hüzünlenir insan bazen. sırf kederden değildir süzülen bir iki damla. yada çaresizlikten. zaten yakışmazda adama her ikide bir de herkesin içinde zırlamak. fakat yüreği dolduysa, onulmaz ve beklenmez şekilde harcandıysa, yangın yerine döndüyse yüreği, bırak kimse görmeden iki damla akıversin gözünden, nasılsa yanağına inmeden siler eliyle kimse görmeden, onu da çok görmemeli.
her insan ağlamıştır. ağlama eylemi ise acımasız hayatın sırtımıza yükledikleriyle vazgeçtiğimiz bir eylem olmuştur. ağlamak zayıf insanların sığındığı bir kaçıştır. şahsi görüşüm doğrultusunda şunu söyleyebilirim ki "asla ağlamayın ağlasanız dahi bunu içinizde yaşayın" gözlerden dökülen yaşın, kalbinizdeki hüznün yüzünüze sirayet etmesine izin vermeyin.
muhakkak zamanında bir çok şeyler yaşamış olup hislerini törpülemiş ve bazı duygulara karşı daha az hassasiyeti olabilir,keza bu hiç ağlamayacağı anlamına gelmez.
kim bilir belki geçmişinde geceleri yatağında yorganı üstüne geçip geceler boyunca o kadar çok ağlamışlığı vardır ki o kadar ağlamadan sonra onu ağlatacak birşey bulunamaz. ha belki ağlar ama nasıl ağlar? acaba ağlamasına sebep olan şeyler kadar ağır olabilecek midir? ağlamayan gözler sevmesini de bilmezmiş derler bizim köyde. öyle bir efsanede vardır.
daha doğar doğmaz ağlamaya başlar insan dediğin. böylesi bastonsuz charlie chaplin gibi, şapkasız leon gibi, gözlüksüz gözlüklü şirin gibi, ne bileyim tülinsiz caner gibi filan bir şeydir. olur mu canım hiç öyle şey?