öncelikle zorunlu olarak tanım yapıyorum. kendisi yanlış yolda olan, artık fikilerini değiştirmesi gereken fenerlidir. fenerbahçe taraftarıdır.
şimdi gelgelelim bu fenerlinin gerçek hayattaki yansımasına.
bugün işyerindeki öğlen arasında beyoğlunda adını vermek istemediğim bir yerde şirketin genel müdür yardımcısı ile yemek yemekteyiz. bulunduğumuz mekanda da o anda spor kanallarından biri açık ve şike davası ile ilgili haberler var. birden yanımdaki genel müdür yardımcısı bir an kendi kendine "salmadılar büyük başkanımızı. bıraksınlar artık masum adamı." dedi. önce sustum. normal şartlar altında fenerlilerle aynı seviyeye inmem. tarzım değildir. ama kendisi ardından "türkiye'de bir ton suçlu dışarıdayken karıncayı bile incitmemiş olan başkanımız 9 aydır içeride." diyince benim sigortalarım attı bir anda. artık konuşmamam için hiçbir neden yoktu.
öncelikli olarak çatal ve bıçağımı tabağın soluna ve sağına koydum. suyumdan bir yudum aldım. "kusura bakmayın sayın genel müdür yardımcım." diye sözlere başladım. üstlerime saygıda kusur etmem hiçbir zaman."aziz yıldırım denilen adam fenerbahçe başkanlığı yaptığı 13 yıl boyunca türk futbolunu karalamaktan,kirletmekten ve anasını bellemekten başka hiçbir şey yapmamıştır. etmeyecek adamlara çok yüksek meblağlar vererek silah kaçakçılığından edindiği paraları aklamıştır. hepsinden geçtim böyle bir davada adının mafya adamları ile anılması bile onun yeraltı bağlantılarını gösterir." dedim. kalakaldı önce kendisi. devam ettim."neden körü körüne bağlısınız bu başkanınıza? neden sorgulamıyorsunuz? bu adamın %100 suçsuz olma ihtimaline neden bu kadar bağlısınız? başka bir şey istemiyorum sadece sorgulamanız yeterli." dedim ve dikkat ettim yüzü kıpkırmızı olmuş, düşüncelere dalmıştı.
bu hikayeyi neden anlattım. sevgili fenerli arkadaşlarım söylediklerim sizin için de geçerli. sorgulayın biraz. körü körüne bağlanmayın, bağnaz olmayın.
