bu iki kavram belli dönemlerin en büyük sorunlarıdır. matematik ilkokul yıllarının, aşk acısı gençlik yıllarının.
şimdi ilkokula başladık bize ne dediler... "matematik zordur." haydaaa kafadan sıçtık. bu ne arkadaş dedik, neden herkes bundan korkuyor dedik. neyse başladık derse merse bi baktık matematik zor lan, yapılmıyor bu meret. ardından ne oldu çalışma sisteminde değişiklikler, belki özel ders takviyesi, dersi daha iyi dinleme gibi artı yönde hareketlerle matematik bizim kuruyemişimiz olmadı mı...
aşk acısına gelirsek; allasen sayabilir misin bu güne kadar yanında kaç kişi aşk acısı yüzünden dert yandı derman aradı. "unutamıyorum", "geçmiyor", "her an aklımda" diye haykırmadılar mı... ve ya sen kaç kere yaptın bunu. ee tabi bu dert yanmaların yanında türküler şarkılar geliyor birde. hani nazım hikmet demiş ya "insansız yaşayabilirdim ama türküsüz asla" diye, aynen öyle severim türküleri. ama muhterem hepsi de aşk acısı, yare ulaşamama, yarin güzelliği temalı.
şimdi diyeceğim şu ki; insanların konuşmaları, hal ve hareketleri bu iki konuyu bizim kafamız da tabu yapıyor. bilinç altımıza bunu öyle katılaştırıyor ki sen bunu aşamayacakmışsın gibi hissediyorsun. muhterem bırakıp bu milletin halini, kendin yürümene baksan emin ol, yardıracaksın geçeceksin hepsini.
ha yarrağım sen hiç mi çekmedin bunları dersen, kaşarlandım da bu hale geldim.