istanbul bugün ağlıyor
ve ilk defa bana eşlik ediyor
hiç merak ettin mi neden ağlıyor diye
ben bu şiiri yazarken bile istanbul bana eşlik ediyor
o da ağlıyor gök gürüldüyor...
evet bugün ben ağlıyorum ve sen olmadığın için ağlıyorum
artık sen yoksun malesef istesek de istemesek de...
arkanda not bile bırakmadan gittin
veda etmeden birşey söylemden...
ben seni nasıl da sevmişim gittiğinde anladım
soranlara verecek cevabım yok ben senin neyini sevdim acaba
genelde cevapsız kalan herşey yürek acıtır...
zaman içinde alışırız buda geçer deriz
zor olur hemde çok zor olur
unutmak yürek ister derler...
unutacak yüreğimiz varda o beni
bir kalemde sildi ben bunu kaldıramıyorum arkadaş...
ağrıma gidiyor.
Sözde senden kaçıyorum
Dolu dizgin atlarla
Bazen sessiz sevdasın
ipekten kanatlarla
Ama sen hep bin yıllık bilenmiş inatlarla
Karşıma çıkıyorsun
En serin imbatlarda
Adını yazıyorum
Bulduğun fırsatlarla
Yüreğimin başına noktalarla, hatlarla
Başbaşa kalıyorum sonunda heyhatlarla
Sözde senden kaçıyorum
Dolu dizgin atlarla
Ne olur bir gün beni
Kapından olsun dinle
Öldür bendeki beni
Sonra dirilt kendinle
Çarpsam kara sevdayı
En azından yüzbinle
Nasıl bağlandığımı
Anlarsın kemendinle
Kaç defa çıkıp gittim
Buralardan yeminle
Ama her defasında
Geri döndüm seninle
Hangi düğüm çözülür
Nazla, sitemle, kinle
Ne olur bir gün beni
Kapından olsun dinle
Şaşırdım kaldım işte
Bilmem ki nemsin
Bazen kız kardeşimsin
Bazen öp öz annemsin
Sultanımsın susunca
Konuşunca kölemsin
Eksilmeyen çilemsin
Orada ufuk çizgim
Burda yanım yöremsin
Beni ruh gibi saran
Sonsuzluk dairemsin
Çaresizim çaremsin
Şaşırdım kaldım işte
Bilmem ki nemsin
ağlasa da gizliyor gözlerinin yaşını;
bir kere eğemedim bu kadının başını.
kaç kere sürükledi gururumu ölüme
fırtınalar yaratan benim coşkun gönlüme.
cevapları o kadar heyecansız ki onun,
kaç kere iman ettim hiçliğine ruhunun.
kaç kere hissettim ki yine bu gece gibi,
güzelliğin önünde dolup çarpmadı kalbi.
ne mehtabın aksine yelken açan bir sandal,
ne de ayaklarında kırılan ince bir dal
onun taştan kalbini sevdaya koşturmuyor.
bir çiçeğin önünde bir dakika durmuyor...
dönüyoruz yine biz bir uzun gezintiden
gönlümün elemini döküyorken ona ben,
o bana kedisini dönerek naklediyor:
"bilseniz mavi boncuk nasıl yaraştı" diyor.
ya bu kadın delidir, yahut ben çıldırmışım,
ben ki, bir çok kereler kırılmışım kırmışım,
ömrümde duymamıştım böyle derin bir acı;
birden onun yüzüne haykırmak ihtiyacı
içimde alev alev tutuştu yangın gibi,
bir dakika kendimin olamadım sahibi;
hiç olmazsa hıncımı böyle alırım, dedim,
yola mağrur uzanan gölgesini çiğnedim.