- seni seviyorum.
- ben daha çok.
- sen daha çok ne?
Gülümsedi genç adam; Allah'ım gülümseyince kısılan o gözleri ne kadar da güzeldi.
- ben daha çok seviyorum dedi genç adam. sonra genç kız, Kasem'in elini tutup dudaklarına götürdü, ufacık bir öpücük kondurdu.
- dönecek misin?
- hayır kütüphanede biraz daha çalışıp eve öyle döneceğim.
- geç kalma lütfen. seni bekleyeyim mi?
- hayır, biliyorsun birileri beni beklerse konsantre olamıyorum.
- peki ama söz ver çok geç olmadan döneceksin.
- söz veriyorum.
-3 saat sonra-
Mezarlığın hemen yanındaki, gecenin karanlığına rağmen yeterli ışıklandırma sayesinde yemyeşil görünen çimenlere sırt üstü uzanmış yatıyordu. Altında her zamanki gibi siyah bir pantolon vardı ama tuhaf bir şekilde üst bedeni çıplaktı ve genç adam kıpırdamıyordu.
Genç kız gördüğü şeyin doğruluğundan şüphe etti, haklıydı da. Akşamın bu saatinde bu yolu kullanmakla hata ettiğini düşündü. Tekin olmayan yerlerden, özellikle yalnız başınayken geçmek ne kadar doğruydu? hem de sevgilisi ona çok geç olmadan dön demişken. işte tam da bu yüzden karşısına böyle ipe sapa gelmez kişiler çıkıyordu. O kadar kendi başına buyruk ve inatçıydı ki. Korktu önce ama eve gitmek için kullanmak zorunda olduğu o yolu değiştirmesi mümkün değildi. Yaklaştıkça yerde yatan adamın bedenini daha net görmeye başladı. Bakmamaya çalıştı. Daha da yaklaştı ve aralarında 10 metreden kısa bir mesafe kaldığı anda o anda fark etti; adamın göğsü inip kalıyordu. Kahretsin dedi arabasını durdurdu ve hızla indi. yatan adamın yanına giderken gözlerine hücum eden yaşları elinin tersiyle sildi. Dudaklarından dökülen ilk kelime 'Kasem' oldu.
Kasemin gözleri açıktı ve gökyüzüne bakıyordu. genç kız koştu ve sevgilisinin yanında eğildiği o anda elindeki kitapları yere fırlattı. Gözlerine inanamadı. Genç adam usul usul ağlıyordu ve karnından koyu kırmızı hatta belki de siyah kan akıyordu. Yüzü inanılmayacak derece beyazdı ve üst bedeninin tamamı Arapça yazılarla doluydu. Hıçkırıkların arasında bir şeyler söylemeye çalıştı, genç kız susturdu onu.
- sevgilim? tamam, tamam buradayım korkma. Şimdi yardım çağıracağım, iyi olacaksın, söz.
- gii..t buradan seher.
- kim yaptı, ne oldu? Allahım lütfen yardım et!
- hemen git. Beni düşünme. Hadi git.
- asla, asla seni burada bırakamam. Kahretsin telefon çekmiyor!
- gitmen lazım seher.
genç adamın son cümlesinden sonra göz pınarlarından boşalan sıvının rengi kırmızıya dönmeye başladı.
Bir yerlerde yatsı ezanı okunuyordu.
Genç adam bir şeyleri kovalar gibi elini hava boşluğunda savurdu bu hamle ile Gökyüzünden onlarca yıldız kaymaya başladı. Genç kızın bedeni kaskatı kesilmişti. Olan bitene anlam vermeye çalışıyordu ama hiç birinin mantıklı bir açıklaması yoktu.
Nihayet gözlerini kızın gözlerine çevirdi ve yalvarırcasına 'git ne olur, görmeyeyim' dedi. Karşısındaki genç kız kımıldamadı bile. Gördüğü tek şey kayan yıldızların adamın gözbebeklerine yansıyan aksiydi. Elinin baş parmağıyla genç adamın koyu ama parlak gözlerinden gözyaşı gibi akan kanları sildi ve burnunu çekerek 'seni burada bırakıp gidemem' dedi.
Genç adam sevgilisinin inadını biliyordu. Onu buradan göndermenin bir yolu olmalı diye düşünürken koyu bir gölge süzülerek birkaç metre ötedeki mezarlığın içinde görünmez oldu.
Hıçkırıkları arttı.
Hala yıldızlar kayıyordu.
Hala gözyaşı yerine kan akıyordu.
- seni koruyamadığım için çok üzgünüm seher. Elimden geleni yaptım ama seni kurtaramadım. Beni affet. Seni çok sevdiğimi bil.
- biliyorum, bunu asla unutmam.
- unutacak kadar bile vakit yok. Beni affet.
Genç adamın başı kızın dizlerinde, kızın elleri ise genç adamın saçında ve yüzündeydi. genç kız dudaklarını araladı ve yalvarırcasına;
- anlat ne olur, dedi.
kasem Yutkundu ve ses borusundan çıkıp dudaklarına çarpan heceler gecenin karanlığında uğultu gibi duyuldu.
- Kasem Arapça' da yemin demek. Cennette Yüce Allahın huzurunda yemin ettim. Sözlerim gökyüzüne yazıldı. Seni korumaktı görevim. Sen sekiz aylıkken öyle güzeldin ki, emekliyordun, bahçenizdeki havuza düştün, yardım edecek kimseler yoktu, sana nefes verdim. 6 yaşındayken geçirdiğin trafik kazasında mucize çocuk diye gazetelerde adının geçmesinin sebebi, seni o arabadan burnun bile kanamadan çekip çıkarmamdı. 12 yaşındaki mantar zehirlenmesinden de kurtulman için elimi karnına koymam yetmişti. 16 yaşında açık kalan doğalgaz vanasından sızan o gaz vücuduna girmeden tek bir üfleyişle onu da engelleyebildim ama, ama sana aşık olacağımı bilmiyordum seher. inan bana, bilmiyordum. Biz ölümlülere aşık olamayız ki. biz kimseye aşık olmayız. nasıl oldu bilmiyorum ama seni o kadar çok sevdim ki...
Derin bir nefes alıp gökyüzünde bir noktaya uzun süre baktıktan sonra acısının her titreşiminin yüzünden anlaşıldığı bir ifadeyle 'Allahım cennet çok karanlık, neden böyle?' dedi. gözlerini kapayıp sözlerine devam etti;
- Şimdi, şu anda seni korumamın bir yolunu bulamamak o kadar kötü ki... Tam üç ay önce tüm meleklerin amin dediği ve gökyüzü kapılarının açıldığı bir anda çıktım cennetten. kaçtım. Ete kemiğe büründüm ve yanında oldum seher.
Hıçkırdı.
-Ama bu yük çok ağır. Karşımdaki ne bir havuz, ne tanınmaz hale gelmiş bir araba. Seni ona vermemek için savaştım seher. Bu yüzden yaralandım. Verdiğim sözü hatırlayayım diye ettiğim yemin vücuduma kazındı o anda. Kaçıp gitsen de o seni bulacak. o, herkesi bulur. bundan kaçış yok. Böyle olmamalıydı, üzgünüm.
Gölge üzülerek kıza yaklaşıyordu. Genç adam yine elini savurdu ama gölge titremedi bile, daha fazla sayıda yıldız kaymaya başladı. son gücünü de kullanarak ayağa kalktı, kaskatı kesilmiş kızı kollarının arasına aldı ve sımsıkı sarıldı. Kulağına 'seninle geliyorum' diye fısıldadı. Arkasında uzun ve simsiyah kanatları parlıyordu. Gölge daha da yaklaştı. Genç kızın alelacele park ettiği arabadan Pink Floyd'un Sorrowu duyuluyordu.
Gölge yaklaştıkça heybetli gövdesi daha da büyüyordu. Çok şiddetli bir rüzgar esti. ayakta duran sevgililer daha da sıkı sarıldılar. Birkaç saniye sonra genç kızın cansız bedeni yemyeşil çayırın üzerine düştü ve simsiyah kanatlar göğe yükseldi. Uçlarından kan sızıyordu.