yalnız yaşasın diye yaratılmış insandır. çünkü beraber yaşama üzerine programlanmış insan evlatları genelde çevrelerini dikkate alarak yaşarlar. temelde özsaygıları yüksektir. tek de olsalar genel geçer, yazılı yazısız kurallara riayet ederler. bunu yaparken de kurallara uymanın hazzını değil, insan olmanın gereğini yerine getirmenin huzurunu duyarlar.
aynı sofrada olduğunuza pişman olacağınız yaşam formu. tiksindirmesine rağmen yüzüne karşı söylemezsiniz kırılmasın vesaire diye. ama kendisi düşünmesi lazımdır.
tabi istisnai durumları da vardır. örneğin dudağı ya da dili yara olan bir insan, ya da dişi ağrıyan bir insan ağzını kapatarak yerken zorlanabilir. bunun dışındakiler mazaretsiz ve kabacadır.
annem ve babamın da dahil olduğu insan grubudur. o kadar rahatsız edici şekilde yerlerki yemeklerini, ben odada bilgisayar başında otururken onların mutfaktan gelen şapırtı seslerini rahatlıkla duyabiliyorum. ya bende masa başında olsam? * bir çok kere uyardım, hatta kızdım bile ama asla dinlemediler. her defasında: "bir köylüyüz beyefendi, dağdan geldik senin gibi eğitim görmedik" laflarıyla geçiştiriyorlar. *
yediği yemekten çok pis zevk alıp, yanındakiler tiksinsinde yemeyi bıraksın, hepsi ona kalsın tilkiliğinin peşinde olan insandır... du bi dakka insan mıdır?
görgüden yoksun kalmış kişidir. tüm yemek boyunca yanında yemek yemeye çalışanlara yapmış olduğu eziyetten sonra bir de üstüne geğirmesi de vardır bu gibi kişilerin.
ağzını şapırdatmak için özel bir çaba sarf edilmesi gerektiğini düşünüyorum. zira normal bir insan, normal şartlarda yemek yiyorsa bunu yapamaz. yapmamalıdır. yapıyorsa terbiye edilerek vazgeçirilmelidir.