kendisi bir melek olmasına rağmen ölüm meleği olduğu ve insanların canını aldığı için korkulmakta ve insanlar tarafından kötü bir melek gibi görülmektedir.
Yeryüzünde ki tüm mahlukatın canını almakla görevli melektir. Ölüm meleğinin canını ise allahu teala alacaktır.
Allahu teala azrail as öl emrini verdiğinde ölüm sarhoşluğunu hissettiğinde zaman şöyle diyecek.;
--spoiler--
"Ey azamet ve izzet sahibi allahım, eğer ölüm sarhoşluğunun bu kadar can yakıcı olduğunu bilseydim senden kullarının canını kabzettiğim için af dilerdim."
--spoiler--
Kıyamet günü ve azrail as ölümünü içeren videoyu alttaki linkten dinleyebilirsiniz. **
Hz. Süleyman’ın (a.s.) hüküm sürdüğü devirlerde, bir adam koşa koşa saraya gelerek, Hz. Süleyman’ın (a.s) huzuruna çıkar. Benzi sapsarı, korkudan tir tir titrer bir halde, Süleyman aleyhisselamdan kendisine yardım etmesini ister.
Hz. Süleyman bu adama sorar: “Ne oldu sana böyle? Seni bu kadar korkutan şey nedir?” Adamcağız nefes nefese: “Azrail bana öyle öfkeli baktı ki, canımı alacağından korktum. Koşup sana geldim.” Hz. Süleyman, “Peki benden istediğin nedir?” der. Adamcağız, “Ey canları koruyan adaletli padişah! Senin hükmün rüzgâra geçer, emret de beni Hindistan’a götürsün. Belki o zaman canımı kurtarırım” der.
Süleyman aleyhisselam rüzgara, adamı istediği yere bırakmasını emreder. Rüzgar adamı Hindistan’ın iç lesimlerinde bir yere uçurarak bırakır.
Ertesi gün divan kurulur ve herkes Hz. Süleyman aleyhisselamın huzuruna toplanır. Hz. Süleyman (a.s.) Azrail’e, “Dün bana bir adam geldi. Kendisine öfkeyle baktığını söyledi. O Müslümanı evinden barkından, çoluk çocuğundan uzaklaştırmak için mi öyle baktın? Sebebi nedir?” der.
Azrail “Ey Süleyman! Ben ona öfkeyle değil, şaşkınlıkla baktım. Çünkü Cenab-ı Hak bana, ‘O kulumun canını bugün Hindistan da al’ diye emir buyurmuştu. Ben de o adamı burada görünce şaşırarak kendi kendime, ‘Bu adamın burada ne işi var? Yüzlerce kanadı olsa Hindistan’a varması çok zor’ dedim. Onun için adama tuhaf ve şaşkınlıkla baktım. Fakat Hindistan’a gittiğim zaman adamı orada buldum ve vazifemi yerine getirdim” diyerek Hz. Süleyman’ın sorusunu cevaplar.
resulullah azrail'i yolda görse tanırdı;
ben azrail'i annemin yanında görseydim ona bir çift lafım olurdu,
derdim ki şimdi yani af edersin ama o sıktığın annemin gırtlağı.
resulullah olsa ona bunları söylesem o bana gülümserdi;
o bana gülümserdi ben ona derdim ki, anam babam yoluna feda olsun ey allah'ın resulü;
fakat şu koca melek, annemin gırtlağını sıkıyor, bir şeyler yapamaz mıyız?
inşallah güzel yüzünle çalarsın kapımı. inşallah güzelliğin mest eder de huzurla ayrılırım buralardan. Seni gördüğümde korkmayı istemiyorum, seni görünce yüzüm gülsün istiyorum. Sen bana gülümsersen bilirim ki huzurla gideceğim, acı içinde değil.
kuranda adı geçmeyen ama kendisinden bahsedilen melektir. Bu kelime muhtemelen ibrânice asıllı olup (Yahudi din bilginlerine ait eserlerde ondan fazla ölüm meleği adı zikredilirken bunlardan bir tanesi de Azrael’dir) önceleri Yahudi iken daha sonra Müslüman olan şahısların etkisiyle islami eserlere geçerek bugüne geldiği düşünülmektedir.