Paltom gözle farkedilmeyecek şekilde hafifçe ıslanmıştı, kafenin sıcak havası içeri girerken yüzüme çarpmış; bir soğuk azatı gel-giti yaratmış, etrafa bakınırken aradığım tanıdık yüzü en köşedeki masada bulmuş olmanın verdiği rahatlamayla
birleştirmişti.
Nadiren buluştuğumuz koyu renklerin hakimiyetiyle kuytu görünüme bürünen bu kafeyi ilk görüşte sevmiş, (ki başıma sık gelen bir durum değildi) hoşuma giden sıcaklık hissinin kaynağını bir arkeoloğun dikkatiyle zihnimin kumlarından el yordamıyla çıkarmış olmanın verdiği hazla anlamıştım ki; tek nedeni mekanla birleşen eski şarkıların meydana getirdiği ahenkli atmosferdi.
Köşedeki masaya ilerledim, O uzun boylu adam ayağa kalkarak en makul tebessümünü armağan etti. Lütufsal tebessüm, hafif bir dudak eğişiyle uçup gidiverecek kadar eksiltilmiş bir gülüş. Kuşkusuz eksilenler bir gülüşle sınırlı değildi, aramızdaki platonik aşkın - kurulmuş plato- tek taraflı mucidi olduğum gerçeğiyle uzun süre sonra yüzleşebilmiştim.
Masaya oturduk, bir iki nasılsın hatırsız-hatır, kırık satır girizgahtan hemen sonra telefonda konuştuklarımızı hatırlattı ve;
- 'Artık görüşmemizin bir anlamı yok, sen de biliyorsun.' diyerek bir şeyler geveledi. Yüzü oldukça ciddiydi.
-'Zaten başka türlü olmasını beklemezdim, en iyisi bu'.dedim. Fonda çalan eski şarkı düşüncelerimle anın arasında gidip geliyordu.
(There was a time when we were down and out, there was a place when we started over , we let bough break,we let the heartache in, who's sorry now)
Aniden ayağa kalktı ve soğuk bir tokalaşmadan sonra dönüp kapıya doğru yürüdü. Kuş gibi hafiflemiş bir bedenin yürüyüşüyle, özgürlüğünü rehin dükkanından kurtarmış bir savaşçı gibi kapıdan geçip gitti.
(Losing you now, wondering why, where will i be tomorrow)
Şimdi tam da bu anda yerimden kalkmadan kendime bir kahve söylemeliyim, derin bir nefes almak ne kadar zor! Boğazımdaki düğüm gözlerimi tavana dikerek çözülmüyor, sesim titrememeli. Zamanla mekanın uymadığı olaylara tanık oldum, enkazdan çıkan yaşamlar gördüm. Bir mucize en olmadık yerde kendini gösterebilir, o halde mekan ve zamanla alay eden şu kahrolası şarkı sustuğunda bu anın etkisi de geçecektir.
( What, what kind of fool, tears it apart, leaving me pain and sorrow)
Geçecek diye düşünsem de hayır! zaman-mekan-şarkı üçlüsü ve sen dördüncüsü, mahşerin dört atlısı gibi zihnimin derinlerine itelediğim direnişsel boşluğum hiç dinmeyecek. Boş bulunduğum her zayıf anımda tekrar-tekrar geri dönecek. Bana varoluşumun değerini sorgulatan üstüme sinmiş bir lanet gibi, havale geçirip sayıklamalarla uyanan bir çocuğun terli alnı gibi, gözlerimi yumduğum anda küsüp giden uyku gibi, tıpkı şimdi titreyen ellerimi masanın altında kenetlediğim gibi, her mutlu anın çözüleceği gibi..