zamanın birinde diye başlar ya masallar, mazinin sonsuzluğa açılan penceresinde masalsıdır hakikatler. ve kalamışta bir sinema, yazlık. karşısında yadigar todori, biraz aşağısı sahil, huzur mekanı. kalabalık, çocuk çoluk, baylar bayanlar, küçük bir gişe kuyruk. gökte mehtap yoksa, mutlaka çılgın yıldızlar, hava karardıkça parlayan, göz kırpan. geniş bir alan, zemin toprak. poposu kıymetlilere parasıyla minder. eski ama inatçı sandalyeler, tahta ve mutlaka bir ayağı aksak. insanlar ayakta, sağına soluna sobe, nasılsınlar bağırış kıyamet. çocuklar koşmacada, anne gazoz. ışıklar söner, gürültü yavaştan çeker ayaklarını bahçeden. sessizlik, bekleyiş ve sahnede haftanın filmi. en heyecanlı yerinde 10 dakika ara. hurra, insanlar uykudan uyanır gibi döner eğilir, hırkalar düşmüştür aşağı, kiminin çocuğu deliksiz uykuda, masum.
bütün filmlerin bir sonu vardır, ama hayat devam eder. gencin biri minderi havaya fırlatır, sanki insanlar o anı bekler gibidir. ardı arkasına gökyüzü minder yüzü. kahkahalar. bahçe boşaldıkça mahzunlaşır, koşamaz peşinden insanların, iskemlelere sinmiş kokuyla idare. minderler saçıldıkları yerde, çılgın şu insanlar muhabbetinde.
seyircilerin bir kısmı evine, bir kısmı sahile. kıyılarda tahta masalar, masalarda yıllanmış muşambalar, dalgaların sahilde bıraktığı su namesi, çay kaşıklarının temposuna uyar gibi, bir gider bir gelir, çakıl taşları kıpırdar gibi, arada ateş böcekleri saklambaç oynar gibi, insan sesi ve hepsi yazlık sinema, sanki.
şimdi ne sinema, ne todori ne sahilin salaş hali. todori bir klubün aş evi rezalet ve saygısız. eski todorinin bahçesinde kilise şimdi öksüz. sinemanın yerinde devasa bina, temellerinde hala kahkahalar, minder savaşları. sahil marina, yani kadırga, güya yat. insansız ve ıssız, sadece şımarık ahalisi.
münir nurretin bey uğramaz oldu mahallemize, salaş kahvede çayını içmiyor yahya kemal artık, ben de uğramaz oldum. medeniyetin tek dişi mi kalmış ne, işte.