ayrılık bize yalnızlığımızı hatırlatır. her zaman kaçmaya çalıştığımız yalnızlığımızı.. belki o bizim bir parçamızdır, ama biz onu hissetmek istemeyiz bedenimizde. belki de bize 'son'ları hatırlattığından. son yolculuğumuz da onunladır ne de olsa..
kaçarız hep bu yüzden.. ama yakalanırız eninde sonunda. kimi zaman koca kalabalıkta bile gelir bulur bizi. gözyaşlarımız silahımızdır ona karşı; bazen dökülür gözlerimizden, bazen de akar içimize.. ama faydası yoktur silahların,artık bulmuştur bizi.. sarar tüm benliğimizi.., artık sadece 'o' vardır heryerde. boşluktur o, hüzündür, acıdır ama en kötüsü kafamızdaki sonsuz soruların bulanık,belirsiz yanıtıdır..
kalıcı değildir hiçbir zaman elbette. mutlaka gider, bırakır bizi başka bir bedene.. ta ki tekrar ondan korkup kaçmaya başladığımızı anlayıncaya kadar..işte o zaman biner bize doğru kalkan ilk 'ayrılık' trenine..
pana film'in konusu güzel bir dizisi olmasına rağmen oyuncu seçiminde sınıfta kalmıştır. ayrıca pazartesi akşamları çok geç vakitte yayınlanmakta ve beklenen ilgiyi görememektedir. kurtlar vadisinden sıkılmış bünyelerin "ıyy pana film mi?" diyip es geçtikleri ve de hata ettikleri dizi olması da gözümden kaçmamaktadır. yazıktır.
şu sıralar 4 cü bölümüyle pazartesi akşamları 22:30 da show tv de yayımlanan enfes, duygu yüklü farklı konu ve temaya, genelde yeni yüzlere sahip bir dizi. tek korkum ilerleyen bölümlerde kurtlar vadisine dönüşmemesi!
bıtırmektır artık bırcok seyı kafanda,yuregınde...kaybolmaktır sonunu bılmedıgın yollarda...kımı zaman askı kımı zamansa hayatı terkedr gıdersın..bırısınden gerıye uzuntu,hayal kırıklıgı,acı kalır.sonra yavas yavas onlar da ayrılır senden ve sonlanır...ama hayattan bır kez ayrılırsın ve biter. (bkz: ölüm)
en büyük ayrılık ölümdür daha büyüğü düşünülemez. sevgiliden ayrıldıktan sonra tabi ki acı çekilir ama bir yerde kendine acı çektirmekten vazgeçip gerçek dünyaya dönmek gerekir çünkü giden gitmiştir ve en önemliside artık sizi istemiyordur. o zaman üzülmek niye? niye sürekli kendini mahvetmeye çalışmak? en acısı ölümdür sevdiğiniz hiç beklemediğiniz bir anda hiç beklemediğiniz bir şekilde bir anda çıkar hayatınızdan gider geri gelmemek üzere. işte bu yaşarken ölmektir siz de ölürsünüz sanki onunla birlikte. ama ölüme bile alışıyor insanlar zamanla sevgili değil çocuğunun ölümüne alışıyor ki sevgili çok daha uzak kalıyor. sonuçta ne olursa olsun hayat devam ediyor ve bir süre sonra onu hatırlamadığınızı farkediyorsunuz..
türkünün sadece keman ve piyano ile renkledirilmiş versiyonu ayrılık kadar hüzünlüdür. mutlaka dinlenilmesi gereken bir yapıt. dinlemek isteyenler için http://umutfm.com/izle.php?id=9044
ne zaman bir parça dinlesem sol frame de görüp şaşırmama neden olan başlıklardan biri. kesinlikle dinlenmeli,özellikle de yağmur yağarken. özleniyor bu parça arada da olsa...
Duracağım burada
Gidişini seyredeceğim
Kıpırtısız, sakin gibi görüneceğim
Kavgasız olacak, fırtınasız olacak
Saçma sapan olacak
Organlarım birbirine vuracak
Arkandan sessiz bakacağım
Ben yine salağı oynayacağım
hep dolu sanarsın ya sonra anlarsın yazdıklarının hiç bir anlamı olmadığını. aslında verdiğin mücadelenin ne kadar anlamsız olduğunu.farklı dillerde dolanan söylentiden ibaret kaldığını. herşeyin boş olduğunu. saniyelerle mücadele ederken her milisaniyenin biraz daha hislerini azaltma mücadelesini verdiğini ve kazanıpta tüm herşeyi sildirdiğini.
kişinin kabul etmesi gereken hayat hakikatlerin birisidir. çünkü zaman insanlari değistirmekte ve yesterday sarkisinda izah edildiği gibi kendinizden bile zamanla ayrilip, gün gelip 'mazide oldugum adamin yarisi bile değilim' diyebilirsiniz. bianeylehen hiç bir sey sonsuza kadar sürmez...
hayatta herseyin bir sonu oldugunu unuttugumuzda bize bunu tekrar hatirlatan olay. kabullenmesi zordur, çok da acitabilir bazen. fakat ayrilik olmasaydi, vuslatin tadina varabilir miydi insan.
2 bölüm komedi, behiç ak oyunu.
eskişehir büyükşehir belediyesi şehir tiyatroları' nın sahnelediği; özgür onan ve bilge cezayirli' nin rol aldığı oyunda, özgür onan izlenilesidir.
güneş doğar, bahar gelmiştir belki herkes şanliklerde eğlenir, önünde bir sevgili öpüşür belki, anlamsızdır herşey bir şeyler eksik ama ne? önceleri sessizsindir susarsın sayfalarca, içine akıtırsın göz yaşlarını... bir şarkı bir bir yudum bile yeter sana onu hatırlatmaya ve her defasında acı bir şekilde aslında hiç unutamadığını farkedersin. Ve korkarsın ya hiç unutamazsam diye ama bir yandan da garip bir keyif duyarsın bundan biraz sadist biraz hüzünlü yanınla onu düşünürsün... etrafındaki insanların değmezmiş naralaına isyan etmek gelir içinden ama isyanın kendinedir asında çünkü giden odur kalan sen ve yine üzülen sensindir ve hala giden o. sen ne olursan ol o hep giden, bırakan, ayrılan, bitiren, geri dönmicek olan ve ve bunun gibi milyonlarcası olacaktır. işte böyle düşüncelerin aklından her saniye geçebilme kapasitesine sahip olduğun zamanlardır ayrılık vakitleri öylede hızlı geçerki bu düşünceler kalbinden, mantığından, sen bile koşup yetişemezsin ardından...
kaç gecenin çölüdür bu ayrılık
kaç şiirin dölüdür üstüme
örttüğün bu ince sessizlik
kalbim alış artık, kır kendini
kendi duvarında, sesini
kendi duvarına haykır.
tesadüfen birbirine rastlamış
başka başka aşklarsınız siz artık
geceyle gündüz gibi birbirine
ayrılmış. o ki rüzgar, bir zaman
senin çölünde kumlar uçurmuş,
o ki gece ve esmer, görmüyor
sahrayı, sesi içinde karışmış.
her ayrılıkta kendine saplanan bir hançer
kendi sabrını deneyen taş,
kendi uykusuzluğunda yatak oldun.
kül koy şimdi yanına korunun
seni kavuran onu da yakmasın.
aşkla besle kendini, gül yetiştir,
sardunya çoğalt.
ki, sen aşktan ve ayrılıktan
başka ne anlıyorsun.*