri çekilmesine sebep olan ince-aralıksız ve keskin bir acıdır...
elbette dermansız dert olmadığı gibi; geçer, iyileşir...ama ne çektirdiği unutulur, ne tadı silinir, ne de yenilenen ruh/yürek/beden üçlüsü artık eskisi gibidir....
zordur, aslında zorlaştıran şey anılar.. yaşanılanlar..
rahat bırakmazlar ki sizi. her yerde, her şeyde karşınıza çıkarlar. içiniz acır, canınız yanar.. bir ah çekersiniz, kimse duymaz.. ne güzeldi dersiniz. yine olsa neler vermezsiniz? keşke..
edit: boş verin arkadaşlar. dikkate alınması gereken entry benimki değil, bu olmalı...
o'nu hatırlatan veya ayrılığı anlatan bütün şarkılarda ağlama krizlerine girilir, boğaz düğümlenir, günlerce nemli gözlerle gezilir. birgün kendiliğinden biter, artık düşünmezsiniz, zaman zaman hatırlar, gülümser geçersiniz.
gerçek aşk acısı, varlığımızın en temel noktasına yerleşir, bizi en zayıf noktamızdan sımsıkı yakalar ve diğer bütün acılara derinden bağlanarak bütün gövdemize ve hayatımıza hiç durdurulamayacak bir şekilde yayılır. eğer umutsuzca aşıksak, baba kaybından en sıradan talihsizliğe, mesela anahtarlarımızı kaybetmeye kadar her şey, diğer bütün acılar, dertler ve huzursuzluklar, her an yeniden kabarmaya hazır olan bu asıl ıstırabımızın tetikleyicisi olur. benim gibi aşk yüzünden bütün hayatı alt üst olmuş biri, diğer bütün dertlerinin çözümünün de aşk acısının sona ermesiyle mümkün olacağını sandığı için, içindeki yarayı istemeden daha da derinleştirir.