ağlamak zayıflık mıdır

entry179 galeri3
    29.
  1. Ağlamak, gün içinde çok su tükettiğinin göstergesidir.
    0 ...
  2. 28.
  3. değildir. içerde birikmiş duyguların dışa vurumudur.
    0 ...
  4. 27.
  5. Ağlamak, insanın içini rahatlattığı gibi yumuşamasını da sağlar.
    1 ...
  6. 26.
  7. Ağlamak Duyguların suyudur. Bu nasıl bir kaynak böyle? Duyguların inişi ve çıkışıyla besleniyor, gözlerde buğuya, rahatlatıcı bir sele ya da hıçkırıklara dönüşüyor. Bedenimiz ve ruhumuz bu ıslak temizliğe neden ihtiyaç duyuyor?

    --spoiler--
    istatistikler, insanın yaşamı boyunca 95 litre, yani yaklaşık 10 kova gözyaşı döktüğünü söylüyor. Bu veriler, kuşkusuz genel bir bilgi sunuyor. Çünkü konuya ilişkin rakamlar insana ve kültürlere göre değişiyor. Yetişkinler, duygu yoğunluklarını gözyaşına aktarmak için genellikle 19-22 saatleri arasını seçiyorlar. Oturup ağlamaya başladıklarında, kadınlar yaklaşık 5 dakika boyunca 50 damla gözyaşı akıtırken, erkekler olayı nemli gözlerle sınırlı tutmayı tercih ediyorlar. Bir damla gözyaşı 15 miligram ağırlığında. Öyle küçük göründüğüne bakmayın, yarattığı etki çok büyük. Özellikle ağlayan bir kadın ya da bir çocuk, herkesin şefkat ve koruma duygularını harekete geçiriyor. Ancak, bazen ters etki de yaratabiliyor. Araştırmacılar 274 tecavüz olayını mercek altına almışlar ve görmüşler ki; kurban ne kadar çok ağlarsa, suçlu da o oranda saldırganlaşıyor.

    Ağlama, insanın doğuştan getirdiği bir davranış motifi. Avusturyalı davranış bilimci Irenaeus Eibl-Eibesfeldt, yeni doğan bebeklere bant kayıtlarından sesler dinletmiş. Bazı seslere bütün bebekler ağlayarak tepki vermişler. Yine, kör doğan bebekler de, gören bebekler gibi içgüdüsel olarak gülmüş ve ağlamışlar. Çocuk doktorları, yeni doğan bebeklerin ağlarken, yüzde 12 oranında daha çok enerji kullandıklarını belirtiyorlar. Ağlamak için yetişkin insanlar da dikkate değer bir zaman ve enerji harcıyorlar. Bu zahmete katlanmanın mutlaka bir nedeni olmalı değil mi? Var da. Bebekler, gözün kornea tabakasını nemli tutan ve enfeksiyonlara karşı koruyan gözyaşını doğuştan itibaren üretiyorlar. Ama, gözyaşı bezlerine giden sinirler altı haftalık olduklarında olgunlaşıyor. Gerçek gözyaşı dökmeye o zaman başlıyorlar. Bebekler, engel tanımadan ve toplumsal kuralları gözetmeksizin ağlıyorlar.

    ihtiyaç duydukları ilgi kendilerinden uzun süre esirgendiğinde, gülme davranışı giderek kayboluyor, ağlama davranışı kalıyor. Yardıma muhtaç bebek için ağlama, önemli bir iletişim aracı. Anne, bebeğinin ses tonunu tamamen içgüdüsel olarak tanıyor ve süt üretimindeki artışla tepki veriyor. Terk edilmişlik duygusundan kaynaklanan ağlamanın, doğuştan gelen bir hayatta kalma stratejisi olduğu düşünülüyor. Tensel temas yaşayamayan bebek, unutulduğunu ya da terk edildiğini sanıyor. Kulakları tırmalayan bir ağıtla ebeveyninin ya da çevresinin dikkatini çekmeye çalışıyor.

    Bir başka varsayıma göre, bebekler hayatta kalabilmek için bu yolla kardeşlerini dışlamaya çalışıyorlar. Yeterli besin maddesinin bulunamadığı dönemlerde kardeşler önemli bir rakipti: Anne, bebeğe her ağladığında meme verdiği için, buna bağlı gerçekleşen hormon üretimi, yeni bir kardeşe dönüşecek yumurtanın olgunlaşmasını engelliyordu. Ayrıca, eski çağlarda ağlayan bebek çevrede bulunan vahşi hayvanların dikkatini çekeceğinden, susturabilmek için annesi sürekli yiyecek bir şeyler veriyordu.

    Peki yetişkin insanları ağlamaya iten şey ne? Akraba ya da arkadaşların ölümü, aşk acısı, ayrılık, kavga, dışlanmışlık gibi acı deneyimler; evlenme, terfi, ödül gibi mutluluklar; müzik, duygusal filmler...

    Hayvanlara bakıldığında, onlar bu nedenlerle gözyaşı dökmüyorlar, ama her geçen gün daha çok insan, fillerin ağladığına tanık olduğunu iddia ediyor. Hayvan terbiyecisi George Lewis, kızdığı için Sadie adlı genç filin gözyaşına boğulduğunu söylüyor. Serengeti Ulusal Parkı'nın yöneticisi Dr. Michael Boer, acı çektiklerinde ya da sevindiklerinde fillerin ağladığından emin. "Timsah gözyaşları" deyimi aslında gerçeklere dayanıyor. Yalnız, gözyaşları çeşitli duygusal heyecanlar nedeniyle değil, avını yemek için gösterişli ağzını açtığında ortaya çıkıyor. Bu hareket, gözlerine o kadar büyük baskı yapıyor ki, hayvanın gözyaşı dışarı akmak zorunda kalıyor. Ağlamak evrensel bir olgu. Her kültür, duygusal gözyaşını tanıyor. Bu konudaki en eski edebi bulguya, Sümerlerin yaklaşık 4000 yıl önce yazdığı Gılgamış Destanı'nda rastlanıyor: Karamsarlığa kapılan Gılgamış'ın nasıl gözyaşı döktüğü ayrıntılı tasvir ediliyor.

    Ağlama konusuna Eskiçağ'da yaşayan bilgeler de açıklık getirmeye çalışmışlardı. Sokrates ile aynı dönemde yaşayan Yunanlı hekim Hippokrates, M.Ö. 5. yüzyılda ağlamanın nedeniyle ilgili şöyle bir tahmin yürütmüştü: "Ağlamanın merkezi beyinde gizli. Gözyaşı dışarı akarken beyindeki fazla sümüksü sıvıyı da birlikte atıyor ve beyni hasta olmaktan koruyor." Dönemin bilimsel bilgilerine göre, insanın karakterini belirlediği düşünülen dört vücut sıvısı (kan, sümüksü sıvı, siyah ve sarı atık) vardı. Bu sıvıların dengesi bozulduğunda insan hastalanıyordu.

    iyileşebilmesi için fazlalığın dışarı atılması gerekiyordu. Hippokrates, bu olayı tanımlamak için, "temizlenmek" anlamına gelen "katarsis" kelimesini kullanmıştı. Sümük birikimi olmasa bile, ağlamak yararlıydı. Ne de olsa sürekli gözyaşı üretiliyor ve bunların dar kafatasından dışarı atılması gerekiyordu. Bu düşünce, Avrupa'da geçerliliğini Rönesans dönemine kadar korudu. Bu başarının nedeni, tezin insan fizyolojisiyle uyumlu olmasıydı: Ağlamak da kusmak, dışkı ve idrar atımı gibi işliyordu. Dolayısıyla, neden o da istenmeyen atıkları vücuttan uzaklaştırıyor olmasın? Gerçi gözyaşı diğerleri gibi kötü kokmuyordu, hem zaten duygular kötü kokamazdı ki... Vücut sıvılarıyla ilgili bu tez, bilimsel çalışmalara 17. yüzyıla kadar temel oluşturdu.1662 yılında Danimarkalı anatomi uzmanı Niels Stensen, kadavra üzerinde çalışırken gözyaşı bezlerini keşfetti. Nihayet, gözyaşının nereden geldiği ortaya çıkmıştı. Ancak ağlama eyleminin nedeni aydınlatılamadı.

    Birçok filozof, bilim insanı ve şair, gözyaşının bir "katarsis", yani temizlik etkisi olduğu fikrinde birleşiyorlardı. Fransız filozof René Descartes, ağlayabilen insanın sevme ve merhamet etme becerisine sahip olduğunu düşünüyordu. Ağlayamayan insanın içi sürekli artan bir nefret ve korkuyla doluyordu. Romalı şair Ovidius, 2000 yıl önce: "Ağlamak, öfkeyi siler", demişti.
    --spoiler--

    Kaynak focus dergisi
    2 ...
  8. 25.
  9. Bir erkek olarak kızın karşısında ağlıyorsanız, kesinlikle zayıflıktır. Sakın ha sakın bir kıza ya da kadına güvenip karşısında ağlamayın. Kadınlar sevmez zayıf erkeği, gözünde 0 a inersiniz. Erkek, ağlayan kadınına omzunu verir. Ağlamak ile münasebetiniz bundan öteye geçmesin. Çok ihtiyacınız varsa, gidin kuytu köşede ağlayın.
    3 ...
  10. 24.
  11. Değildir. Yeniden doğmaktır, arınmaktır.
    1 ...
  12. 23.
  13. acı çekenlere ne zamandır güçsüz denilir olmuş. ama hiç yapamadığım eylem o ayrı.
    2 ...
  14. 22.
  15. kendini acındırmak için ağlıyorsa bir insan zayıflıktır.
    3 ...
  16. 21.
  17. hayır. ağlamak tüm duyguların dışa vurumudur, patlamadır,rahatlamadır.
    1 ...
  18. 20.
  19. hayır, ağlamak şişmanlıktır.
    2 ...
  20. 19.
  21. Gülmek kadar doğal bir durumdur.
    0 ...
  22. 18.
  23. ağlamak zayıflık değildir. küçüklük de değildir. ağlamak acıları utanmadan göstermektir. insanın ruhu ile bedeninin aynı şeyi hissetmesidir.
    3 ...
  24. 17.
  25. insani bi duygudur, zayıflık olarak görenlerin amlarına koyayım yani. belki ağlarlar o zaman hıı?
    2 ...
  26. 16.
  27. Ağlamamış biri olarak bilmem mümkün değil.
    0 ...
  28. 15.
  29. Ağlamak çaresizlik değildir. Sadece yapılanlara veya olaylara başka yapacak bir şey bulamaz bazen insan ve içimi boşaltmak ister bununda tek ve en iyi yolu ayrıca yanlız yapılan ender şeylerden olan ağlamak insanın en iyi yoludur.
    0 ...
  30. 14.
  31. değildir gayet normal ağlamamak bence anormalliktir. ağlamakta beşer insanın özelliklerinden bir tanesidir.
    1 ...
  32. 13.
  33. ağlamak ; kelimelerin bile kifayetsiz kaldığı durumlarda duygu yoğunluğunu en güzel anlatmasıdır. insani bir duygudur. zayıflık mıdır? hayır!
    0 ...
  34. 12.
  35. herkesin içinde ağlayan erkek için evet . ancak gizli ağlayan erkek için kendini toplama fırsatıdır.
    4 ...
  36. 11.
  37. Değildir. Bir insan duygularını istediği gibi ifade edebilmeli.
    2 ...
  38. 10.
  39. duygularını göstermek zayıflık değildir ama bunu nerede ve nasıl gösterdiğiniz önemlidir.
    1 ...
  40. 9.
  41. asla zayıflık değildir. Ağlamak; duygu yoğunluğunun beden diliyle ifade edilen bir şekli olmakla beraber bir rahatlama ve bir tepki ifadesidir.
    1 ...
  42. 8.
  43. erkekler zor ağlar kızlar gibi her olaya aglayarak tepki vermedikleri doğrudur. Lakin erkekler aglamaz diye bir şey yok aglamak insana özgü cinsiyete değil , bunca zaman güçlü olarak içinde tuttuklarını boşaltmaktir. yine de ağlamak acı çekmek korkmak gibi duygular bana zayıflık olarak geliyor.
    0 ...
  44. 7.
  45. zayıflıktır. kadınlar ağlar erkekler ağlamaz. bunun tartışmasına girmenin manası yok.

    erkekte ağlar diyen erkek gitsin kestirsin. saçlarını ben örecem söz.
    1 ...
  46. 6.
  47. Bu kadar uzaklaşmayın duygularınızdan ya. Nedir bu baskıcı zihniyetiniz?

    Çaresiz, üzgün vs hissediyorsan, acı çekiyorsan ağlayacaksın elbet. Bu kadar kasmayın. Ağlamak iyidir.
    3 ...
  48. 5.
  49. insan duygusaldır ve ağlamak pek tabi güvendir, samimiyettir en önemlisi de insani olduğunun göstergesidir.
    1 ...
© 2025 uludağ sözlük