ağlatan şiirler

entry30 galeri0 video1
    1.
  1. 3. şahsın şiiri

    gözlerin gözlerime değince
    felaketim olurdu ağlardım
    beni sevmiyordun bilirdim
    bir sevdiğin vardı duyardım
    çöp gibi bir oğlan ipince
    hayırsızın biriydi fikrimce
    ne vakit karşımda görsem
    öldüreceğimden korkardım
    felaketim olurdu ağlardım

    ne vakit maçka'dan geçsem
    limanda hep gemiler olurdu
    ağaçlar kuş gibi gülerdi
    bir rüzgar aklımı alırdı
    sessizce bir cigara yakardın
    parmaklarımın ucunu yakardın
    kirpiklerini eğerdin bakardın
    üşürdüm içim ürperirdi
    felaketim olurdu ağlardım

    akşamlar bir roman gibi biterdi
    jezabel kan içinde yatardı
    limandan bir gemi giderdi
    sen kalkıp ona giderdin
    benzin mum gibi giderdin
    sabaha kadar kalırdın
    hayırsızın biriydi fikrimce
    güldü mü cenazeye benzerdi
    hele seni kollarına aldı mı
    felaketim olurdu ağlardım

    attila ilhan.
    7 ...
  2. 2.
  3. 3.
  4. ingilizcesi "weeping song" olan şiirler dizisidir. şarkıya dönüşmüş hali için bkz:

    the weeping song*

    Go son, go down to the water
    And see the women weeping there
    Then go up into the mountains
    The men, they are weeping too

    Father, why are all the women weeping?
    They are weeping for their men
    Then why are all the men there weeping?
    They are weeping back at them

    This is a weeping song
    A song in which to weep
    While all the men and women sleep
    This is a weeping song
    But I won't be weeping long

    Father, why are all the children weeping?
    They are merely crying son
    O, are they merely crying, father?
    Yes, true weeping is yet to come

    This is a weeping song
    A song in which to weep
    While all the men and women sleep
    This is a weeping song
    But I won't be weeping long

    O father tell me, are you weeping?
    Your face seems wet to touch
    O then I'm so sorry, father
    I never thought I hurt you so much

    This is a weeping song
    A song in which to weep
    While we rock ourselves to sleep
    This is a weeping song
    But I won't be weeping long
    But I won't be weeping long
    But I won't be weeping long
    But I won't be weeping long
    0 ...
  5. 4.
  6. 5.
  7. Yerle yeksan, ıslak saçlı, kem gözlü,
    Kavim göçlerinden bu yana ağlayan
    Ve durmadan
    Cep kanyağı yakıcılığında ezgiler
    Çalan, çaldıran, yakalatan
    Adı bende gizli bir kadındı istanbul

    Şehre bir yağmur yağdı
    Ben ağladım

    Sevilirken ayrılmak mı kaldı Bizanstan
    Yalan dolan yoktu gözlerde sadece ses
    Verilen sözler birdi edilen yeminler sıfır
    Eşyalar alındı fotoğraflar söküldü
    yerlerinden
    Bir aşkın izlerini yok edecek yeni bir aşk
    sipariş edildi yeniden

    Bir şehre yağmur yağdı
    Ben ağladım

    Kim daha çok yalan söndürdü çay
    bardaklarında
    Hangisi talandı demli öpücüklerin
    Ve buğularda yitirilen kimin adıydı
    Bir aşktan diğerine kaç saate gidiliyordu
    Soyulur muydu kabuğu hayatın
    Yoksa bütün vitamini kabuğunda mıydı?

    Yağmur şehre bir yağdı
    Ben ağladım

    Ben ençok seni götürdüm giderken
    Aklımın nakliyesiydi asıl yoran taşıyıcıları
    Yardan düşmüştüm yaralarım yardan armağandı
    Ben sevmeyi beceremedim belki de sevilmeyi
    Benim sevmeye engel evcil acılarım vardı

    Ben yağmur ağladım bir şehre yağdı
    Ben şehre ağladım bir yağmur yağdı
    Ben bir ağladım şehre yağmur yağdı

    Ben...
    Yağmur...
    Ağladım...

    üstad yılmaz erdoğan
    2 ...
  8. 6.
  9. 7.
  10. 8.
  11. 9.
  12. 10.
  13. 11.
  14. tufan paşa
    sıçtı taşa
    şanı büyük tufan paşa
    sen çok yaşa emi.
    2 ...
  15. 12.
  16. dam üstünde saksağan
    seni düşünüyorum an be an
    vur beline kazmayı
    bahar gelince gevşer gönül yayları
    0 ...
  17. 13.
  18. Kafamı salladım iki kez
    sanki sonsuza kadar
    uyumalı gibi bir şey olmalıydım
    bu akşamüstlerinde
    ya da gecenin karşısında
    gece gibi durmalıydım
    anlaşılan telaşlı vakitlerde
    incelik kadınlara mahsustu
    onlar sakin bir gülümsemeyle karşılardı
    benim ürktüğüm şeyleri
    kendinden habersiz
    bir bekçi gibi
    yaklaşmak gerekliymiş
    gecenin ricasına
    bir ıslıkla gelen sinsiliğe.
    Kafamı salladım iki kez
    sanki birileri
    yumuşakça itiyor gibi
    kuruyan dudaklara
    bir şeyler sürtmeli gece
    yoksa iyi dediğimiz yüzler
    evlerinde ne yaparlar sonra?
    Yalnızlık hakimdir her şeye
    diye gümler karanlık
    içimizdeki çölün üzerine.
    Böylesine kesindir gece
    yalvartır uyku
    ansızın kalkıp gidecek olduğunuz anlar
    unutup çabuk dönmeler
    günün değerlendirmeleri
    çağlar öncesinden bir hırıltı.
    Çarşaflarla kaç kez boğuştunuz
    söylesenize
    şanslı kıvılcımınız nerede ?
    Evet, böylesine dosttur gece
    dediğinizi kısmen duyar gibiyim
    oysa sessizce aldatır der Rilke,
    gece, neyse
    bir yerden işitir gibi
    bir uykuya girişle gelir
    sabah,
    kafanızı sallayın iki kere
    çünkü son duyulan ninnilere
    hep böyle yapılır.
    1 ...
  19. 14.
  20. *

    Şimdi aşk kaçmış bir ilmektir gövdenin örgüsünde,
    Uykusuz bir gecenin çitlerine takılan.
    Sökülür durmadan uzayan ipliğiyle,
    Sarılır mekiğine sabahın
    Ürkek bir güvercin halinde.
    Ve sen eksildikçe o güvercin tamlanır,
    Kanatlanır böylece köpüren özlemiyle.
    Uçar gider geçmiş bir günün ardından,
    Bir tüy kalır geriye senin bittiğin yerde.

    *
    1 ...
  21. 15.
  22. Gecelere davetimdir susuşlarım....

    Çıkamadı gün yüzüne
    içimde onca acıya rağmen büyüttüğüm
    çiğdem çiçekleri..
    Sarıp sarmalamak varken güneşi
    Grinin keskin tarafı
    en derininden kesti bileklerimi..
    Hapishane kaçkını misali firarda ruhum şimdilerde
    Tepesinde parlayacak ışıklardan ürkek,
    Hüznün korkusunda telaşlı,
    Tren altında ezilip
    raylarda kuruyan kan kadar ağlamaklı..

    Yüzümü dönemeden aydınlığa
    Gözlerime saplandı
    Karanlığın en kuytusunda saklanan
    Tarifi imkânsız acı..
    Umuda yolculuk etmek isterken
    Yüreğimin ucuna bir kıvılcım,
    Ümitlerime ateş kızıllığında bir yağmur damladı..
    Gebe kaldım yalnızlıklara bir merdiven altı tenhalığında
    Ve meze niyetine tüketildi
    Geleceğe ait zamanlarım rakı masalarında.

    40 yıllık şarap tadında yaşamak varken hayatı
    Çöp tenekesine atılmış bir izmarit gibiyim
    O kadar pis ve tüketilmiş..
    O kadar yılgın..

    Bir beden büyük gelen hayallerine kavuşamadan
    Boğuldu uykularım başına yastık bastırılmışçasına
    Hain bir komplo sonucuydu işte ölümü
    Göremedi katilini
    Yine de aklının kıyısında bir tahminle gitti...
    -hayat-

    *
    0 ...
  23. 16.
  24. ah ulan rıza

    Neden hala gelmedi?
    Saati mi şaşırdı bu hıyar?
    Gerçi hiç saati olmadı ama..
    En azından birine sorar.
    Cebimde bir lira desen yok!
    Madara olduk meyhaneye
    Ahh eşek kafam benim!
    Nasıl da güvendik bu hergeleye?
    Gelse balığa çıkacaktık.
    Ne çekersek kızartıp rakıyla yutacaktık.
    Kafamız tam olunca şarkılar döktürüp,
    Enterasan hayellere dalacaktık.
    Bu sandalı geçen hafta çalıntıdan düşürdük.
    Arkadaşlar ısrar etti,
    Biz de iyi olur, bize uyar diye düşündük.
    Saat sekizde gelecekti.
    Bana beş milyon borç verecekti...
    Yoksa o nemrut karısı kaçtı da,
    Onun peşinden mi gitti?
    Eğer öyleyse yandık!
    Gudubet gene yaptı yapacağını!
    Geçen sene merdivenden itip,
    Kırmıştı Rıza'nın bacağını
    Korkuyorum, bir gün ya kendini asacak,
    Ya da horlarken Rıza'yı boğacak.
    Bak şimdi acıdım, aşkolsun adama...
    Ben olsam vallahi başedemem!
    Hele beş tane velet var ki boy boy,
    Allah'tan düşmanıma dilemem.
    Aslında iyi çocuktur Rıza, efendi huyludur.
    Herkesin suyuna gider.
    Yoksa, kalıba vursan hani,
    Tek başına on tane adam eder.
    Bir keresinde hiç unutmam,
    Üç beş zibidi haraca dadandı.
    Rıza sandalyeyi kaptığı gibi
    Herifleri hastaneye kadar kovaladı!
    Aynı mahallede büyüdük,
    Aynı kızları sevdik,
    Aynı kafadaydık.
    Orta ikiden bıraktık, Matematik ağır geliyordu.
    Biz başka havadaydık.
    Aynı gömleği giyer, aynı sigaraya takılır,
    Aynı takımı tutardık.
    Fener'in maçına iddiaya girer,
    Millete az mı yemek ısmarlattık.
    Bir tek askerde ayrı düştük.
    Bana Bornova düştü, ona Gelibolu.
    Döner dönmez evlendirdiler,
    En büyük salaklığı da bu oldu.
    Ben se hiç düşünmedim, zaten param yoktu.
    Hep tek tabanca gezdim...
    Benim beğendiğimi anam istemedi,
    Onun gösterdiğini ben sevmedim.
    Neyse bunlar derin mevzu..
    Anlaşıldı bu herif gelmeyecek.
    Ufaktan yol alayım.
    Anam evde yalnız, şimdi meraktan ölecek.
    Gittim, vurdum kafayı yattım.
    Rüyamda gördüm gülümseyerek geldiğini...
    Ne bilirdim yolda kamyon çarpıp,
    Hastaneye kavuşmadan can verdiğini? !
    Vay be Rıza...........
    Sonunda sen de düştün Azrail'in peşine!
    Dün boşuna günahını almışım.
    Ne olur kızma bu kardeşine...
    Öğlen kahvede söylediler. Rıza ölmüş! dediler.
    Ne kolay söylediler.
    Sanki dev bir taş ocağını,
    Kökünden dinamitleyip, üstüme devirdiler!
    Ahh dostum! ... O kocaman gövdene
    O beyaz kefeni nasıl kıyıp giydirdiler?
    O zalim tabutun tahtalarını,
    Senin üzerine nasıl böyle çivilediler?
    Yani sen şimdi gittin! ...
    Yani bir daha olmayacak mısın?
    Yani bir daha borç vermeyecek,
    Rakı ısmarlamayacak mısın?
    Peki, beni kim kızdıracak?
    Kim zar tutacak, kim ağzını şapırdatacak?
    Peki, beni bu köhne dünyada
    Senin anladığın kadar kim anlayacak?
    Ulan Rıza! ...
    Ne hayallerimiz vardı oysa...
    Ne acayip şeyler yapacaktık.
    Totoyu bulunca dükkan açıp,
    Adını Dostlar Meyhanesi koyacaktık.
    Talih yüzümüze gülecekti be...
    Karıyı boşayıp,
    Sıfır bir Mercedes alacaktık.
    Hafta sonu iki yavruyu kapıp
    Boğaz yolunda o biçim fiyaka atacaktık.
    Ah ulan Rıza! ...
    Bu mahallenin nesini beğenmedin de,
    Öte yana taşındın?
    Arasıra gıcıklaşırdın ama inan...
    Benim en kral arkadaşımdın.
    Ulan Rıza! ...Ben şimdi bu koca deryada tek başıma ne halt ederim?
    Senden ayrılacağımı sanma...
    Birkaç güne kalmaz ben de gelirim.

    yusuf hayaloğlu
    5 ...
  25. 17.
  26. 18.
  27. ümit yaşar oğuzcan'ın şiirlerinin içinde bulunduğu kategori.
    1 ...
  28. 19.
  29. 20.
  30. şimdi gidiyorsun
    git
    oysa senden tek bir damla istemiştim
    sana kocaman bir deniz sunmak için
    şimdi gidiyorsun
    git

    ne zaman başladı bu hikaye
    anımsamak zor
    gençtim
    hazırda fırtınalarım vardı
    dörtnala sevdalarım
    komazdı öyle üç-beş nöbetleri
    geceler içimi acıtmazdı böyle

    bir insan bu kadar eksilebilir mi

    hatırlarsan sesine uyku kaçmış bir adam vardı
    bu şehrin bir yerlerinde
    düşler ormanının gece bekçisi derdin sen ona
    gözlerinde gizledi o seni
    sen bilmedin
    o adam bendim
    unuttun mu

    bak sevdiğin adam gülmeyi bile unuttu
    seni unutamadı

    işin kolayına kaçmadım
    uğruna ölmedim yani
    uğruna ölünecek sandığım biri için yaşadım hep
    sen bunu da bilmedin
    ben bir bakışına bin anlam yükledim
    sen aşka kestirmeden gittin

    bir hayatın özetini bırakıp avuçlarıma
    şimdi gidiyorsun
    git

    bana karanlığın ne demek olduğunu öğretmeden
    bütün ışıklarımı söndürüyorsun
    bu cehennem cinayetlerini işliyorsun
    sonra bunlara intihar süsü veriyorsun
    yazıklar olsun
    yazıklar olsun
    susuyorsun
    susuyorum
    susacaklarım bitmiyor

    uzun lafın kısası olmaz
    anlatacağım çok şey var
    hoyrat bir rüzgar gibi geldin
    aklımı ve hayatımı dağıttın
    şimdi gidiyorsun
    git

    daha ayrılığa bile çarpmadan
    aşk bizden döndü
    bir yılan gibi soktun koynuma kimsesiz geceleri
    artık ölüm sana dokunamamaktan kötü değil
    ama sana dokunmak da yasak bana
    göz çukurlarımdaki karanlık bunu anlatır
    sen var ya sen
    allah kahretsin!

    yani şimdi
    gözleri sana benzeyen bir kızım olmayacak mı
    yani şimdi başkaları mı sevecek seni
    başkaları mı tutacak ellerini

    ben saçlarını okşadığım zaman
    ellerin öksüz kalırdı
    şimdi gidiyorsun
    git

    kahraman tazeoğlu
    2 ...
  31. 21.
  32. Uykuların kaçar geceleri
    Bir türlü sabah olmayı bilmez
    Dikilir gözlerin tavanda bir noktaya
    Deli eden bir uğultudur baslar kulaklarında
    Ne çarsaf halden anlar, ne yastık
    Girmez pencerelerden beklediğin aydınlık
    Kapanır yatağına çaresizliğine ağlarsın
    Onun unutamadığın hayali
    Sigaradan derin bir nefes çekmişcesine dolar içine
    Sevmek neymiş birgün anlarsın

    Birgün anlarsın aslında herşeyin boş olduğunu
    Şerefin, faziletin, iyiliğin, güzelliğin
    Gün gelirde sesini bir kerecik duymak için
    Vurursun başını soğuk taş duvarlara
    Büyür gitgide incinmişliğin, kırılmışlığın
    Duyarsın
    Ta derinden acısını çaresiz kalmışlığın
    Sevmek neymiş birgün anlarsın

    Birgün anlarsın ne işe yaradığını ellerinin
    Niçin yaratıldığını
    Bu iğrenç dünyaya neden geldiğini
    Uzun uzun seyredersinde aynalarda güzelliğini
    Boşuna geçip giden yıllarına yanarsın
    Dolar gözlerin için burkulur
    Sevmek neymiş birgün anlarsın

    Birgün anlarsın sevilen dudakların
    Sevilen gözlerin erişilmezliğini
    O hiç beklenmeyen saat geldi mi
    Düşer saçların önüne ama bembeyaz
    Uzanır gökyüzüne ellerin
    Ama çaresiz
    Ama yorgun
    Ama bitkin
    Bir zaman geçmiş günlerin uykusuna dalarsın
    Sonra dizilir birbiri ardınca gerçekler acı
    Sevmek neymiş birgün anlarsın

    Birgün anlarsın hayal kurmayı
    Beklemeyi
    Ümit etmeyi
    Bir kirli gömlek gibi çıkarıp atasın gelir
    Bütün vücudunu saran o korkunç geceyi
    Lanet edersin yaşadığına
    Maziden ne kalmışsa yırtar atarsın
    O zaman bir çiçek büyür kabrimde kendiliğinden

    seni sevdiğimi bir gün anlarsın*
    2 ...
  33. 22.
  34. yağmur

    seni son bıraktığım gün, bir yağmur yağıyordu ki şakır şakır.
    gök değildi o an boşalan,
    benim duygularımdı.
    asla akıtamadığım gözyaşlarımdı.
    şimşekler değildi çakan,
    gözkapaklarımı ardında sakladığım karmaşık duygu elektriğiydi.
    aktarmaya kuvvet bulamadığım.
    ve,
    gök müydü gürüldeyen, yoksa
    ne olur gitmeler miydi
    haykırışlar mıydı
    hayırlar mıydı
    dedim ya bir yağmur yağıyordu gittiğin o gün
    saçlarım uzundu. geçen yıl yine garip bir ağustostu.
    saçlarımdan süzülen yağmur damlacıklarının yüzümde ilerlemesi bile rahatsız etmiyordu.
    o zaman farkında bile değildim belki,farkında da olsam ne farkederdi ki sanki?

    bir yağmur yağıyordu belki şakır şakır.
    seni bıraktığım o son gün.
    ve bana
    yağmurda yürümek istediğini söylemiştin.
    belki de son isteğindi, gittiğin o gün.
    şimdi
    her yağmur yağdığında bulutları izliyorum, izliyorum, izliyorum.
    sessizce ardından bakıyorum.
    ve bekliyorum
    güneşin yeniden açmasını bekliyorum.
    her yağmur yağdığında yeniden
    keşke gittiği yağmurla gelse diyorum...

    cesur kubat
    2 ...
  35. 23.
  36. 24.
  37. Şu Boğaz harbi nedir? Var mı ki dünyâda eşi?
    En kesif orduların yükleniyor dördü beşi.
    -Tepeden yol bularak geçmek için Marmara’ya-
    Kaç donanmayla sarılmış ufacık bir karaya.
    Ne hayâsızca tehaşşüd ki ufuklar kapalı!
    Nerde-gösterdiği vahşetle 'bu: bir Avrupalı'
    Dedirir-Yırtıcı, his yoksulu, sırtlan kümesi,
    Varsa gelmiş, açılıp mahbesi, yâhud kafesi!
    Eski Dünyâ, yeni Dünyâ, bütün akvâm-ı beşer,
    Kaynıyor kum gibi, mahşer mi, hakikat mahşer.
    Yedi iklimi cihânın duruyor karşında,
    Avusturalya'yla beraber bakıyorsun: Kanada!
    Çehreler başka, lisanlar, deriler rengârenk:
    Sâde bir hâdise var ortada: Vahşetler denk.
    Kimi Hindû, kimi yamyam, kimi bilmem ne belâ...
    Hani, tâuna da züldür bu rezil istilâ!
    Ah o yirminci asır yok mu, o mahlûk-i asil,
    Ne kadar gözdesi mevcûd ise hakkıyle, sefil,
    Kustu Mehmedciğin aylarca durup karşısına;
    Döktü karnındaki esrârı hayâsızcasına.
    Maske yırtılmasa hâlâ bize âfetti o yüz...
    Medeniyyet denilen kahbe, hakikat, yüzsüz.
    Sonra mel'undaki tahribe müvekkel esbâb,
    Öyle müdhiş ki: Eder her biri bir mülkü harâb.

    Öteden sâikalar parçalıyor âfâkı;
    Beriden zelzeleler kaldırıyor a'mâkı;
    Bomba şimşekleri beyninden inip her siperin;
    Sönüyor göğsünün üstünde o arslan neferin.
    Yerin altında cehennem gibi binlerce lağam,
    Atılan her lağamın yaktığı: Yüzlerce adam.
    Ölüm indirmede gökler, ölü püskürmede yer;
    O ne müdhiş tipidir: Savrulur enkaaz-ı beşer...
    Kafa, göz, gövde, bacak, kol, çene, parmak, el, ayak,
    Boşanır sırtlara vâdilere, sağnak sağnak.
    Saçıyor zırha bürünmüş de o nâmerd eller,
    Yıldırım yaylımı tûfanlar, alevden seller.
    Veriyor yangını, durmuş da açık sinelere,
    Sürü halinde gezerken sayısız teyyâre.
    Top tüfekten daha sık, gülle yağan mermiler...
    Kahraman orduyu seyret ki bu tehdide güler!
    Ne çelik tabyalar ister, ne siner hasmından;
    Alınır kal'â mı göğsündeki kat kat iman?
    Hangi kuvvet onu, hâşâ, edecek kahrına râm?
    Çünkü te'sis-i ilahi o metin istihkâm.

    Sarılır, indirilir mevki-i müstahkemler,
    Beşerin azmini tevkif edemez sun'-i beşer;
    Bu göğüslerse Hudâ'nın ebedi serhaddi;
    'O benim sun'-i bedi'im, onu çiğnetme' dedi.
    Asım'ın nesli...diyordum ya...nesilmiş gerçek:
    işte çiğnetmedi nâmusunu, çiğnetmiyecek.
    Şühedâ gövdesi, bir baksana, dağlar, taşlar...
    O, rükû olmasa, dünyâda eğilmez başlar,
    Vurulup tertemiz alnından, uzanmış yatıyor,
    Bir hilâl uğruna, yâ Rab, ne güneşler batıyor!
    Ey, bu topraklar için toprağa düşmüş asker!
    Gökten ecdâd inerek öpse o pâk alnı değer.
    Ne büyüksün ki kanın kurtarıyor tevhidi...
    Bedr'in arslanları ancak, bu kadar şanlı idi.
    Sana dar gelmiyecek makberi kimler kazsın?
    'Gömelim gel seni tarihe' desem, sığmazsın.
    Herc ü merc ettiğin edvâra da yetmez o kitâb...
    Seni ancak ebediyyetler eder istiâb.
    'Bu, taşındır' diyerek Kâ'be'yi diksem başına;
    Ruhumun vahyini duysam da geçirsem taşına;
    Sonra gök kubbeyi alsam da, ridâ namıyle,
    Kanayan lâhdine çeksem bütün ecrâmıyle;
    Mor bulutlarla açık türbene çatsam da tavan,
    Yedi kandilli Süreyyâ'yı uzatsam oradan;
    Sen bu âvizenin altında, bürünmüş kanına,
    Uzanırken, gece mehtâbı getirsem yanına,
    Türbedârın gibi tâ fecre kadar bekletsem;
    Gündüzün fecr ile âvizeni lebriz etsem;
    Tüllenen mağribi, akşamları sarsam yarana...
    Yine bir şey yapabildim diyemem hâtırana.
    Sen ki, son ehl-i salibin kırarak savletini,
    Şarkın en sevgili sultânı Salâhaddin'i,
    Kılıç Arslan gibi iclâline ettin hayran...
    Sen ki, islam'ı kuşatmış, boğuyorken hüsran,
    O demir çenberi göğsünde kırıp parçaladın;
    Sen ki, rûhunla beraber gezer ecrâmı adın;
    Sen ki, a'sâra gömülsen taşacaksın...Heyhât,
    Sana gelmez bu ufuklar, seni almaz bu cihât...
    Ey şehid oğlu şehid, isteme benden makber,
    Sana âğûşunu açmış duruyor Peygamber.

    mehmet akif ersoy
    2 ...
  38. 25.
  39. * * *
    ben
    senden önce ölmek isterim.
    gidenin arkasından gelen
    gideni bulacak mı zannediyorsun?
    ben zannetmiyorum bunu.
    iyisi mi, beni yaktırırsın,
    odanda ocağın üstüne korsun
    içinde bir kavanozun.
    kavanoz camdan olsun,
    şeffaf, beyaz camdan olsun
    ki içinde beni görebilesin...
    fedakârlığımı anlıyorsun :
    vazgeçtim toprak olmaktan,
    vazgeçtim çiçek olmaktan
    senin yanında kalabilmek için.
    ve toz oluyorum
    yaşıyorum yanında senin.
    sonra, sen de ölünce
    kavanozuma gelirsin.
    ve orda beraber yaşarız
    külümün içinde külün,
    ta ki bir savruk gelin
    yahut vefasız bir torun
    bizi ordan atana kadar...
    ama biz
    o zamana kadar
    o kadar
    karışacağız
    ki birbirimize,
    atıldığımız çöplükte bile zerrelerimiz
    yan yana düşecek.
    toprağa beraber dalacağız.
    ve bir gün yabani bir çiçek
    bu toprak parçasından nemlenip filizlenirse
    sapında muhakkak
    iki çiçek açacak :
    biri sen
    biri de ben.
    ben
    daha ölümü düşünmüyorum.
    ben daha bir çocuk doğuracağım.
    hayat taşıyor içimden.
    kaynıyor kanım.
    yaşayacağım, ama çok, pek çok,
    ama sen de beraber.
    ama ölüm de korkutmuyor beni.
    yalnız pek sevimsiz buluyorum
    bizim cenaze şeklini.
    ben ölünceye kadar da
    bu düzelir herhalde.
    hapisten çıkmak ihtimalin var mı bu günlerde?
    içimden bir şey :
    belki diyor.


    18 şubat 1945
    piraye nâzım hikm
    0 ...
© 2025 uludağ sözlük