(bkz: my sassy girl) Burada bir trene binip veda etme sahnesi vardır ki ağlamadan duramazsınız hele ki en çok koyan ayrılığınız trene binip gitmenizle başladıysa...
konuyu az buçuk biliyorsun: rüya gibi bir kadın, rüya gibi bir adam ve rüya gibi bir aşk. araya bir-iki damla gözyaşı.. film bitince yaşanan huzurla beraber gelen sorular.. "neden ben de böyle bir adam bulamıyorum? neden böyle bir aşk gerçek hayatta görülemiyor? neden? neden?"
sonra zor toparlarsın kendini.. kortizon işlevi görür bu filmler..
hani olur ya, aglamak istersiniz, bir neden ararsiniz gozyaslariniza. aslinda nedenleriniz vardir da, icinizde gizlemissinizdir, baskalarinin bilmesini istemiyorsunuzdur. kimi zaman sogan soyarsiniz, soganin gozyasartici etkisiyle beraber dokersiniz icinizde tuttugunuz tuzlu sularinizi futursuzca. bahaneniz elinizdedir, sadece "sogan gozumu yasartti." deyip gecebilirsiniz. kimi zaman dokunakli bir siirdir sizi aglatan, "sairin ic burkan kelimeleri duygulandirdi." diyebilirsiniz. icinizdekileri disa vurmada etkili yontemlerdir her biri. bir gun vizyona duygusal bir film girer. hemen bilet alir kosarsiniz salona. oyuncularin can yakan sahte acilari, sizinkilerle kesisir bir noktada mutlaka. sozum ona, basroldeki asik ciftin durumuna agliyorsunuzdur; ama aslinda bir yerlerde kiymik batigi gibi etinize batan acinizadir gozyaslariniz. hickira hickira aglarsiniz filme, ama en cok da kendinize.. kimsenin izleyemedigi bir filmin basrolu olan kalbi kirik oyuncudur aglayan, perde karsisinda olsa da..