gece yastığa başını koyduğunda "keşke bunu demeseydim." dememek için alınmış önlemin insanıdır. çünkü çok konuşan insan çok hata yapar.
kimisi zanneder ki çok konuşunca "ohh özgüvenim tavan yaptı, en popüler benim, hepinizi mikerim lan" diye canavara dönüşür, bu hırs ile çok fazla konuşur; tabi anlayamaz çok konuştuğu için iki dakika "ne diyorum ben" deyip diye düşünmeyi bile düşünmez.
olgunluğa atılan ilk adımdır az ve öz konuşmak. konuştuğu zamanda "dur lafı gediğine oturtuyum, ortam da karizma yapıyım." derdinde değildir. çünkü ukala değildir. diyeceğini der sukunetine geri döner.*
tabi bir de söyleyecek birşeyi olmayan boş beyinler var onların susması korkularından kendine güvenmemelerinden *, bu insanlar bence çok konuşanlardan daha iyidir.
susmakta bir cevaptır diyen, gerektikçe konuşan insanlardır. saygı duyulası karakterleri vardır. ama bu az konuşma olayını bazen abartırlar ve bu durgunluk olur bir daha düzelmez.
bazen anlatması gerekmiyordur. karşındakiyle diyalog kurarken bazen bir boyun bükme, göz devirme, omuz silkme ya da bir dudak büzme yeterli geliyordur. ulan belki anlattıkça daha çok özlüyordur anlattığını. belki korktuğu şeyi anlattıkça daha da korkuyordur. belki nefret ettiğinden daha da nefret etmeyeyim diye anlatmıyordur. bilemezsin. bu çocuk çok sessiz, var bunda bir iş deyip konuşmaya, konuşturmaya çalışmayın. bir insan susmak istiyorsa buna hayattaki en önemli şey falanmış gibi davranın.
anlatmak her şey mi? bir kız var. adı cansu. iş arkadaşları ona canım diyor. bense samimiyetimizden dolayı hiçbir şey demiyorum. susuyorum, çünkü hep o konuşuyor. anlatıyor. bense sadece bakıyorum, arada sırada sakinleşmesini salık veriyorum. geceleri yıldızları ya da masalları anlatıyorum. sonra o sıkılıp terkediyor. 2 gün önce dünya'nın en iyi, en huzur verici insanı ben olurken, şimdi iki nokta arasında olabilecek en imkansız noktada oluyorum. o anlatmamı bekliyordu, sessizliğimi huzur telakki edip sığınıyordu, kalabalık ruhu isyan etti.
şimdi de başkaları anlatmamı istiyor şu vakit. ''ne oldu amına koyim?'' telefonları geliyor. vuvuzelalara geldik kardeş, daha ne olsun diyorum. gülüp geçiyor. gülgeç dünya desene..
az konuşmak tek başına bir değer ifade etmiyor, her az olan içinde öz barındırmıyor,
çoğu zaman bilinçli bir tercih değil ve hatta bir yetersizlikten kaynaklanıyor olabilir...
doğru bütün bunlar. ama hayat işte bütün doğruları onaylayan bir merci değil.
ben işittim ve itaat ettim ve dahi tespitimi, tanımımı da yapıyorum burada: başka hiçbir niteliğine bakılmaksızın, sırf çok konuşanların marifetleri yüzünden değer kazanan, huzur veren, sağlık ve uzun ömür vaat eden, mutlu bir azınlıktır az konuşan insanlar, evet!
"bi sus," diye başlayan sözlerimi azaltabilirsem aralarına katılmayı düşünüyorum en kısa zamanda.
her şeye atlamayan insan tipidir. az konuşmaları dışardan bir erdem gibi gözükebilir. ama çoğu zaman zamanında söylemedikleri şeylerin de pişmanlıklarını duyabilirler.
kişisel bir tercihtir. sessizliği paylaşmanın verdiği huzurun ve mutluluğun kıymetini takdir edebilen insanlardır. "abi hiç konuşmuyosun ya" tepkileriyle karşılaşsalarda onlar iletişiminin konuşmakla sınırlı olmadığını bilen insanlardır. kaygısızca susabilmek, kendini kasmadan, rahatsız olmadan en çok da bu insanların üzerine yakışır. dünyanın bir yerlerinde kendileri gibi olan hiç konuşmadan saatlerce çay höpürdetecekleri insanlarında var olduğunu bilirler ve gece yastıklarına başlarını huzurlu ve mutlu şekilde koyarlar.