kırgızca ile ortak kelimeleri olan dil.
misalen çığırmak şarkı söylemek kelimesi azericede de öyle.
sabak yani ders de aynı ortak kelimelerden bir kaçı.
heyder baba, ildırımlar şaxanda,
seller, sular şaqqıldayıb axanda,
qızlar ona saf bağlayıb baxanda,
salam olsun şövketize, elize,
menim de bir adım gelsin dilize.
--------------------------------------------------
heyder baba, yıldırımlar çakarken,
seller, sular şırıl şırıl akarken,
kızlar ona saf bağlayıp bakarken,
selam olsun şevketinize, elinize,
benim de bir adım gelsin dilinize.
(aslında “şaxanda” veya “axanda” “çaktığında” veya “aktığında” olarak çevrilse daha uygun olur, ama o zaman daha fazla mahvetmiş olurum şiiri)
heyder baba, kekliklerin uçanda,
kol dibinden dovşan qalxıb qaçanda,
bağçaların çiçeklenib açanda,
bizden de bir mümkün olsa, yad ele,
açılmayan ürekleri şad ele.
------------------------------------------------------------
heyder baba, kekliklerin uçarken,
çal'* dibinden tavşan kalkıp kaçarken,
bahçelerin çiçeklenip açarken,
bizi de bir mümkün olsa yad eyle,
açılmayan yürekleri şad eyle.
("çalı dibinden tavşan kalkıp kaçarken" hece bozuluyor maalesef. o yüzden "çal" yazdım ama "çalılık" daha uygun olabilir
yüreği açılmak - insanın “yüreğinin açılması” duruma göre “ferahlaması” veya “yüzünün gülmesi” anlamına gelmektedir)
bayram yeli çardaqları yıxanda,
novruzgülü, qarçiçeyi çıxanda,
ağ buludlar köyneklerin sıxanda,
bizden de bir yad eleyen sağ olsun,
derdlerimiz qoy dikelsin dağ olsun.
--------------------------------------------------
bayram yeli çardakları yıkarken,
nevruz gülü, kar çiçeği çıkarken,
ak bulutlar gömleklerin sıkarken,
bizi de bir yad eyleyen sağ olsun,
dertlerimiz bırak kalksın dağ olsun.
(ak bulutlar gömleklerin sıkarken - ıslak gömleği sıkarken nasıl su damlıyorsa ak bulutlar da gömleklerin sıkarak yağmur yağdırıyorlar)
heyder baba, gün dalını dağlasın,
üzün gülsün, bulaqların ağlasın,
uşaqlarun bir deste gül bağlasın,
yel gelende ver getirsin bu yana,
belke menim yatmış bextim oyana.
-----------------------------------------------------
heyder baba, gün arkanı dağlasın,
yüzün gülsün, bulakların ağlasın,
uşakların bir deste gül bağlasın
yel gelirken ver getirsin bu yana,
belki benim yatmış bahtım uyana.
(gün arkanı dağlasın - “güneş arkanı ısıtsın” anlamında kullanılmaktadır
uşak - aynen karadeniz’de olduğu gibi çocuk anlamına gelmektedir)
heyder baba, senin yüzün ağ olsun,
dörd bir yanın bulaq olsun, bağ olsun,
bizden sonra senin başın sağ olsun,
dünya qezov-qeder, ölüm-itimdir,
dünya boyu oğulsuzdur, yetimdir.
----------------------------------------------------------
heyder baba, senin alnın ağ olsun,
dört bir yanın bulak olsun, bağ olsun,
bizden sonra senin başın sağ olsun,
dünya kaza kader, ölüm yitimdir,
dünya boyu oğulsuzdur, yetimdir.
heyder baba, yolum senden kec oldu,
ömrüm keçdi, gelemmedim, gec oldu,
heç bilmedim gözellerin necoldu,
bilmez idim döngeler var, dönüm var,
itginlik var, ayrılık var, ölüm var.
----------------------------------------------------------
heyder baba, yolum senden keç oldu,
ömrüm geçti, gelemedim, geç oldu.
hiç bilmedim güzellerin nic’oldu,
bilmez idim döngeler var, dönüm var,
yitiklik var, ayrılık var, ölüm var.
(keç olmak – ters olmak, farklı istikametlerde olmak.
nic’oldu – “nice oldu”, “nasıl oldu”nun şehriyar’a uymak için uydurduğum kısaltması)
heyder baba, igid emek itirmez,
ömür keçer, efsus bere bitirmez,
namerd olan ömrü başa yetirmez,
biz de vallah, unutmarıq sizleri,
göremmesek, halal edin bizleri.
---------------------------------------------------
heyder baba, yiğit emek yitirmez,
ömür geçer, esef ukde bitirmez,
namert olan ömrü başa yetirmez,
biz de vallah, unutmayız sizleri,
görmesek de helal edin bizleri.
heyder baba, mirejder seslenende,
kend içine sesden-küyden düşende,
aşıq rüstem sazın dillendirende,
yadındadır, ne hövlesek qaçardım?
quşlar tekin qanad çalıb uçardım.
-----------------------------------------------------
heyder baba, mirajdar seslenirken,
köy içinde şamata yükselirken,
aşık rüstem sazın dillendirirken,
yadında mı, ne telaşla koşardım?
kuşlar gibi kanat çırpıp uçardım.
(mirajdar - “mir”den de belli olduğu üzere bir seyit ismi. köydeki amcalardan biri. şiirin geri kalan bölümlerinde bolca benzer isimlere rastlanılacak)
-------------------------------******************------------------------------
şengilava yurdu, aşıq alması,
gahdan gedib orda qonaq qalması,
daş atması, alma-heyva salması,
qalıb şirin yuxu kimin yadımda,
eser qoyub ruhumda, her zadımda.
---------------------------------------------------
şengilava yurdu, aşık elması,
bazen gidip orda konuk kalması,
taş atması, elma, ayva salması,
kalmış tatlı rüya gibi yadımda,
eser koymuş ruhumda, her yanımda.
(şengilava – bir köy
aşık elması - bir elma çeşidi
gahdan - “kah” demek, ben “bazen” yazdım. “zad” “şey” demek. ben “yan” olarak salladım.
elma, ayva salmak - elma ayva düşürmek. kafiyenin belini kırmak istemedim)
heyder baba, quru gölün qazları,
gediklerin sazaq çalan sazları,
kend-kövşenin payızları, yazları,
bir sinema perdesidir gözümde,
tek oturub, seyr ederem özüm de.
------------------------------------------------------
heyder baba, kuru gölün kazları,
gediklerin sazak çalan sazları,
köyün-çayırın sonbaharı, yazları,
bir sinema perdesidir gözümde,
tek oturup seyrederim özüm de.
heyder baba, qaraçemen cadası,
çovuşların geler sesi, sedası,
kerbelaya gedenlerin qadası,
düşsün bu ac yolsuzların gözüne,
temeddünün uyduq yalan sözüne.
-------------------------------------------------------
heyder baba, karaçimen cadası,
çavuşların gelir sesi, sedası.
kerbela’ya gidenlerin gadası,
düşsün bu aç yolsuzların gözüne,
temeddünün uyduk yalan sözüne.
(karaçimen cadası - “karaçimen caddesi” olarak sallamıştım ilk başta, “cada”nın “yol” veya “cadde” anlamına geldiğini uydurmuştum nedensizce, sonradan kafiye nedeni ile olduğu gibi bırakmaya karar verdim. yine de cadanın yol, cadde, semt veya geçit gibi bir anlamı olduğunu düşünüyorum.
kerbala - mekke dışında şiiler için kutsal mekanlardan biri de kerbala'dır. bir diğeri ise meşhed'dir
gada – dert, bela
temeddün – terakki. “gelişecez diyerekten kandırdılar bizi, tek gelişen yolsuzluk oldu” diyor şair burada sanırım)
heyder baba, şeytan bizi azdırıb,
mehebbeti üreklerden qazdırıb,
qara günün ser-nüviştin yazdırıb,
salıb xalqı bir-birinin canına,
barışığı beleşdirib qanına.
------------------------------------------------------------
heyder baba, şeytan bizi azdırmış,
muhabbeti yüreklerden kazdırmış,
kara günün kaderini yazdırmış,
salmış halkı bir birinin canına,
barışığı bulaştırmış kanına.
(azdırmış – saptırmış, yolumuzu kaybettirmiş
kazdırmış – kazımış, söküp atmış
ser-nüvişt – osmanlıcada da "kader", "alın yazısı" anlamına gelmektedir.
halkı veya insanları bir birlerinin canına salmak – birbirlerinin canına kast etmelerini sağlamak
barışığı bulaştırmış kanına – barışın yolunu kana boyamış gibi bir şey)
göz yaşına baxan olsa, qan axmaz,
insan olan xencer beline taxmaz,
amma heyif, kor tutduğun buraxmaz,
behiştimiz cehennem olmaqdadır,
zilhiccemiz meherrem olmaqdadır.
----------------------------------------------------------------
göz yaşına bakan olsa kan akmaz,
insan olan hançer beline takmaz,
amma yazık, kör tuttuğun bırakmaz,
behiştimiz cehennem olmaktadır,
zilhiccemiz muharrem olmaktadır.
(behişt – cennet.
zilhicce – haccın gerçekleştirildiği aydır. yani bayram olması gereken zilhicce, hz. hüseyin’in katledildiği muharrem ayına dönüşmektedir.)
xezan yeli yarpaqları tökende,
bulud dağdan yenib kende köçende,
şeyxülislam gözel sesin çekende,
nisgilli söz üreklere deyerdi,
ağaclar da allaha baş eyerdi.
------------------------------------------------------
hazan yeli yaprakları dökerken,
bulut dağdan inip köye göçerken,
şeyhülislam güzel sesin çekerken,
kederli söz yüreklere değerdi,
ağaçlar da allah’a baş eğerdi.
(şeyhülislam güzel sesin çekerken - sanırım şeyhülislamın hüzünlü bir dini hikaye hikaye anlatması veya mersiye çekmesi kastediliyor ve burada da “kederli söz yüreklere değerdi”den kasıt kederli sözün kalplere dokunmasıdır.)
(sere – hem “sıra” hem de “kürsü” anlamına gelmektedir. sözlükte ozerozer “tuğranın alt kısmında yer alan, içinde metnin bulunduğu bölümün adı” olarak açıklamış aynı zamanda.
fere – tavuk, keklik gibi canlıların yavrularına denir.
çoban gaytar kuzunu - bir halk türküsüdür. “kuzuyu (kuzu sürüsünü) geri çevir” anlamına geliyor)
heyder baba, sulu yerin düzünde,
bulaq qaynar çay-çemenin gözünde,
bulaqotu üzer suyun üzünde,
gözel quşlar ordan gelib keçerler,
xelvetleyib bulaqdan su içerler.
-----------------------------------------------------------
heyder baba, sulu yerin düzünde,
bulak kaynar, çay-çemenin gözünde,
bulak otu yüzer suyun yüzünde,
güzel kuşlar ordan gelip geçerler,
çaktırmadan bulaktan su içerler.
(sulu yer – bir yer adıdır. “sulu yerin düzü” “sulu yeri’n ovası” anlamına geliyor tahminen.
burada şair-i azamın kullandığı “halvetleyip” (xelvetleyib) “çaktırmadan” anlamına geliyor. “halvetçe” de “gizlice” demek.)
heyder baba, kendin günü batanda,
uşaqların şamın yeyib yatanda,
ay buluddan çıxıb qaş-göz atanda,
bizden de bir sen onlara qisse de,
qissemizde çoxlu qemü-qüsse de.
------------------------------------------------------------------
heyder baba, köyün günü batarken,
uşakların şamın yiyip yatarken.
ay buluttan çıkıp kaş göz atarken.
bizden de bir sen onlara kıssa de,
kıssamızda çoklu gam-u kusse de.
(şam – akşam yemeği
gam-u kusse – gam ve keder. kafiyenin içine etmemek için bu şekilde bıraktım. “qüsse” “keder” anlamına geliyor)
-------------------------------******************------------------------------
qarı nene gece nağıl deyende,
külek qalxıb qapı-bacanı döyende,
qurd keçinin şengülüsün yeyende,
men qayıdıb bir de uşaq olaydım,
bir gül açıb ondan sonra solaydım.
----------------------------------------------------
yaşlı nine gece masal söylerken,
rüzgar kalkıp kapı-bacayı döverken.
kurt keçinin şengülüsünü yerken.
ben dönüp de bir de uşak olaydım,
bir gül açıp ondan sonra solaydım.
(burada kurdun keçinin şengülüsünü yemesi bir masala göndermedir. masala göre keçinin üç yavrusu – şengülüm, şüngülüm ve mengülüm – varmış. keçi yavrularına yem bulmak için dağlara, ormanlara giderken kurt bin bir hile ile evin arkadan yavrular tarafından kitlenmiş olan kapısını açtırıyor ve yavrulardan mengülümü yiyor. sonra da keçi kurdu bulup intikamını alıyor. şair burada kurdun mengülümü değil, şengülümü yediğini söylüyor. boynumuz kıldan ince şairin karşısında, o ne derse odur.)
emmecanın bal-bellesin yeyerdim,
sondan durub üst donumu geyerdim,
bağçalarda tiringeni deyerdim,
ay özümü o ezdiren günlerim,
ağac minib, at gezdiren günlerim.
---------------------------------------------------
ben yengemin bal-bellesini yerdim,
sonra kalkıp üst donumu giyerdim,
bahçelerde tringeni söylerdim,
ah kendimi şımarttığım günlerim,
ağaç binip, at gezdiren günlerim.
(emmecan – amcanın eşi
bal-belle – bal dürümü gibi bir şey
tiringe – güney azerbaycan’a ait bir çeşit muğam)
şeyxelislam münacatı deyerdi,
meşedrehim lebbadeni geyerdi,
meşdeceli bozbaşları yeyerdi,
biz xoş idik, heyrat olsun, toy olsun,
ferq elemez, her nolacaq, qoy olsun.
------------------------------------------------------------
şeyhülislam münacatı söylerdi,
meşedrahim lebbadeni giyerdi,
meşdeceli bozbaşları yiyerdi,
biz hoş idik, gam olsun, düğün olsun,
fark etmez, her n’olacak, bırak olsun.
(bu haliyle içine ettim tabii ki kafiyenin, şiirin, falan. benden bu kadar olur doğal olarak. neyse…
münacat – bir çeşit dua
lebbade – yeleğe benzeyen, ama çok da benzemeyen bir giysi
bozbaş – etli, sulu bir yemek
yiyerdi – yerdi (heceye ve kafiyeye kıyamadım)
heyrat – benim bildiğim kadarıyla “şaşkınlık” anlamına geliyor, "hayret" gibi. ama genellikle kötü bir haberden kaynaklanan şaşkınlık olduğu için “gam” olarak çevirdim)
heyder baba, kendin toyun tutanda,
qız gelinler hena, pilte satanda,
bey geline damdan alma atanda,
menim de o qızlarında gözüm var,
aşıqların sazlarında sözüm var.
--------------------------------------------------------
heyder baba, köy düğünü yaparken,
kız gelinler kına, fitil satarken,
damat geline damdan elma atarken,
benim de o kızlarında gözüm var,
aşıkların sazlarında sözüm var.
(damadın geline damdan elma veya şeker atması bir adettir. gelinin damadın evine düğün kafilesi ile arz-ı endam ettiği sırada damat yüksek bir damdan gelinin kafasına elmalar, madeni paralar veya şekerler yağdırır. gelenek işte, ne yapalım.)
heyder baba, bulaqların yarpızı,
bostanların gülbeseri, qarpızı,
çerçilerin ağ nobatı, saqqızı,
indi de var damağımda, dad verer
itgin geden günlerimden yad verer.
-----------------------------------------------------------
heyder baba, bulakların yarpızı,
bostanların gülbeseri, karpuzu,
çerçilerin ak nebatı, sakızı,
şimdi de var damağımda tat verir,
yitip giden günlerimden yad verir.
(yarpız – daha çok sulak topraklarda olan nane
gülbeser – salatalık
nebat – bir çeşit güzel kokulu şeker. büyük parçalar halinde bulunur)
bayram idi, gecequşu oxurdu,
adaxlı qız bey corabın toxurdu,
her kes şalın bir bacadan soxurdu,
ay ne gözel qaydadı şal sallamaq,
bey şalına bayramlığın bağlamaq.
----------------------------------------------------
bayram idi, gecekuşu okurdu,
adaklı kız damat çorabın dokurdu,
herkes şalın bir bacadan sokardı,
ah ne güzel adetti şal sallamak,
damat şalına bayramlığın bağlamak.
(şal sallamak - bir nevruz geleneğidir ve kelime anlamı "şal sarkıtmak"tır, kafiyeye bozmadım burada. çocuklar şal veya bir ip bağladıkları torbayı bir evin bacasından sarkıtır veya kapısından içeri atarlar. şal veya torba atan gözükmez. ev sahibi de kim olduğunu merak etmez, zira ayıp olur öğrenmeye çalışırsa. gelen tanrı misafiridir ve yapılması gereken en güzel şekilde torbayı veya şalı şekerle, kurabiyeyle, ev baklavasıyla, bölgeye özgü, lezzetli mi lezzetli şekerburalarla doldurmaktır.)
-------------------------------******************------------------------------
şal istedim men de evde ağladım,
bir şal alıb tez belime bağladım,
qulamgile qaçdım, şalı salladım,
fatma xala mene corab bağladı,
xan nenemi yada salıb ağladı.
--------------------------------------------------
şal istedim ben de, evde ağladım,
bir şal alıp tez belime bağladım,
kulamgile koştum, şalı salladım,
fatma hala bana çorap bağladı,
han ninemi hatırlayıp ağladı.
(şimdi, fatma hala tarafından çocuk şehriyar’a çorap hediye edilmiş. yalnız han nine’yi hatırlayıp ağlaması muhtemelen şöyledir: genellikle torbadan veya şaldan çocuğun hangi aileden olduğunu ev sahibi anlıyor. bazen de zorla da olsa çocuğu eve çağırıp ağırlıyor bu aile. burada da aynısı oluyor tahminen, şalın şehriyar’ın han ninesine ait olduğunu fark eden fatma hala vefat etmiş olan han nineyi hatırlayıp duygulanıyor ve ağlıyor.)
(alça – bir çeşit erik. bildiğimiz erikten daha küçük ve daha ekşi olur.
düzme ve tahça – bildiğim kadarı ile ikisi de “raf” anlamına geliyor. düzmenin daha farklı bir anlamı da olabilir ama.)
bayram olub, qızıl palçıq ezerler,
naqqış vurub, otaqları bezerler,
taxçalara dizmeleri dizerler
qız-gelinin fındıqçası, henası,
heveslener anası, qaynanası.
-----------------------------------------------------
bayram olup kızıl balçık ezerler,
nakış vurup, otağları bezerler,
tahçalara dizmeleri dizerler,
kız gelinin fındıkçası, kınası,
heveslenir anası, kaynanası.
(kızıl balçık – sanırım bir çeşit kına
fındıkça – bir çeşit kına yakma şekli. ayrıca “kedi pençesi”, “dilber duvağı”, “kuşgözü”, “sıvama”, “balıklı” gibi çeşitli kına yakma şekilleri mevcuttur ve kına gecelerinde uygulamaları yapılır.)
(kağızı – kağıdı
ineklerin bulaması, ağızı – ağız inek hemen doğurduktan sonra sağılan süttür. bulama ise bu sütten yapılan bir yemektir. ağız normal sütten çok daha yağlıdır ve tadı farklıdır.
möviz – kuru üzüm. bir de kişmiş var aynı anlama gelen, ama kişmiş daha küçük olur ve çekirdeksiz üzümün kurusudur. mövizde ise üzüm taneleri rahatsızlık vermeye devam ederler.
çarşamba – buradaki çarşambadan kasıt herhangi bir çarşamba değil. zerdüştlükte nevruz gününe kadar dört kutsal çarşamba vardır: su çarşambası, ateş çarşambası, rüzgar çarşambası ve toprak çarşambası. bunlardan en muhteşem kutlananı ateş çarşambasıdır. bu mısralardaki çarşamba ise bence su çarşambasıdır. güneş yeni doğmuşken bir çeşme başına gidilir ve suyun üzerinden atlamak sureti ile dilek tutulur. “ayna gibi bahtım açıl” da bu bağlamda bir dilektir sanırsam.)
yumurtanı göyçek, güllü boyardıq,
çaqqışdırıb sınanların soyardıq,
oynamaqdan birce meger doyardıq,
eli mene yaşıl aşıq vererdi,
irza mene novruzgülü dererdi.
--------------------------------------------------------------
yumurtayı gökçek, güllü boyardık,
tokuşturup kırılanları soyardık,
oynamaya sanma ki biz doyardık,
ali bana yeşil aşık verirdi,
rıza bana nevruz gülü dererdi.
(aşık – “aşık atmak” deyimindeki oyun aleti olan aşık.
oynamaya sanma ki biz doyardık – bu çeviriden emin değilim.
irza – şair burada klasik bir yaşlı gibi rıza’ya irza demektedir, kadim türkçe’deki kelimelerin “r” ile başlamadığı hadisesinden mütevellit)
novruzeli xermende vel sürerdi,
gahdan yenib küleşlerin kürerdi,
dağdan da bir çoban iti hürerdi,
onda gördün, ulaq ayaq saxladı,
dağa baxıb qulaqların şaxladı.
-----------------------------------------------------
nevruzali harmanda döven sürerdi,
bazen inip samanların kürerdi,
dağda da bir çoban iti ürürdü,
bir bakmışsın, eşek durmuş bekliyor,
dağa bakıp kulakların dikiyor.
axşambaşı naxırınan gelende,
qoduqları çekib vurardıq bende,
naxır keçib gedib yetende kende,
heyvanları çılpaq minib qovardıq,
söz çıxsaydı, sine gerib sovardıq. .
------------------------------------------------------
akşamüstü nahırla geldiğimde,
sıpaları çekip bağlardık bende,
nahır geçip gidip köye yettiğinde,
hayvanları çıplak binip kovardık,
söz olsaydı, sine gerip savardık.
heyder baba, neneqızın gözleri,
rexşendenin şirin-şirin sözleri,
türki dedim, oxusunlar özleri,
bilsinler ki, adam geder, ad qalar,
yaxşı-pisden ağızda bir dad qalar.
-------------------------------------------------------
heyder baba, nenekız’ın gözleri,
rahşende’nin şirin şirin sözleri,
türkü dedim, okusunlar özleri,
bilsinler ki insan gider ad kalır,
iyi-kötüden ağızda bir tat kalır.
yaz qabağı gün güneyi döyende,
kend uşağı qar güllesin sövende,
kürekçiler dağda kürek zivende,
menim ruhum ele bilin ordadır,
keklik kimi batıb qalıb, qardadır.
-----------------------------------------------------
yaz öncesi gün güneyi döverken,
köy uşağı kartopunu söverken,
kızakçılar dağda kızak kayarken,
benim ruhum hayal edin ordadır,
keklik gibi batıp kalıp, kardadır.
bostan pozub getirirdik aşağı,
doldururduq evde taxta-tabağı,
tendirlerde bişirerdik qabağı,
özün yeyib, toxumların çırtlardıq,
çox yemekden lap az qala çatlardıq.
----------------------------------------------------------------
bostan bozup getirirdik aşağı,
doldururduk evde tahta tabağı,
tandırlarda pişirirdik kabağı,
kendin yiyip, tohumların çitlerdik,
çok yemekten neredeyse çatlardık,
(lap az kala – az kalsın demek. “lap” “çok daha” anlamına geliyor.)
verziğandan armud satan gelende,
uşaqların sesi düşerdi kende,
biz de bu yandan eşidib bilende,
şıllaq atıb bir qışqırıq salardıq,
buğda verib armudlardan alardıq.
-----------------------------------------------------------------
verziğan’dan armutçu geldiğinde,
uşakların sesi düşerdi kente,
biz de bu yandan işitip bilende,
çifte atıp bir yaygara salardık,
buğday verip, armutları alırdık.
(verziğan – bir köy
armutçu – “armut satan” demiş şair de, kafiye o kadar kötü oldu ki aynısını yazınca, “armutçu”yu uydurdum
kend – aslında köy demek. kafiye nedeniyle dokunmadım
işitip bilende – duyup öğrendiğimizde, işitip bildiğimizde)
mirze tağıynan gece getdik çaya,
men baxıram selde boğulmuş aya,
birden ışıq düşdü o tay bağçaya,
“eyvay!” dedik, “qurddu!”, qayıtdıq, qaçdıq,
heç bilmedik ne vaxt küllükden aşdıq.
--------------------------------------------------------------------
mirza tağı ile gece gittik çaya,
ben bakıyom selde boğulmuş aya.
bir an ışık düştü öte bahçeye,
“eyvah” dedik, “kurttur” dönüp de kaçtık,
hiç bilmedik n’ara çöplükten aştık.
eşitmişem yanır allah çırağı,
dair olub mescidizin bulağı,
rahat olub kendin evi, uşağı,
mensurxanın eli-qolu var olsun,
harda qalsa, allah ona yar olsun.
------------------------------------------------------------------
işittim yanıyor allah çırağı,
dair olmuş caminizin bulağı,
rahat olmuş köyün evi, uşağı.
mansurhan’ın eli kolu var olsun,
nerde kalsa, allah ona yar olsun.
(dair olmuş - sanırım “tamir olmuş” anlamına geliyor.
mansurhan da tamir ettiren olduğu için ona dua ediyor)
heyder baba, moll’ ibrahim var, ya yox?
mekteb açar, oxur uşaqlar, ya yox?
xermen üstü mektebi bağlar, ya yox?
menden axunda yetirersen salam,
edebli bir salam malakelam.
------------------------------------------------------------------------------
heyder baba, moalla ibrahim var, ya yok?
mektep açar, okur uşaklar, ya yok?
harman üstü mektebi bağlar, ya yok?
benden ahunda iletirsin selam,
adaplı bir selam un aleykelam.
(“harman üstü mektebi bağlar, ya yok” – “harman zamanı, harmana az bir süre kala okul kapanıyor mu”)
heccesultan emme gedib tebrize
amma ne tebriz ki, gelemmir bize,
balam, durun qoyaq gedek evimize,
ağa öldü, tufağımız dağıldı,
qoyun olan yad gediben sağıldı.
------------------------------------------------------------------------------
haccesultan yenge gitmiş tebriz’e,
amma ne tebriz ki, gelemiyor bize,
balam, kalkın gidelim evimize,
ağa öldü, düzenimiz dağıldı,
koyun olan yad ellerce sağıldı.
heyder baba, dünya yalan dünyadı,
süleymandan, nuhdan qalan dünyadı,
oğul doğan, derde salan dünyadı,
her kimseye her ne verib, alıbdı,
eflatundan bir quru ad qalıbdı.
--------------------------------------------------------------
heyder baba, dünya yalan dünyadır,
süleyman’dan, nuh’tan kalan dünyadır,
oğul doğan, derde salan dünyadır,
her kimseye her ne vermiş, almıştır,
eflatun’dan bir kuru ad kalmıştır.
(oğul doğan - "doğmak" azerbaycan tükçesinde "doğurmak" anlamına gelmektedir. yani "oğul doğan dünyadır" tabirini, "oğul doğuran dünyadır" olarak anlamamız gerekiyor)
heyder baba, yaru-yoldaş döndüler,
bir-bir meni çölde qoyub, çöndüler,
çeşmelerim, çıraqlarım söndüler,
yaman yerde gün döndü, axşam oldu,
dünya bize xarabei-şam oldu.
---------------------------------------------------------------------
heyder baba, yar ve yoldaş döndüler,
tek tek beni çölde bırakıp çöndüler,
çeşmelerim, çıraklarım söndüler,
yaman yerde gün döndü, akşam oldu,
dünya bize harabeyi şam oldu.
(çöndüler – döndüler
harabeyi şam – akşam harabesi)
emoğluynan geden gece qıpçağa,
ay ki, çıxdı, atlar geldi oynağa,
dırmaşırdıq, dağdan aşırdıq dağa,
meşmemixan göy atını oynatdı,
tüfengini aşırdı, şaqqıldatdı.
----------------------------------------------------------
emmoğluyla giden gece kıpçağ’a,
ay ki çıktı, atlar geldi oynağa,
tırmanırdık, dağdan aşardık dağa,
meşmemihan gök atını oynattı,
tüfeğini sarkıttı, şakırdattı.
xoşginabı yaman güne kim salıb?
seyidlerden kim qırılıb, kim qalıb?
amir qafar dam daşını kim alıb?
bulaq gene gelib gölü doldurur,
ya quruyub, bağçaları soldurur?
---------------------------------------------------------------
hoşginab’ı yaman güne kim saldı?
seyitlerden kim kırıldı, kim kaldı?
amir gafar’ın evin barkın kim aldı?
bulak gene gelip gölü doldurur,
yoksa kurumuş, bahçeleri soldurur?
amir qafar seyidlerin tacıydı,
şahlar şikar etmesi qıyqacıydı,
merde şirin, namerde çox acıydı,
mezlumların haqqı üste eserdi,
zalimleri qılınc tekin keserdi.
amir gafar seyitlerin tacıydı,
şahlar şikar etmesi gıygacıydı,
merde şirin, namerde çok acıydı,
mazlumların hakkı üste eserdi,
zalimleri kılıç gibi keserdi.
(gıygacı – “çapraz”, “kirişleme” demek. burada “şahlar şikar etmesi gıygacıydı” başka bir anlamda kullanılmış, ama çözemedim. yukarıda bir yerde daha “qıyqacı” kelimesini aynı şekilde çevirdim. belki de “afili” anlamına geliyor.
hakkı üste eserdi – haklarının üzerine titrerdi.)
(toy - düğün. "eylerdi yas meclisini toy baba" ile "yası bile neşeli hale getirirdi" diyor şair, anlaşılacağı üzere.
mescit iran'da cami anlamına geliyor. buradaki mescit bizdeki mescitle aynı değil yani.
heykelli – yapılı)
-------------------------******************------------------------------
mecidüssadat gülerdi bağlar kimi,
guruldardı, buludlu dağlar kimi,
söz ağzında erirdi yağlar kimi,
alnıaçıq, yaxşı, derin qanardı,
yaşıl gözler çıraq kimi yanardı.
---------------------------------------------------------------
mecidüssadat gülerdi bağlar gibi,
gürlerdi, bulutlu dağlar gibi,
söz ağzında erirdi yağlar gibi,
alnı açık, iyi, derin kanardı,
yeşil gözler çırak gibi yanardı.
(alnı açık – yüzü ak, başı dik
derin kanardı: her şeyi etraflı bilirdi, iyi anlardı. “kanmak” “anlamak” anlamına geliyor)
menim atam süfreli bir kişiydi,
el elinden tutmaq onun işiydi,
gözellerin axıra qalmışıydı,
ondan sonra dönergeler dönübler,
mehebbetin çırağları sönübler.
------------------------------------------------------------------
benim babam sofralı bir kişiydi,
el elinden tutmak onun işiydi,
güzellerin ahire kalmışıydı,
ondan sonra dönemeçler dönmüşler,
muhabbetin çırakları sönmüşler.
(sofralı – sofrası herkese açık
güzellerin ahire kalmışıydı – güzel insanların sonuncularındandı)
-------------------------******************------------------------------
mirsalehin delisovluq etmesi,
mirezizin şirin şaxsey getmesi,
mirmemmedin quruması, bitmesi,
indi desek, ehvalatdı, nağıldı,
keçdi getdi, itdi batdı, dağıldı.
--------------------------------------------------------------------------------
mirsaleh’in delisovluk etmesi,
mirzeziz’in şirin şahsey gitmesi,
mirmemmed’in kuruması, bitmesi,
şimdi desek, hikayeydi, masaldı,
geçti gitti, yitti battı, dağıldı.
(delisovluk etmek – çılgınlık etmek, deli gibi davranmak
şahsey gitmek – yaslarda veya aşura günlerinde yapılır. mersiye demek anlamına geliyor)
(şimdi, burada “aynada kaş yakmak” “ayna karşısında kaşlarına kına yakmak”tır. “çövçülerinden kaşının akması” da “çövçülerinden kınanın akması”dır. çövçünün anlamını bilmediğim için “şakak” olarak salladım. şah abbas’ın dürbünü de güney azerbaycan masallarında bahsi geçen bir dürbündür. baktığında her şeyi görebiliyorsun. “yadeş beheyr” farsça bir tabirdir. “ne günlerdi ama”, “ne anılardı be” anlamına gelmektedir )
sitar’emme nezikleri yapardı,
mirqadir de herden birin qapardı,
qapıb yeyib dayça tekin çapardı,
gülmeliydi onun nezik qapması,
emmemin de ersininin şappası.
-----------------------------------------------------------------------
sitar yenge nezikleri yapardı,
mirkadir de bazen birin kapardı,
kapıp yiyip bir tay gibi çapardı,
eğlenceliydi onun nezik kapması,
yengemin de ersininin şappası.
(nezik – “nazik” de denir. bir çeşit kete
ersin şappası – ersin (ateş küreği) üzerinde pişirilen bir çeşit çörek)
heyder baba, amir heyder neyleyir?
yeqin yene samavarı qeyniyir,
daha qocalıb, alt engiynen çeyneyir,
qulaq batıb, gözü girib qaşına,
yazıq emme, hava gelib başına.
------------------------------------------------------------------
heyder baba, amir heyder n’eyliyor?
herhalde yine semaveri kaynıyor,
artık kocayıp, alt çeneyle çiğniyor,
kulak batmış, gözü girmiş kaşına,
yazık yenge, hava gelmiş başına.
(kulak batması – kulakların artık duymaması
gözü girmiş kaşına – kaşı gözü bir birine karışmış
başına hava gelmek – kafayı yemek)
xanım emme mirebdülün sözünü,
eşidende eyer ağzı-gözünü,
melkamıda verer onun özünü,
davaların şuxluğunan qatarlar,
eti yeyib, başı atıb yatarlar.
-------------------------------------------------------------------
hanım yenge, mirabdul’ün sözünü,
işittiğinde eğer ağzın gözünü,
melkamıda verir onun özünü,
kavgalarına biraz şuhluk katarlar,
eti yiyip, kafayı vurup yatarlar.
(ağız göz eğmek – taklidini yapmak veya kelimeleri eğip bükerek konuşup karşısındakini sinir etmek
melkamıt – “melek-ül mevt”ten türemiş bir kelimedir. anlaşılacağı üzere "ölüm meleği", yani azrail demektir. ama burada kastedilen yanlış bilmiyorsam “gassal”dır. “melkamıda verir onun özünü” yani “onun kendisini gassala havale edrek beddua eder”)
fizzexanım xoşginabın gülüydü,
amir yehya emiqızının quluydu,
rüxsare artist idi, sevgiliydi,
seyid hüseyn mirsalehi yamsılar,
emir cefer qeyretlidir, qan salar.
-----------------------------------------------------------------------------
fizzehanım hoşginab’ın gülüydü,
amir yahya emmikızının kuluydu,
rühsare artist idi, sevgiliydi,
seyit hüseyin mirsaleh’i yamsılar,
amir cafer gayretlidir, kan salar.
(amir yahya emmikızının kuluydu – yani amca kızını çok severdi. bir dediğini iki etmezdi
yamsılamak – taklit etmek
gayretli – anadolu türkçesindeki anlamından farklı olarak “civanmert” anlamına geliyor. yani, civanmerttir amir cafer, kan çıkarır yamuk bir durum olursa)
göyerçinler deste qalxıb uçarlar,
gün saçanda qızıl perde açarlar,
qızıl perde açıb, yığıb qaçallar,
gün ucalıb, artar dağın celalı,
tebietin cavanlanar cemalı.
------------------------------------------------------------
güvercinler deste kalkıp uçarlar,
gün saçanda kızıl perde açarlar,
kızıl perde açıp, toplayıp kaçarlar,
gün yücelir, artar dağın celali,
tabiatın zindeleşir cemali.
bir çıxaydım damqayanın daşına,
bir baxaydım keçmişine, yaşına,
bir göreydim neler gelib başına,
men de onun qarlarıyla ağlardım,
qış donduran ürekleri dağlardım.
---------------------------------------------------------------------
bir çıksaydım damkaya’nın taşına,
bir baksaydım geçmişine, yaşına,
bir görseydim neler gelmiş başına,
ben de onun karlarıyla ağlardım,
kış donduran yürekleri dağlardım.
heyder baba, gül-qönçesi xendandır
amma hayıf, ürek qezası qandır,
zindeganlıq, bir qaranlıq zindandır,
bu zindanın derbeçesin açan yox,
bu darlıqdan bir qurtulub qaçan yox.
-----------------------------------------------------------------------
heyder baba, gül goncası handandır,
amma hayıf, yürek gıdası kandır,
zindeganlık bir karanlık zindandır,
bu zindanın kapısını açan yok,
bu darlıktan bir kurtulup kaçan yok.
(derbeçe – bahçe kapısı demek. ben sadece kapı dedim.
darlık – kötü gün)
heyder baba, göyler bütün dumandı,
günlerimiz bir-birinden yamandı,
bir-birizden ayrılmayın, amandı,
yaxşılığı elimizden alıblar,
yaxşı bizi yaman güne salıblar!
-----------------------------------------------------------------------------------------
heyder baba, gökler bütün dumandır,
günlerimiz bir birinden yamandır,
bir birinizden ayrılmayın, amandır,
yahşiliği elimizden almışlar,
yahşi bizi yaman güne salmışlar.
bir soruşun bu qarğınmış felekden,
ne isteyir bu qurduğu kelekden?
deyne, keçirt ulduzları elekden,
qoy tökülsün, bu yer yüzü dağılsın,
bu şeytanlıq qurğusu bir yığılsın.
------------------------------------------------------------------
bir soruşun bu lanetli felekten,
ne istiyor, bu kurduğu kelekten,
söyle, geçir yıldızları elekten,
bırak dökülsün, bu yeryüzü dağılsın,
bu şeytanlık kurgusu bir yıkılsın.
(yığılsın – aslında “yıkılsın” anlamına gelmiyor, “toplansın” anlamına geliyor.)
bir uçaydım bu çırpınan yelinen,
bağlaşaydım dağdan aşan selinen,
ağlaşaydım uzaq düşen elinen,
bir göreydim ayrılığı kim saldı?
ölkemizde kim qırıldı, kim qaldı?
-------------------------------------------------------------------------
bir uçaydım, bu çırpınan yel ile,
birleşeydim dağdan aşan sel ile,
ağlaşaydım uzak düşen el ile,
bir göreydim ayrılığı kim salmış?
ülkemizde kim kırılmış, k,m kalmış?
(kırılmak – daha önce de bahsi geçmişti, “kırılmak” “ölmek” anlamında kullanılıyor.
şiirin bu bölümünde biraz üstü kapalı, bir az da “anlayan anlasın kardeşim, bana ne” diyen şehriyar kuzey azerbaycan’dan bahsetmektedir. bölünmüş olan ve kuzeyi ile güneyi arasındaki irtibatın tamamen kesilmiş olduğu azerbaycan’ın kuzey kısmındaki, aras nehrinin beri tarafındaki akrabalarını merak ediyor şair burada.)
men senintek dağa saldım nefesi,
sen de qaytar, göylere sal bu sesi,
bayquşun da dar olmasın qefesi,
burda bir şir darda qalıb, bağırır,
mürüvvetsiz insanları çağırır.
----------------------------------------------------------
ben sen gibi dağa saldım nefesi,
sen de çevir, göklere sal bu sesi,
baykuşun da dar olmasın kafesi,
burda bir şir darda kalmış, bağırır,
mürüvvetsiz insanları çağırır.
(ben sen gibi dağa saldım nefesi – sözümü sana söylüyorum, sana güvendim ey heyder baba dağı
şir - aslan)
heyder baba, gece durna keçende,
koroğlunun gözü qara seçende,
qıratını minib, kesib-biçende,
men de burdan tez metlebe çatmaram,
eyvaz gelib çatmayıncan yatmaram.
--------------------------------------------------------------------
heyder baba, gece turna geçerken,
köroğlu’nun gözü kara seçerken,
kırat’ını binip, kesip biçerken,
ben de burdan tez metlebe varmazım,
ayvaz gelip varmayınca yatmazım.
(metleb – olayın özü, esası, mahiyeti demek. uygun kelimeyi bulamadım.
şair burada köroğlu destanından bahsediyor. oğlu ayvaz gelmeyince köroğlu bütün gece oğlunu arar ve karanlıkta bulamaz. sabah oğlunun esir alındığını öğrenir ve kırat’a atlayarak düşmanın üzerine gider, oğlunu esirlikten kurtarır. “ayvaz kurtarılmadan, ayvaz'ın kurtarıldığı kısmı duymadan ben uyuyamazdım” diyor şair.)
heyder baba, senin gönlün şad olsun,
dünya varken ağzın dolu dad olsun,
senden keçen tanış olsun, yad olsun,
deyne, menim şair oğlum şehriyar,
bir ömürdür qem üstüne qem qalar.
---------------------------------------------------------------------
heyder baba, senin gönlün şad olsun,
dünya varken ağzın dolu tat olsun,
senden geçen tanış olsun, yad olsun,
de ki, benim şair oğlum şehriyar,
bir ömürdür gam üstüne gam koyar.
- azerbaycanlı bir arkadaşım geldi bugün yanıma , azeri sigarası içiyor (bkz: ld black) , türkiyede de var ama popüler değil bu sigara , her neyse sigaranın üstünde ki uyarı cümlesi şuydı aynen " siqaret çekmek saqlıqınıza ziyan vurur ".
azerice pezevenk kelimesi saygınlık ifadesidir. bir gün azerbaycan başkanı demirel'e "çok pezevenksiniz" deyince demirel'de ona "siz de az pezevenk" değilsiniz demişti
not: niye eksiliyorsun dallama? bir yaşanmış olayı aktarıyorum .
istanbul Türkçesi denen illet olayı konuşanlara komik gelir lakin biz anadoluda oğuz Türkçesi konuşanlar olarak gayet mutluyuz.
Araya rusça kelimeler karışmış olsa da Türkçe olan kelimeler bizim kullandığımız Türkçeden daha güzeldir.