ilişkinin getirdiği bütün mutlulukların toplamından daha fazla üzüntü verir. ilişkiye başladığından daha düşük noktada tamamlarsın işi. neredeyse her ilişki ayrılmayla biter. mutlu sona ulaşabilmek için bu kadar çaba. mutlu son da gerçekten o kadar mutlu mudur bilinmez. yalnızlık hepsinden iyidir.
bazen bilirsiniz o günün çok yakın olduğunu. "o gün gelecek ve biz bunu kaldıramayacağız" diye düşünürsünüz, bilirsiniz, kendinizi de, onu da, yaşanılanlar sonucu gelinen durumda o olayı atlatamayacağınızı da. geri sayımdasınızdır. siz hiç istemeseniz de adeta planlıdır ayrılık. bunu dile de getirirsiniz, son günleri/anları doya doya yaşamak istersiniz, hiç bir zaman kendisine doyulmayacağını bilerek, ama bir o kadar da mutsuzsunuzdur ve bunu yansıtırsınız sık sık... ancak yine de içinizde bir kuş, umut etmeye devam eder. belki biraz çabayla, azıcık özenle atlatılabileceğini düşünürsünüz. o gün gelir, karşı taraftan beklediğiniz çabanın, tam aksine ayrılma yolunda bir çaba olduğunu farkedersiniz, sonucunu bile bile her şeyi beklediğinizden çok daha zor hale getirdiğini görürsünüz. acıyla yıkılırsınız. hayal kırıklıkları yüreğinize batar, kanatır. kanlar gözlerinizden göz yaşı olarak boşalır. umutlarınızdır giden, geleceğe dair inançlarınızdır, onun sizi gerçekten çok sevmiş olduğuna, aşkın üstünde hiç bir şey olmadığına, her şeyin düzelebileceğine dair güveninizdir. pişmanlıktır tüm bunların yerine gelen. daha önceki belirtilerde, sizi ve ilişkinizi o hale getiren tartışmalarda ayrılmak yerine affetmiş olmanıza duyulan bir pişmanlıktır. yakar, kahreder. bir yandan "keşke"lere boğar sizi, diğer yandan "iyi ki"lere... kolay bir süreç beklemiyordur sizi, zor günler-geceler dönemidir. siniriniz geçtikçe özlem baskın gelecektir, kendinizi kontrol etmeniz güçleşecektir. ama aynı zamanda gün geçtikçe mantığınız daha da belirginleşecek, kalbinize daha iyi söz geçirebileceksinizdir. çok ama çok büyüyecek, çok daha fazla olgunlaşacaksınızdır...
açılmış sarmaşık gülleri
kokularıyla baygın
en görkemli saatinde yıldız alacasının
gizli bir yılan gibi yuvalanmış
içimde keder
uzak bir telefonda ağlayan
yağmurlu genç kadın
rüzgâr
uzak karanlıklara sürmüş yıldızları
mor kıvılcımlar geçiyor
dağınık yalnızlığımdan
onu çok arıyorum onu çok arıyorum
heryerinde vücudumun
ağır yanık sızıları
bir yerlere yıldırım düşüyorum
ayrılığımızı hissettiğim an
demirler eriyor hırsımdan
ay ışığına batmış
karabiber ağaçları
gümüş tozu
gecenin ırmağında yüzüyor zambaklar
yaseminler unutulmuş
tedirgin gülümser
çünkü ayrılmanın da vahşi bir tadı var
çünkü ayrılık da sevdâya dahil
çünkü ayrılanlar hâlâ sevgili
hiç bir anı tek başına yaşayamazlar
her an ötekisiyle birlikte
herşey onunla ilgili
telaşlı karanlıkta yumuşak yarasalar
gittikçe genişleyen
yakılmış ot kokusu
yıldızlar inanılmayacak bir irilikte
yansımalar tutmuş bütün sâhili
çünkü ayrılmanın da vahşi bir tadı var
öyle vahşi bir tad ki dayanılır gibi değil
çünkü ayrılık da sevdâya dahil
çünkü ayrılanlar hâlâ sevgili
yalnızlık
hızla alçalan bulutlar
karanlık bir ağırlık
hava ağır toprak ağır yaprak ağır
su tozları yağıyor üstümüze
özgürlüğümüz yoksa yalnızlığımız mıdır
eflatuna çalar puslu lacivert
bir sis kuşattı ormanı
karanlık çöktü denize
yalnızlık
çakmak taşı gibi sert
elmas gibi keskin
ne yanına dönsen bir yerin kesilir
fena kan kaybedersin
kapını bir çalan olmadı mı hele
elini bir tutan
bilekleri bembeyaz kuğu boynu
parmakları uzun ve ince
sımsıcak bakışları suç ortağı
kaçamak gülüşleri gizlice
yalnızların en büyük sorunu
tek başına özgürlük ne işe yarayacak
bir türlü çözemedikleri bu
ölü bir gezegenin
soğuk tenhalığına
benzemesin diye
özgürlük mutlaka paylaşılacak
suç ortağı bir sevgiliyle
sanmıştık ki ikimiz
yeryüzünde ancak
birbirimiz için varız
ikimiz sanmıştık ki
tek kişilik bir yalnızlığa bile
rahatça sığarız
hiç yanılmamışız
her an düşüp düşüp
kristal bir bardak gibi
tuz parça kırılsak da
hâlâ içimizde o yanardağ ağzı
hâlâ kıpkızıl gülümseyen
-sanki ateşten bir tebessüm-
zehir zemberek aşkımız
bir erkek ayrılınca kadınlar kadar üzülmez üzülmemelidir zaten
üzülüyorsa da onda problem vardır.
çok üzülen erkek zaten daha en başında kaybetmiştir.
erkek güçlü olan taraftır
o yüzden erkek yalvarmamalıdır da.
Giden mi, kalan mı, olmak acıdır, acıtır?
3 yıllık ilişkinin ardından geçen zamana rağmen benim için bu kelimenin anlamı, hissettirdikleri, pek değişmemiş. Geçmişe baktığımda ayrılık öncesi dönemde sevgiliyle hep bir soğukluk, kavgalarla dolu bir dönem, huzursuzluk yaşanmış. Ama bu defa, 4 aydır çok mutlu olduğumu sanarken, hiç kavga etmediğimize sevinirken, "nasıl gidiyor?" diye soranlara "iyi gidiyor, birbirimizi seviyoruz" şeklinde cevap verirken bir sabah aslında bütün bunların koca bir yalandan ibaret olduğunu anlamak, bütün ayrılıklardan, bütün acılardan daha sert geldi. çok aldatılmış hissettim kendimi, başkasıyla aldatılmam değildi umrumda olan, benim kendi kendimi aldatılmış olmamdı. "telefonu önce kim kapatacak?" diye inatlaştığım , sinemaya gittiğim, keyifle sohbet ettiğim, bir akşam topluca dışarı çıkıldığında beni yanından ayırmak istemeyen kişinin aslında mutlu olmadığını, gözünün hep dışarda olduğunu, bu ilişkiyi taşıyacak olgunluğa hiçbir zaman sahip olamadığını söylemesi bu yaşıma kadar bana inen en ağır tokattı belki de. Kolunda evleneceğim kadına vereceğimi söylediğim ilk maaşımla aldığım kol saati, yatağımda duran ayıcıklı pembe yastığı, bütün yakınlarımın ne zaman istemeye gidiyoruz sorularının verdiği acı yutkunma duygusu.. Böyle bir ayrılığı asla ama asla öngöremez bir haldeyken bir anda geldi ayrılık.
şimdi o benimle birlikte çekildiği ama bensiz mutlu fotoğraflarıyla sanal alemlerde birilerine kendisini gösterirken, anılarımızı, yaşadıklarımızı dahi hiçe sayarken, artık üzülmüyorum, şaşıramıyorum bile. sadece kızgınım, en çok da kendime kızgınım, bütün herşeyin farkında olmama rağmen devam edecek kadar sevdiğim için, asla mantıklı olamadığım için, yavaş yavaş kendime olan saygımı bile yitirdiğim için. Mantığımın inkar ettiklerine duygularımla pranga vurduğum için kızgınım kendime.
Bundan sonra yazacak bir satırım, söyleyecek bir kelimem yok. söz bitti bende. bunlar da son satırlar bu mevzunun üzerine; eskiden beklerdim, hep kafamda "keşke"ler olurdu, kendimi sorgulardım sonuna kadar. "Acaba yanlış mı düşünüyorum" hep bir polyanna bakışı getirirdim acı bütün gerçeklere inat edercesine. bunların hepsi benim için geride kaldı, neyin ne olduğunu çok iyi biliyorum bu sefer, en ağırıymış "ayrılık" insanı uyandıran demek ki. çok az insan kendisine yapılanlara rağmen bir insanı böyle bir aşkla sevebilir, her gidişinde ardından aynı gözyaşlarını dökebilir, tüm yaptıklarına rağmen ardından hala o mutlu olsun diyebilir ama artık ne bu ilişkinin özel, vazgeçilmez olduğunu, ne de bu sevginin olağanüstülüğünü hissediyorum. Ben sana değil aşkıma sahip çıktım, sana değil sana olan sevgime saygı duydum şimdi sana veda ediyorum ama içimdeki sevdaya olan saygım ölene dek benimle olacak. Senle de hep birlikte olacağız, ne yaşanırsa yaşansın asla ayrılmayacağız, hep bir şekilde birbirimizin hayatında en önemli kişiler olacağız sanırdım. ben elimden geleni yaptım, ama hayatta her şey karşılıklı, ve bundan sonra da beni çok seveni, bana gerçekten değer vereni tercih edeceğim, birini sevip ardından izlemeyi değil.
bir kelime okunuşunun basitliğinden çok uzak olandır, ''ayrılmak''.
kimi zaman alışılamayandır, alışılmak zorunda olmasına rağmen.
ve her zaman elbet, acıtır, çok, acıtır.