koskoca dört yılını biriciği uğruna harcayan, maddi manevi herşeyini ona veren, aradaki binlerce kilometre mesafeye rağmen her çağırışında onun yanına giden, sabah işe giderken evinin köşesinde sırf sürpriz olsun diye karşısına çıkmak için tüm bir gece araba kullanıp tam zamanında istediği yerde olan, yine de yüzünü güldüremeyen ama iş çıkışında kocaman bir çiçekle onu bekleyen, sayısız defalar sırf uzakta olduğu için telefonda saatlerce ağlayan, kaderine, işine, hayatına küfreden, kahreden, ama sevgisi her zaman galip gelen, sevdiğinin yüzünün bir kere gülmesi ile bile dünyalar kadar mutlu olan, yaşadığı her yeri onun resimleri ile donatan, böylece evin içinde her yerde sevgilisi ile olan, bir puta tapar gibi ona bakan, sarılan, öpen, o üzülmesin diye üzüldüğünü asla sevgilisine belli etmeyen, haaytının her saniyesini ona haber veren ve bundan mutlu olan, sevgilinin telefonu kapalı olduğunda başına bir şey mi geldi diye çıldıran, ağlayan, her özel günde onun yanında olmasa bile bir sürpriz yapan, klasik hediyeler değil de hep orjinal şeylerle onu şaşırtan, sokakta ayağına kapanıp seni seviyorum diyen, cafede kalkıp seni seviyorum diye bağıran, alkış toplayan, ama aldığı alkışa değil sevgilinin gülümsemesine değer veren, dört yıl boyunca ne bir arkadaşıyla ne de ailesiyle görüşmediği kadar onunla görüşen, tüm arkadaşlarını karşısına alan, annenin daha çok görme isteğini hep reddeden,sevgilisi yazlıktayken arabada, plajda yatan, babası komadayken bile yine sevgilinin yanında olan(çünkü ölüm gerçek ama aşkıyla yaşanacak çok yılları olan), evlenme teklifine evet dedikten sonra sevinçten ağlayan, aşkının tek taşını taktığı parmağı öpen, hayatının anlamının annesi ve babasının yüzüğü beğenmemesi üzerine gidip beş katı büyüğünü alan(ve bunu anlayışla karşılayan), söz gecesi sırf sevgili yaptı diye her şeyden bol bol yiyen, veda vaktinden beş dakika önce ayak parmaklarını bile öpen, kapıda vedalaşırken ona sımsıkı sarılıp hıçkıra hıçkıra ağlayan, uçağa binmeden önce iyi yolculuklar mesajı alamayan, indikten sonra sevgilinin telefonunu kapalı bulan ve akşamına sevgilinin arayıp "sana hayatta mutluluklar, ben çok mutlu olacağım, harika bir hayatım olacak, çok güzel yerlerde göreceksin. beni bir daha arama,sorma sakın." diyen sevgilinin yakıp yıktığı, o saniyeden beri hayaletten farksız olan, her gün her gece içen(çünkü başka çaresi olmayan), her gün saatlerce ağlayan, artık gözlerini açık tutamayacak hale gelmeden asla yatmayan(uyuyamamak gibi bir korkusu olan), sol framedeki her "eski sevgili" başlığıyla bir kere daha dört yılı gözünün önünden geçip kendini parçalayan, bir daha bodrum'u, izmir'i, alsancak'ı, kuşadası'nı görmek istemeyen, pc deki resimlerini silmeye kıyamayan(silmek için bile açamayan), e-mailini kontrol edemeyen, adını duymaya bile tahammül edemeyen, yanlışlıkla her duyduğunda perişan olan, uyumadan önce son dileği hep uyanmamak olan, bu entryi girerken bile ağlayan, her ne olursa olsun onu terkedene kızamayan, onu hala deliler gibi seven, ölene kadar da sevecek olan ama kalbi çok acıyan, kanayan erkektir.
acıyı evcilleştirmeyi öğrendiği an büyümeye başlayacak,
bir gün; aslında acı çekmek için kendisini zorladığını farkedecek,
leyla ile mecnun dan, romeo ve juliet den kalan eski bir urba gibi üzerine yapışmış kirli yanılmışlıkları atacak,
acıyı yok saymayı değil, "kabulum" demeyi başardığı gün de; ne olur geri dönme diyecek olan erkek.
aşk acısı çeken kızdan daha fazla hırpalanan erkektir. kız ağlar, olur olmadık zaman da ağlar, canı ağlamak istediğin de ağlar. ama erkek öyle ağlayamaz. ağlamaz da. içinde yaşar acısını, sorgulamalarını, hesaplaşmalarını... heryerde herkese açıklayamaz.kuvvetli olmalıdır. erkeğin mizacıdır bu. toplum tarafından dikta edilmiş, zorla kabullendirilmiş durumu yaşamak zorundadır.
hiç bir erkek gözyaşını göstermek istemez, gösteremez. rol yapar, sahte gülüşler saçar etrafına. giden gitmiştir aga, bana manita mı yok gösterişi yapar. ama gerçek bu değildir. o adam gerçekten sevmişse, içinde kopar fırtınalar. yatağa girdiğinde bir an olsun aklından çıkmaz. saçmalar, sinirlenir. acısını öfkeyle dışa vurur. kırıcı olur çevresine. aslında kızların gözyaşlarıyla boşalttıkları üzüntüyü, erkek çevresini kırarak yapar. o yüzden erkek aşk acısını kadından çok yaşar. kadın aşk acısını atlatmaya çalışırken, erkek hem aşk acısını hem de kırdıklarını telafi için uğraşır.
sözlükte aşkla ilgili gördüğü bütün başlıklara bişeyler yazmak isteyen erkektir. söyleyecek çok şeyi olmasına rağmen daha konuşmaya başlamamış erkektir. ben niye mi yazdım? bilmem... diye sürüp gider...
cayır cayır yanan erkektir. hatta yanmak ne kavrulmuştur farkında değildir. içince içinin yangının söneceğini zanneder. içtikçe içindeki yangının daha çok büyüdüğünü farkeder. ondan da vazgeçer. bi zaman sonra yanacak bişey kalmadığından bu ateş söner. aşk acısı da biter.