canlı yayında mahcup bir gülümsemeyle "abi müsadenizle ceketimi çıkartabilir miyim, ben terliyorum da" diyip müsade isteyecek karakterde bir adamdır. allah sana gani gani rahmet eylesin bu hayatta yüzü gülmeyen azer baba.
En son yenikapı iskelesinde üzerinde lacivert eşofmanla,yüzü hayli kırmızı feribottan inerken karşılaştığım arabesk müziğin john lee hooker'ı allah rahmet eylesin.
bazı kitaplar bazı dönemlerden geçmeden okunamayabiliyor, sıkıcı bulunup kenara fırlatılabiliyor. aynı şekilde bazı şarkılar, bazı insanlar da bazı dönemlerden geçmeden anlaşılamayabiliyor. azer babanın ne reklamı, ne lobisi vardı. bir de baş belası vardı ki onu aldı götürdü. kendisinin parçaları, yerleşik acıları olan herhangi birisi tarafından dinlenmediyse büyük kayıptır. dinlenildiği taktirde beğenilmeme, bağımlılık yapmama, bir karadelik gibi dinleyeni içine çekmeme ihtimali bulunmamaktadır.
küçüktüm. azer baba zordayım parçasıyla televizyonlara çıkmaya başlamıştı. sadece titreyişine anlam yüklemiştim. gülüyordum filan. onun o mütevaziliğini, mahçup duruşunu, giydiği 2 beden büyük takım elbiseleri, sükutunu, içtenliğini nerede farkediyorsun. fakat mahvoluşlarım arttıkça azer babayla olan samimiyetim tanışıklığım da arttı. çok benden, çok bizden, içimizden. bu toprakların genlere kodladığı duyguları efsane bir şekilde açığa çıkarmış. kıymeti bilinmemiş. belki de kendisi doğası itibariyle çok göz önünde bulunmak istememiştir bilemiyorum. şimdi biraz kendime kızarak düşünüyorum da yaşasaydı mutlaka ama mutlaka canlı canlı dinlemek isterdim. bir güzel düş olarak da karşılıklı rakı içmek isterdim kendisiyle.
nurlar içinde yatsın.
ekleme: kendisi karslıdır. adı da subutay. büyük ihtimalle koyu bir milliyetçi aileden geliyor fakat hiç siyasete malzeme olmadı. azerice türküleri de efsane yorumlamıştır.
ölmüş gitmiş allah rahmet eylesin de kim dinliyor bunu merak konusudur. müslüm gürses'in falan bir felsefesi var lan adamların isyanı belli bunların ki çok kolpa. evet.