geliverir göz pinarlarinin ucuna hic sebep yokken, yalnizlik mi acaba insani böyle olur olmaz örseleyen?
okunmus gereksiz bir sürü seyin arasindan cekip cikarir beyniniz size inatla o en hüzünlü hikayeleri, her sarki gidipte arkada biraktiklarinizi hatirlatir gecenin zifirinde..hep o biryere ait olamama duygusu kemirir icinizi biraktiginiz yer sizin olmaktan cikmis geldiginiz yer zaten hic sizin olamamistir..sevgi sözcükleri yankilanir beyninizin en ücra köselerinden unutmak istediklerinize inatla..
sonra bakarsiniz sorunsuz tasasiz ögrenci hayatina, yine beyniniz size kücük bir oyun oynayip en kanli savas sahnelerindeki yarali kücük cocuklari, yerden isitmali evine inat sokaktaki yetimleri,yasayan ailenizden farkli cocuk esirgeme kurumlarinda gördükleri her yabanci kola baba diyen bebekleri getiriverir gözlerinizin önüne..(#100473)
kendi kücük soruncuklarinla bogusarak hayatin bir kösesine teget gectigine yanarsin bu sefer, sükretmeyi ögrenmeyi isteyerek dolar gözlerin..
allah sükretmeyi unutturmasin hicbirimize..
bir zaman sonra artık ağlayamadığını fark edersin. içini boşaltmak deli gibi ağlamak istersin ancak olmaz. ne kadar kassanda içindeki birikmiş sıkıntıların, kederlerin ağlamana yardımcı olmaz. oysa ki çocukken elinden alınan bir oyuncak, değiştirilen çizgi film kanalı için nasılda içten deli gibi ağlardın...
işte artık yüreğin buz kesmiş, ağlamak denilen en iyi rahatlama olgusunu bile yapamayacak safhadasındır.
bundan sonrasında artık sen içinden, sessiz ve derinden daha çok acıyarak ağlayacaksındır. istediğin gibi değil deli gibi haykırarak içini boşaltamadan. pis bir sıkıntı, içten derin bir acı...
sen değil ağlayan yüreğindir artık.
rahatlatan bir eylem olduğundan, biriken ufak sıkıntıların yavaş yavaş bünyeyi zorladığı hissedildiğinde oluşan sevdadır. vurucu şarkılarla desteklendiğinde salya sümük bir sonla başarı sağlanır.
isteyip isteyip de boğazda düğümlenen koca bir keder parçasından ağlayamamak, ağlamaktan daha çok yakar gözleri. yutsan yutamazsın, tutsan tutamazsın içinde...
buğu dene belirsizlik hissi ile tanışırsın, damlasa keder damlayacak gözünden sanarsın, damlamaz. damlasa akacak sanarsın gözünden içindeki karanlık, damlamaz. aydınlık dediğinin içinde karanlığınla yaşarsın. o zaman siyah beyaz, senin içindeki tezadı görmek istememene inat vura vura kafana sokar.
acı öyle derinden sarsmıştır ki adeta mallaşırsın.. bön bön etrafa bakarsın.. fırtına öncesi sessizlik gibidir.. uykuların kaçar.. acı habire birikip kemirmektedir beynini.. ve ağlayamadıkça çığ büyümektedir..
ve öyle bir an gelir ki artık "ağlama" olgunluğuna gelinmiştir.. sokakta ya da hiç olmadık bir yerde bile olsan, yaş süzülmeye başlar gözlerden.. müsait bir yer ve zamana denk geldiyse şayet * hıçkırıklardan boğulacak gibi olursun.. yastığın emiciliği, odanın sele kapılmasını önlemektedir.. ve hele ki kadınsan, ve psikolojik hassasiyetinin fazlaysa o sıra, sürekli ağlamak istersin.. hiçbir çaresel katkısı olmadığını bile bile.. tek umudun "inşaallah abartıyorumdur, umarım daha sakinleştiğimde o kadar da kahrolunası değilmiş derim" diyebilmektir..
böyle ara sıra olur insana. hıçkıra hıçkıra ağlamak istersin. kendince nedenler bulmaya çalışırsın bunu gerçekleştirmek için. yorucu bir gün geçirmişsindir, gece vardiyasındasındır bahçeye çıkıp dolunayın ve yıldızın altında ağlamak; gözyaşları lacivert göğe karışsın istersin. işte böyle bir şey.
"ne oldu? neyin var?" sorularıyla karşılaşacağınızı bildiğiniz için, gözyaşlarınızı tuttuğunuz anlarda artan istektir. elinizde olsa, en yakın dağa çıkıp, bağıra bağıra ağlamak istersiniz. başınız zonklar, kulaklarınız uğuldar. gözlerinize dolan yaşlarla tıkanır kalırsınız. sokakta tutar bazen bu ihtiyaç. güneş gözlüğünü takıp, birkaç damla yaşla idare edersiniz. eve dönünce, gözlerden, şiddetli yağış başlar.
bütün gün gözde yaşlarla dolaşmanıza neden olan duygudur. ama hiçbi şey olmaz ağlamanızı sağlayacak. bilerek üstlerine gidersiniz insanların, onlar da hiç yapmadıkları kadar alttan alırlar. yatağınıza kıvrılır, en çok canınızı acıtan, her dinlediğinizde içinizi hüzünle dolduran şarkıyı dinlemeye başlarsınız "şimdi kesin ağlatır" diyerek. ama o şarkı birden rahatlatır sizi, gözlerinizden kayboluverir yaşlar. kalakalırsınız içinizde ağlama isteğiyle. kısacası ağlayasınız varsa, hiçbi zaman ağlayamazsınız.
yağmurun ilk damlası kadar saf, toprak kokusu kadar derinden, ilaç kokusu kadar hastalıklı bir şey.
hıçkıra hıçkıra ağlamak istemek...
çocukluğa olan özlem, bir daha o yılların gelmeyecek olması. buna ağlamak isterdim mesela.
hababam sınıfında oynayanların birer birer ölmesi, hababam sınıfının gerçekte olmamasına rağmen bilinçaltımı bu kadar etkilemesi.
en yakın arkadaşımın ölen babasına ağlamak istiyorum. babasını tanımam etmem aslında. en yakın arkadaşımın babası olduğu için ağlamak isterdim, ama beceremiyorum..
gözümden bile sakındığım, elini tutmaya gözüne bakmaya kıyamadığım varlıktan haber alamamak. buna çok güzel ağlanırdı mesela.
olmuyor, yapamıyorum..
ali ataydan eksik bir şey mi var parçasını dinliyorum. düşünüyorum, bende ne eksin lan diyorum.
bulamıyorum...
tek bildiğim, tek becerebildiğim bir şey var: hıçkıra hıçkıra ağlamak istemek. hoş onu bile beceremiyorum ben.
az önce gözümden bir iki damla yaş geldi, sonra farkettim ki esnediğim için gelmiş o yaşlar...