''...Sallanarak yürüdüm. insanın birazcık ekmeği olsa! Sokaklarda ısıra ısıra gidebileceği, bir küçük nefis
çavdar ekmeği! Hem yürüyor, hem de bu en iyisinden çavdar ekmeğim hayal ediyordum; şimdi
yemesi ne hoş olurdu! Açlık iflahımı kesiyordu; ölmeyi, yok olmayı özledim, duygulandım, ağladım.
Sefaletim bir türlü tükenmek bilmiyordu! Ansızın sokağın ortasında durdum, vurdum ayağımı yere,
bastım küfrü. Ne demişti bana o? Sersem ha? Bana sersem demek nasılmış, gösterirdim ben o polise!
Dönüp, gerisin geri koşmaya başladım. Öfkemden ateş püskürüyordum. Caddenin aşağısında ayağım
takıldı, yere düştüm, ama aldırmadım buna, hemen kalkıp yine koştum. Fakat istasyon meydanının
orada, artık o derece yorulmuştum ki, daha aşağılara, limana gitmeye takat bulamadım kendimde;
koşarken kızgınlığım da geçmişti zaten. Sonunda soluk soluğa durdum, derin nefes aldım. Öylesine bir
polisin sözünün ne kıymeti vardı sanki? - Evet ama. her şeyi de sineye çekecek değilim ya! - Şüphesiz,
diye kendim, kendi sözümü kestim. Eh işte, onun da anlayışı o kadar! Bu mazur göstermeyi tatminkar
buldum; onun anlayışını da; eh işte o kadar olduğunu, kendime bir daha tekrar ettim. Sonra da geri
döndüm...''
Knut Hamsun - Açlık
Açlık sizlere bunları yaptırmadıkça, düşündürmedikçe, sövdürmedikçe, çözüme itmedikçe, sadece basit bir içgüdü olarak kalır. Açlık, değerlendirilmesi gereken bir fırsattır. Tıpkı hiçlikten koparılan bir yaşam gibi.