acını saklama. asla erteleme. acın seni insan yapan bir gerçekliktir. dana gibi böğürerek ağlamaktan utanma. için kanıyorken yüzünün gülmesi , kendini kandırma yolculuğunun ilk yanlış adımı olur. bunun ucu sonra gündüzleri süper makyaj yapıp, imrenilen bir iş kadını olup, geceleri yastığına ve yanlızlığına sarılıp sessizce ağlamaya kadar gider. ayrıldığın, terk ettiğin ya da terk eden adama/ kadına ne hissediyorsan o anda onu da saklama. kızgınsan küfret anasını satayım. kendine kızgınsan ana avrat düz git. özlüyorsan dön diye yalvar. saygı duyuyorsan hala sessizce yaşa acını. davacının aptalı derdini mübaşire anlatırmış. kimseye bıdı bıdı yapma. hayatında, yatağına aldğın, terindeki tuzun tadını, öpüşünün sıcaklığını, kokusunu ezebere bildiğin insanı iyi hatırla. onu inkar etmek kendini inkar etmektir. göğsünde bir madalyon gibi taşı geçmişini. o seni sen yapan kilometre taşlarından biri olacak ilerde çünkü. rüyalarına gelmesine izin ver. onsuzken bile onunla uyumaya devam et. iyi gelir. hayallerinde bile hala onunla sevişiyorsan, siz ayrılmadınız hala. üstadın dediği gibi ayrılık da sevdaya dahil. çünkü ayrılanlar hala sevgili! ama bir başka üstadın dediğine göre de, her aşk bir önceki aşktan yapılır. ve ayrılınmaz aslında hiç bir seferinde..
ama hepsini siktir et sen. çok sevmek nedir biliyor musun dostum;
işin dertli yanı tüm aşkların da tüm ayrılıklar gibi aynı olmasıdır, onca iyi şey vardır, neşeli... ölürsün aşkından ama bir kalp krizi gibi sıkıştırıverir anlık ayrılık. ölmezsin aksi gibi ancak her hatırladığında sırtından kaynar sular boşalır ve kalbin sıkışır yeniden.
fazla farazi bir açıklama oldu azıcık da bilim katayım; bundan iki sene kadardı yanılmıyorsam; bir bilim kadını aşık insanlarla, deli insanların mr larını çekti, sonuç oldukça şaşırtıcıydı çünkü bir aşığın beyni bir delinin beyni gibi çalışıyordu.
atilla ilhan'ın kaleminden ve zuhal olcay'ın muazzam duru sesinden dinlenesi bir parça. özellikle ayrıldığı kişiye bok atan ergenlerin dinlemesi ve örnek alması gerekir. çünkü ayrılık da sevdaya dahil.
uzun zaman baslayan her seyin daima devam edecegine inandim.
basladiysa bitmesi imkansizdi sanki.
her ne kadar kulaga hos gelse de, nasil ayrilanlar hala sevgili?
siirde insani etkileyen gercek hayatta bazen ne kadar anlamsiz gelebiliyor.
ama iste yazarken bile insan inanmadiklarini yazmiyor mu?
ögrenme firsati olsaydi cok isterdim bilmeyi.
icinde hayatinda artik olmayan birine olan sonsuz zannedilen
sevgiden ötürü mü yazilmis bu satirlar?
"ikimiz sanmıştık ki tek kişilik bir yalnızlığa bile rahatça sığarız",
nasil bir yalnizliktir o mesela?
Sanmıştık ki ikimiz yeryüzünde ancak birbirimiz için varız
ikimiz sanmıştık ki tek kişilik bir yalnızlığa bile rahatça sığarız
Hiç yanılmamışız her an düşüp düşüp kristal bir bardak gibi
Tuz parça kırılsak da hala içimizde o yanardağ ağzı
Hala kıpkızıl gülümseyen sanki ateşten bir tebessüm zehir zemberek AŞKIMIZ..