ağlatan şiir dizeleri

entry65 galeri0 video1
    40.
  1. 39.
  2. ey eflatun aşk
    bana eflatun yağmurlar
    yağdırabilir misin

    getirebilir misin geçen günleri geri
    tutup yıldızları yanıma oturtabilir misin

    sana neyi anlatayım
    her sarnıç küflü bir yağmuru
    her sevda bir ayrılığı yaşar.

    bir eflatun aşk -behçet aysan
    2 ...
  3. 38.
  4. okunmaya cesaret edilemeyenlerdir.
    1 ...
  5. 37.
  6. Dinle sevdiğim, bu ayrılık saatidir.
    Dünya var olalı beri çirkin ve soğuk,
    Erken içeceğimiz bir ilaç gibi.
    Tadı dudaklarımızda acımsı, buruk.
    Bu saatte gözyaşları, yeminler,
    Boş bir tesellidir inandığımız.
    Perde kapanıyor, film bitiyor işte,
    O hiç bitmeyecek sandığımız...
    Görüyorsun, konuşacak bir şeyimiz kalmadı.
    Sadece bakışlarımızda hüzün.
    işte ayrılık bu; hiç beklemediğimiz...
    O ikiz kardeşi ölümün.
    Anlıyorum bir daha görüşemeyeceğiz
    Bu son buluşmamızdır seninle
    Yeni bir hayata başlayacaksın artık
    Onunla, o yeni sevgilinle.
    Anlıyorum artık o öpecek ellerini
    Kulağına aşkı o fısıldayacak
    içinde bir pişmanlıktan başka
    Benden eser kalmayacak.
    Sigaranı söndür , kalkabiliriz
    On adım sonra yollarımız ayrılmalı
    Sakın ağlama ve bir şey söyleme bana
    insan ayrılırken bile büyük olmalı.

    Ümit Yaşar OĞUZCAN
    2 ...
  7. 36.
  8. "bir bakmışsın saat üç
    bir bakmışsın saat hiç"
    1 ...
  9. 35.
  10. Şimdi uzaklardayım
    Hangi rüzgâr attı beni gurbet ellere
    Yüreğimdeki evlat sevgisi mi ne?
    Susma! Ne olur söyle anne

    Sakınırken gözlerdeki nurdan
    Bir yarım orda kaldı bir yarım burda
    Bir soluk kadar yakınımdayken
    Daha daha sarıp da koklayamadım anne

    Yaşamın kuralı mı böyle?
    Kaybetmeden bilinmiyor kıymeti
    Koşulsuz sevgi ilgi nerde?
    Bulamadım yerine koyacak birini anne
    0 ...
  11. 34.
  12. ''an gelir attila ilhan ölür ''
    tek kelimeyle efendim.
    0 ...
  13. 33.
  14. şimdi sen kalkıp gidiyorsun. git
    gözlerin durur mu onlar da gidiyorlar. gitsinler.
    oysa ben senin gözlerinsiz edemem bilirsin
    cemal süreya
    1 ...
  15. 32.
  16. beni sevmiyordun, bilirdim,
    bir sevdiğin vardı, duyardım...
    2 ...
  17. 31.
  18. ağlıyorum kahrımdan
    yanıyorum bağrımdan
    seviyorum bu canımdan
    digel le* allah'ın için..*
    0 ...
  19. 30.
  20. Çiçek dökerdim yollarına,
    Selam söyle amca oğluna,
    Ben sana küstüm gülüm,
    N'olur dön bana.
    0 ...
  21. 29.
  22. 28.
  23. en fazla içimde ölürsün
    cesedini sürüklerim gittiğim her yere
    kızıl sonbaharım
    hangi aşk kendi fırtınasına dayanabildi

    ellerimde çoğul bir gölge kuşu
    adının arkasına basmadan yürüdüm
    alnımda birikti çizikler
    adımdan çıkardım aklımı
    aklımsız kaldım
    neylersin
    insanız
    ne yapsak eksiğiz işte
    ölüme ayarlı saatiz

    en fazla içimde ölürsün
    sorarım
    şiir papirüslerinin hangi köşesine karaladın beni?
    hangi hare’mden yakaladın da çiğnemeden yuttun gözlerimi?
    kekeme repliklerin ezber bozduran kuşu
    hangi rüzgârlara sattın da saçlarını
    devrik cümlelerimin öznesi oldun?

    içindeki kötü senaryoların kahramanı olmak istemezdim
    dağıldı bak derlenip toplanmış dağılmalarım

    en fazla içimde ölürsün
    nasılsa yokluk rehin bırakılıyor kalana
    kalan gidene denk neyi varsa susuyor.
    ve susmak inceltiyor her yarayı
    ve susmak bakmak oluyor
    gitmediğin her yere

    kim tutuklanmış yalnızlıktan
    gizin içine gizlenen kim
    söyle beni nerene sakladın
    ki şimdi bu kadar sokaktayım

    en fazla içimde ölürsün
    karla karışık yağarsın yara bereme
    karma karışık kalırsın cinnet şeridinde
    kaldırımların kaldıramadığı her neyse işte
    bulamadığın her ne varsa büyük yıkımların izinde
    sana borcum olsun
    hiç yazılmayacak bir şiirin içinde

    en fazla içimde ölürsün
    yanağında yanar avucum
    avucumda imlası bozuk bir şiir kalır
    gözlerinin namlusu döner, yakar kirpiklerimi
    kulağımda bir tepenin rüzgârı uğuldar
    gırtlağıma kadar aşka batarım
    yeteri yok. eksiği fazla.

    neyin kaldı eksilenlerden arta
    içeri doğru kapanan bir kapıydın
    saçlarından geçtim önce
    ve kendimden öylece
    neyim yoksa var bildim
    eğildim
    eksildim
    eridim
    bir seni bitirmedim

    hangi rüzgarlara sattın da saçlarını
    uğultusuna tutunamadın

    ömürden nefes çalarak ne kadar yaşarsa insan
    öyle yaşadım gözlerini
    tenimde itiş kakış
    cebimde depremlerin
    esrarlı gece ayinleri
    volkanik şiirler
    usul usul giymedim mi sözlerini
    yalnızlığın tiradını kapamadım mı her sefer
    sensizlik seni anlattı en çok
    vazgeçmeler vazgeçmekten vazgeçti
    söyle saçlarında öldüğüm
    bir geri gidiş kaç günde gelirdi?

    en fazla içimde ölürsün
    cesedini sürüklerim gittiğim her yere
    tenimin yırtıldığı yerden mi girdin içeri
    açar gibi yaparak açık bir kapıyı
    beni ikiye böldün
    hadi içimi kendine aldın da
    beni nerde bıraktın
    hangisini seçerdin benim için
    ve hangisinden vazgeçerdin kendin için

    ben yarama çoktan sen bastım
    yaşım kadar gencim
    adın çabuk diye geçti
    ardında aç köpekleri bırakarak
    ezberimden geçtim.
    hızla biten aşk şarkılarından geçtim
    senden bir şey eksiltmeden sana çok şey bırakmaktı aşk
    bildim

    biz dalkavuk bir aydınlığın yerine
    onurlu bir karanlığı seçtik
    ve bir öyküden ağlarcasına geçtik
    cesurduk çünkü
    kendimizi kendi düşlerimizden kovacak kadar

    ömrüne yüz çevirmiş iki masalcıyız
    gerisi hiçlik
    gerisi yokluk

    sensizliğin anlattığı ne vardı senden başka
    bir hayatın tüm yanılgılarını
    saçlarında çözdüm
    şimdi beni hangi yanımdan susacaksın
    sessizlikte bir dildir
    çoğul susulur
    pusulur
    şimdi beni hangi yanımdan kusacaksın

    yıkık şehrimin izbesi
    en fazla içimde ölürsün
    en çok
    gözlerime gömülürsün.
    gözlerimi kaparım
    vasiyetimi yazarım

    kahraman tazeoğlu
    0 ...
  24. 27.
  25. biz hangi günahın tohumuyuz? hangi karanlık sanatın en cılız büyüsü? hangi küfrün kalbi en kıran kelimesi?

    yaşamak; üçüncü sınıf pavyon şairlerinin sınıfı belirsiz kadınlara yazdığı şiirler gibi iğreti duruyor üzerimde. 6 numaralı kapıdan çıkıp, koridorun üzerinde günbatımına doğru yönelen bir tren yolu gibi döşenmiş kırmızı çizgiyi takip ediyorum. sanki bütün kabileler bu rayların üzerinde idam edilmiş gibi. islak ve sıcak. ve kırmızı. tanrı buraya uğramış gibi bırakılan devasa ayak izleri. koridorun sonundan yayılan cızırtılı bir ses bütün odaları dolduruyor; “don’t cry.” kafamın üzerinde dönen ama hiç de esinti yaratmayan pervaneye bakıp şarkıya eşlik ederken, ayrılık ne renk? diye düşünüyorum sessizce. kırmızı çizgiye çarpan turuncu hüzme, koyuluğu biraz daha saydamlaştırırken can çekişen alyuvarları görüyor gibiydim, çığlıklarını duyuyor gibiydim. biraz da deli gibiydim...

    telefon çalıyor...
    telefon çalıyor, eskitme mobilyalarımı deler gibi bir çınlama ile. sigaramdan bir nefes daha alıp, kahkaha atarken çıkartıyorum dumanı. içeri sızan ışıkla birleştiğinde bu duman ve kahkaha da olduğunda bir an için korku filminden bir kareyi andırıyor bana. telefon çalıyor. bir parça kan damlıyor annemin en sevdiği halısına kesik bileklerimden. utanıyorum. telefon çalıyor. ellerimdeki demir kokulu sıvıyı aceleyle üzerime silip ahizeyi kaldırıyorum; -neden geç açtın? –duş alıyordum anne, kan ile... telefon kapanıyor. annem her zaman yaptığım ölüm şakalarından biri zannedip küfür gibi kapatıyor telefonu. acıyla gülümsüyorum çünkü kırıldım. annemin intihar dahil benim hiçbir işi beceremeyeceğimi düşünmesi, beni üzüyor. beni üzdü. beni şair yaptı. beni yalnız bir adam yaptı. ah, anne! cehennemine odun olacağım sanırım. ben istemedim bunu, tanrı öyle diyor gibi.

    dakikalar ilerliyor... cızırtılı “don’t cry”a aldırmadan küçük bir kız çocuğu gibi ağlıyorum, oyuncak bebeğinin kolları kopartılmış bir kız çocuğu gibi. akrep, yelkovanın peşinden koştukça geride bırakacağım sevgilimi hatırlıyorum. akrep bendim. yelkovan hep firari. içimde büyük bir çukur açıldı gibi hissediyorum birden bire. birileri o kuyuya düşmüşte, yardım çığlıkları atar gibi. aynada bana yansıyan yüzüme bakıyorum; yakışıklı değil ama ortalama bir ceset. iskandinav ırkına dahil olmalıymışım, beyaz tenli olmak bana yakışıyor. babama kızıyorum ya da anneme. bir norveçli ya da danimarkalı biriyle evlenebilirlerdi. dizlerim titremeye, ağırlığımı taşımamaya başlıyor. yakıt olarak kullandığım kırmızı sıvı azalmaya başladı gibi. eğer bir arabanın benzin deposunu delerseniz, benzin oradan akmaya başlar ve depo tamamen boşaldığında arabanın motoru stop eder. bir araba gibiyim. yakıtım boşaldıkça fonksiyonlarımın zayıfladığını hissediyorum. birazdan ivmem duracak. görüş alanım azalmaya başladı. koridorun sonundaki duvarda asılı portreyi aşırı bulanık görüyorum, tabloda oturan ihtiyar, ayaklanıp sikini gösterse, utanamam. çünkü göremiyorum.

    sanırım vakit yaklaşıyor. bunu kalemin her otuz saniyede bir istem dışı elimden düşmesinden yola çıkarak söylüyorum. lanet olsun, yazdığım ilk sayfa tamamen kana bulandı. olay yeri inceleme ekiplerinin ne yazdığımı okuyabilmek için kağıdı kimyasal işlemlerden geçirmesi heyecan verici olacaktır. eğer geri gelebilseydim, onların bu işlemlerle uğraşırken arkamdan ettiği küfürleri duymak isterdim. eğlenceli olacağı kesin. biriken kan, masadan taşarak halıya damlamaya başlıyor. annemin en sevdiği halısı mahvoluyor. bu kez utanmıyorum. ne de olsa gidiyorum. saatin tik takları, kanın yere çarptığı anda çıkarttığı ‘şıp’ sesi, koridorda yankılanan cızırtılı “don’t cry.” bu bir insanın müzisyen olmadan yaratabileceği en kusursuz senfoni orkestrası. mozzart’ın, bach’inkilerden eksik yanı, kendinize has bir orkestra olması. seyirci yalnızca kendinizsiniz. bu daha özel kılıyor bu konçertoyu.

    kapı çalıyor... birileri kapıyı öfkeyle yumrukluyor. kafamı masanın üzerine usulca koyup, geride bırakacağım sevgilimi düşünüyorum. en çok özleyeceğim şey masmavi bir çift göz olması, hayatımı yeterince iyi yaşayamadığımı gösterir gibi duruyor fakat ben bundan rahatsız değilim. gözlerimin kapanmasına engel olamıyorum. dudaklarımdan kendimin bile duyamadığı bir fısıltı, hafif bir tebessümle karışıp orkestraya karışıyor. müzik daha bir derin geliyor. daha anlamlı. koridora vuran güneş daha bir koyulaştı gibi. ben hala geride bırakacağım sevgilimi düşünüyorum. güzel günlerimiz olabilirdi eğer insanlık jileti yaratmasaydı. gözlerim biraz daha kısılıyor, biraz daha donuk bakmaya başlıyorum. haftalardır tezgahta duran bir orkinos gibi ölü bakıyorum. yüzüm iyice kireçleşiyor. biri kapıyı daha da öfkeyle yumrukluyor. sanki savaş davulları çalıyor gibi. gözlerimin önünden minik bir kan nehri geçip burnuma değiyor. biraz demir biraz alkol kokuyor. o nehirlerde avlanan korsanlar görmek güzel olurdu diye düşünüyorum. konçerto, alkol, sigara, müzik, tebessüm. mükemmel ölüyorum. tek eksik var içimde, tutamadığım bir sıcak el. en çok özleyeceğim bir çift mavi göz.

    kapı daha bir şiddetle vuruluyor. ve kırıldı...
    içeri birkaç adam giriyor tanımadığım ya da gözlerim fazla flu gördüğü için tanıyamadığım. üzerime doğru koşarlarken artık veda vaktinin geldiğini anlayıp hafif bir tebessüm ile gözlerimi kapatıyorum. sanki beni kovalıyorlardı da ben kapıyı yüzlerine çarptım gibi. gözlerimi kapatırken en çok bir çift mavi gözü özleyeceğim aklıma geliyor. gözlerim kapanıyor.

    gerisi?
    anlatılamayacak kadar karanlık...

    http://soundcloud.com/kuk...an-dedde-l-m-orkestras-11

    batuhan dedde.
    0 ...
  26. 26.
  27. ilham geldiğinde elime tutuştururum kalemi ve dökülür kağıda. bu da onlardan biri.

    Söylenecek çok şey var
    o hariç
    içimde tuttuğum zamanlar da
    dilim varmaz konuşmaya
    oyalanmalarla geçer ömrüm
    korkarım, sensizliği vadettin gönlüme
    mükafatı beklemek olmuş
    ve bende bu izdivacı kabul etmişim
    yanlızlığımız doğmuş
    senden bir parça sensiz.
    1 ...
  28. 25.
  29. gittin ya bırakıp hicrana beni ansızın yüreğimin en derin yerinde kaldı sızın,
    gönlümde her dem solan çiçeklerin kokusu gelişin açan gül gidişin ölüm korkusu...
    1 ...
  30. 24.
  31. ...
    bir nefes de benim için al
    havasızlıktan öldürme beni
    bulutlara, yıldızlara benim için de bak
    susadım diyorsam
    bir yudum su içmelisin
    ben yorulduysam sen uyumalısın
    ellerim sevilmek istiyor
    saçlarım okşanmak istiyor
    dudaklarım öpülmek istiyor
    anlamalısın.
    ...
    (bkz: dağ rüzgarı)
    1 ...
  32. 23.
  33. ben seni sen doğmadan önce sevdim sevgii..
    0 ...
  34. 22.
  35. Artık uyandım uykudan karıştırmıyorum tarla kuşunun türküsünü bülbülünküyle
    Ve burada yaşıyorum seni bekliyerek
    ve sayarak günleri ve saatleri ve mevsimleri
    Ve sen çıkageldiğinde kafamda kurduğum avcıların sesleriyle karşılayarak
    biliyorum beni tanıyacaksın başımdaki altın taçtan
    hırsız saksağanların değerli taşlarını söktükleri tacımdan
    bana soytarıdan kalan tahta kasemden
    meşelerin ve Akçaağaçların parıltıları sadakaları beklemedikleri vergi sonbaharın gözalıcı ışıltılarını bıraktıkları kasemden tanıyacaksın
    hemen gel süren neredeyse doldu dolacak
    ve bana çiçek getirme sanki ölmüşüm gibi
    gel düşlerimin kasırgasına kapılıp gitmeden ben
    gel seni seviyorum de ve gözden silin sonra birden
    ben seni görmeden daha silin
    gözlerden bulanık bir likör içinde yüzerek karalanan bir veda görüntüsünde yiterken sen ben sana dönüp şöyle demeden git
    ''biliyorum seni çok sevdiğimi fakat anımsamıyorum kim olduğunu.''
    beni ağlatır bu şiir fakat kimin şiiri olduğunu hatırlamıyorum.çok aradım ama bulamadım.
    0 ...
  36. 21.
  37. hepsini sayamam gerçi, utançlarım da var. ama geçecek hepsi, geçecek. şifalı gözlerin her şeyi iyi edecek.
    gözlerimin içine bakmaktan korkma anna.
    sen adımını attığın andan itibaren hira dinginliğine dönüşecek ortalık.

    Tarık Tufan'ın "Anna" şiirinden alıntıdır efendim.

    Ayrıca Serdar Tuncer mükemmel yorumlamıştır.

    ]
    2 ...
  38. 20.
  39. Bir gece, Gecede bir uyku. Uykunun içinde ben. Uyuyorum, Uykudayım, Yanımda sen.
    Uykunun içinde bir rüya, Rüyamda bir gece, Gecede ben. Bir yere gidiyorum, Delice. aklımda sen.
    Ben seni seviyorum, Gizlice.. El-pençe duruyorum, Yüzüne bakıyorum, Söylemeden, Tek hece.
    Seni yitiriyorum Çok karanlık bir andan. Birden uyanıyorum, Bakıyorum aydınlık; Uyuyorsun yanımda.. Güzelce.
    0 ...
  40. 19.
  41. Sizin hiç babanız öldü mü?
    Benim bir kere öldü kör oldum
    Yıkadılar aldılar götürdüler
    Babamdan ummazdım bunu kör oldum

    cemal süreya
    6 ...
  42. 18.
  43. yağmurlarla inseydin içime
    içim senden yanaydı
    yüzümdeki işgaller senden karaydı
    seni sevmek en gizli ağlama biçimimdi
    sana yazacaklarım sil sil bitmezdi
    ve ben
    sende hiçbir şeydim
    sen bende her şeyken.
    0 ...
  44. 17.
  45. seninle tanıştıktan sonra..
    kırıp dizlerimi oturdum bir müddet soğuk odamda..
    resimlerin önümde..
    dokunmaya korkuyor duygularım..
    ellerim nikotin kokuyor meleğim!
    ve ben!
    üstüne ayrılık sinsin istemiyorum
    bu gece..
    1 ...
  46. 16.
  47. sevgili ,
    bir ölü bir evden ancak bir kez dışarı çıkar.
    sen hiç bilmedin!
    ama ben sensiz hangi eve varsam o gün oradan ölü çıktım. .
    0 ...
© 2025 uludağ sözlük