ayrilik kalbine inmis olmali

entry27 galeri0
    27.
  1. yüzüne şarkılar çarpar..ağlarsın..sen artık buralarda duramazsın..
    (bkz: birazdan kudurur deniz)
    2 ...
  2. 26.
  3. --spoiler--
    nolur sormasinlar bana.
    nolur soyletmesinler derdimi.
    saklarim ben onu kendime.
    yerim kendi kendimi.
    akiyorsa yaslar gozumden,
    dinmiyorsa bir turlu gece gunduz,
    karardiysa butun dunya,
    vardir elbet bir sebebi...
    kac yil gecti aradan ayri ayri,
    bitsin artik bu hasret bulasalim gayri...
    benim butun derdim ozlem.
    biliyorum kavusur boyle seven.
    biz bir elmanin iki yarisiyiz,
    o en cok sevdigim ve ben.
    --spoiler--
    3 ...
  4. 25.
  5. gidersen yıkılır bu kent..
    kuşlar da gider..
    0 ...
  6. 24.
  7. 23.
  8. --spoiler--
    Bağlanmayacaksın bir şeye, öyle körü körüne.
    "O olmazsa yaşayamam." demeyeceksin.
    Demeyeceksin işte. Yaşarsın çünkü.
    Öyle beylik laflar etmeye gerek yok ki.

    Çok sevmeyeceksin mesela.
    O daha az severse kırılırsın.
    Ve zaten genellikle o daha az sever seni,
    Senin o'nu sevdiğinden.
    Çok sevmezsen, çok acımazsın.

    Çok sahiplenmeyince, çok ait de olmazsın hem.
    Çalıştığın binayı, masanı, telefonunu,
    kartvizitini...

    Hatta elini ayağını bile çok sahiplenmeyeceksin.
    Senin değillermiş gibi davranacaksın.
    Hem hiçbir şeyin olmazsa, kaybetmekten de korkmazsın.
    Onlarsız da yaşayabilirmişsin gibi davranacaksın.

    Çok eşyan olmayacak mesela evinde.
    Paldır küldür yürüyebileceksin.
    ille de bir şeyleri sahipleneceksen,
    Çatıların gökyüzüyle birleştiği yerleri sahipleneceksin.
    Gökyüzünü sahipleneceksin, güneşi, ayı, yıldızları...
    Mesela kuzey yıldızı, senin yıldızın olacak.
    "O benim." diyeceksin.
    Mutlaka sana ait olmasını istiyorsan bir Şeylerin...

    Mesela gökkuşağı senin olacak.
    ille de bir şeye ait olacaksan, renklere ait
    olacaksın.

    Mesela
    turuncuya, yada pembeye..
    Ya da cennete ait olacaksın.

    Çok sahiplenmeden, Çok ait olmadan yaşayacaksın.
    Hem her an avuçlarından kayıp gidecekmiş gibi,
    Hem de hep senin kalacakmış gibi hayat.
    ilişik yaşayacaksın.
    Ucundan tutarak...
    --spoiler--

    (bkz: can yücel)
    1 ...
  9. 22.
  10. haksiz yere terkedilmiş olan kişinin terk eden kişinin ayvayi yemesinden sonra sitemle söylemiş oldugu sözdür.
    bir benzeri için;

    (bkz: sana kırmızı cok yakisiyor)
    2 ...
  11. 21.
  12. Bir insani unutmak, bir insandan vazgeçmek, bir insani hayatindan sonsuza kadar çikartmak zorunda kaldin mi hiç? Hani ölmüs gibi, hani uzatsan da elini tutamayacagini bilmek gibi, her an kapindan içeri gülümseyerek girecegini bekleyip ama aslinda hiç gelemeyecegini de bilmen gibi. Ne zor sey degil mi ölmedigini bilmek, ama ölmüs gibi ulasilmaz olmasi artik o insanin sana, ne kadar katlanilmaz bir gerçek degil mi sen hala bu kadar sevgili iken? Özlemek, bu kadar özlemek, etini kemigini yakarcasina özlemek... çok kötü degil mi? Bu kadar özleyip onu görememek, ona dokunamamak, onu isitememek, artik sonunun 'Pi' hali degil mi? Biliyorsun degil mi? Ne kadar umutsuz bir arayistir o, kalabalik caddede geçen binlerce yüze bakmak belki bir kez daha görebilmek için o yüzü, belki biraz önce geçti bu kaldirimdan diye düsünmek, belki su an arkamda yürüyen insanlarin içinde bir yerde demek, belki su an üzerimdedir gözleri diye paranoyalar yasamak ne zordur degil mi? Ne kadar eritir insani farketmeden. Sende biliyorsun degil mi bunlari.? Bir sinema koltugunda sende iki kisi gibi oturdun mu hiç? Hiç iki kisi gibi zevk aldin mi bir konserden yalniz basina. Güzel bir kafe kesfettiginde, güzel bir film seyrettiginde, güzel bir sarki dinlediginde güzellikleri oraninda eksik kaldiklarini hissettin mi paylasamadigin için onunla. Bir barin kalabaliginda hiç yarim vücudunla sallandin mi ortada? Hiç iki kisilik beyninle yarim insan olabildin mi? Baktiginda aynana sadece yüzünün bir yarisini gördügün oldu mu hiç? Sana hayatindaki en büyük yoksunlugu yasatandan nefret edemedigin zamanlar oldu mu hiç? Gözünün içine baka baka kolunu bacagini kesen bir insanin yüzüne sevgi dolu bir gülümseme ile bakabildigin zamanlar oldu mu hiç? Hayatta inandigin bütün degerlerini altüst eden birisine ask siirleri yazabildin mi? Onu içinde korumanin seni yok etmek oldugu zamanlara feda oldun mu hiç? içinde aglayan çocuga umut sarkilari söyleyemedigin, özlemini, susuzlugunu, açligini gideremedigin zamanlar oldu mu hiç? Kanayan yarasini gördügün ama merhem olamadigin zamanlar. Gücünün, hani o tanrisal gücünün bir çocugun aglamasini susturamayacak kadar oldugunu gördügün zamanlar oldu mu hiç? Hiiiiiiiç.... Hiiç... hiç... bir hiç
    1 ...
  13. 20.
  14. 19.
  15. sevgili, seninle ben pergel gibiyiz:
    iki başımız var, bir tek bedenimiz.
    ne kadar dönersem döneyim çevrende:
    er geç baş başa verecek değil miyiz?
    (bkz: ömer hayyam)
    1 ...
  16. 18.
  17. --spoiler--
    Canın sıkılır, daralırsın. Sevgili, ciğeri 5 para etmez bir oğlancığa kaçmıştır seni bırakıp. Madam eleni çok uzaklardadır artık, beyoğlu yalnız ve anlamsızdır. Niyetçi tavşanlar daha mahsundur o akşam. Güneş tüm sıcaklığıyla kavurur istanbul'u, gözleri serbest bıraksan günde zilyon defa dolup boşalacaklardır. Göbek çıkar,sakallar uzar, kendinden nefret edersin. yakışıklıdır ha oğlancık da. işsiz güçsüzün tekidir ama. Atmıştır abasını sevgilinin, pardon eski sevgilinin evine yaşamaktadır.

    işte bir akşam tüm bu duygular arasında, 2. paket cigaranın bitiminde gözler dolu dolu dinlenen bi şarkıdır bu. Şarkı değildir belki o zamanda, bir duruştur tüm aşağılık pazarlıklara, hayata karşı..

    Son sigara yakılır, kan oturmuş gözler son bir defa daha bakar saate. Öğrenci evinin yalnızlığı beyoğlu akşamı kokar o an. Göz gezdirilir son defa, klozetin üzerinde bitmiş şampuan şişeleri, kapıda asılı annenin gelinlik havlusu -yaban ele okumaya giden oğula verilen en değerli hediyedir- , yerde hamam böcekleri, ayna ortadan kırık tam bir senedir, doğru ya onu bile "o" kırmıştı.. Televizyon bangır bangır açık, yusuf söylüyor. Yusuf gibi sabırla, erdemle söylüyor. Söyledikçe bilekler ısınıyor, sıcaklık dirseklere kadar iniyor. Zihin, yarım metre uzağına bomba düşmüş asker kulağı kadar sağır. Ayağa kalmak istiyorum, oldugum yere oturuyorum tekrar.

    Bir an kendimi en neşeli bahçelerinde sanıyorum çocuklugumun. Fadile abla? hüseyin amca? Sizler misiniz? Beni mi bekliyordunuz onca zamandır? inanın çok özledim sizleri biliyor musunuz? En çok da o hiç kıyamadığınız erik ağacınıza tırmanmayı.. O kadar yorgunum ki.. Beni kollar mısınız orada? yanıbaşınızda? O kadar korkağım ve ezildim ki buna ihtiyacım var. Kaybolmayın bir yere, geliyorum.

    Tamam mı?
    --spoiler--

    sevgili john doe' nın bir entryisidir. bu başlığa çok uygun düştüğü için kopyalayıverdim.
    1 ...
  18. 17.
  19. her ayrılıkta bir kere daha vurulur bu adam..
    her başlangıçta..
    öpüşür yine ayrılığın arsız dudaklarıyla..
    2 ...
  20. 16.
  21. en güzel rüyamdın diyorsun..
    hayra yoramadım ben..
    farklı düşlere uyandığımız sabahları..
    penceremden sızıyorsa şimdi rüzgar..
    ve üşüyorsa ruhum..
    ve koynum arıyorsa çenenin küçüklüğünü..
    benim rüyam yeni başlıyor demek ki..
    hayra yoran da bulunur..
    tabir eden de..
    ben de bulurum seni başka bir rüyada..
    sen de üşürsün yalnızlığında..
    2 ...
  22. 15.
  23. gülkurusu diye bir renk var mı bilmem...
    ama olmalı..
    o dudaklardan sonra...
    titremek bir duygu mu emin değilim ama...
    bence olmalı...
    özlemek bir hastalık olmayabilir..
    ama öyleyse eğer..
    bir an önce bulunmalı çaresi..
    ve ayrılık bir ölümse...
    kopmalı bir an önce kıyamet...
    2 ...
  24. 14.
  25. ne yalan söyleyim..
    yüzünü çoktan unuttum..
    adını bazen anımsıyorum, bazen de karıştırıyorum başka adlarla..
    aradan ne kadar zaman geçti bilmiyorum..
    ne kadar zaman benimdin..
    ve neleri yaşamış, neleri tüketmiştik..
    hatırlamıyorum..
    ama garip bir şey aşk işte..
    şimdi kiminle sevişirsem sevişeyim..
    kimi sararsam sarayım..
    ve kim sokulursa sokulsun küçük ayaklarıyla sıcaklığıma..
    nerem eksik, ne yarım,
    anlayabiliyorum...
    seni hatırlamıyorum belki ama...
    ve lütfen kızma bana..
    hala çok seviyorum.....
    2 ...
  26. 13.
  27. bütün randevularımız rıhtımdaydı..
    ve gözyaşlarımız denize doğruydu...
    gülüşümüzü sektirirdik dalgalarda..
    yarışırdı bakışlarımız gözbebeklerimizde..
    deniz minarelerinde ezanlar bizi çağırırdı..
    ve yaralarımızı yosunlarla sarardık..
    bir balık oynaşırdı ayaklarımızın arasında...
    ve tenin yakamozları andırırdı..
    hırçındın..
    deniz kadar engin..
    ve tuzluydu terin..
    fenerin balkonuna teyzenden çaldığın saksılardan..
    bahçeler yapmıştık..
    ve ayrılıkta boğulmadan önce..
    denizin durgunluğuna aldanmıştık..
    .................................
    aradan yedi kış geçmiş...
    ben şimdi aynı sahilde üşüyorum..
    çiçeklerimiz kurumuş, ezanlarımız susmuş..
    fenerimiz karanlık...
    denize baktıkça içimde birşeyler kabarıyor..
    sanki bir dalga vuruyor sensizliğin kıyısına..
    ve bir çocuk..
    kumdan bir kale yapıyor..
    çıplak ayaklarını öptüğüm sahile..
    ...................................
    ben ki denize sevdalıyım..
    senden ötürü..
    sen ki yoksun şimdi..
    deniz
    huysuz..
    ben
    mutsuz..
    ufukta ne kara var..
    ne de yakamoz....
    2 ...
  28. 12.
  29. kiraz mevsimiydi..
    kulağına çifter küpeler yapıyordun en kırmızısından..
    dudağının ucundaki hınzır gülüş, kedilere bile çapkınlık bulaştırıyordu..
    güneş kovalıyorduk arka bahçede...
    sonra kerevetin altında buluştu dudaklarımız..
    kediler kıskanıp tırmaladı aşkımızı..

    aradan onüç yıl geçmiş..
    hala duruyor o tırmık izleri yüreğimde..
    hınzır gülüşün...aklımda..
    küpelerin.. sandıklarda
    2 ...
  30. 11.
  31. yangın yerine döndüyse şimdi yürek..
    sebebi alnımda çakılı durur..
    yaralarımsa seni bana getiren..
    bu adam en çok yeni yaralarından vurulur..
    2 ...
  32. 10.
  33. + ayrılık kalbine inmiş olmalı. *
    - hıı. oradan karaciğere, ondan sonra da g.tüme inecek. o safhada da tuvalete gittim mi tamamdır.
    0 ...
  34. 9.
  35. seni kimler aldı.. kimler öpüyor seni..
    1 ...
  36. 8.
  37. TERKETMENiN HAZZINI..
    YAŞATMANIN ERDEMiNE DEĞiŞTiN..
    ÖLDÜRÜP DE GiDERKEN BENi BiŞEYi UNUTTUN SEVGiLiM..
    BÜTÜN KATiLLER CiNAYET YERiNE GERi DÖNERLER...
    KANIMLA, YARAMLA, CESEDiMLE SENi BEKLiYORUM..
    GEL DE BERABER KAZALIM AŞKIMIZIN MEZARINI..
    2 ...
  38. 7.
  39. seni ilk gördüğümde..
    parktaki bankta kabak çekirdeği çıtlatıyordun..

    son gördüğümdeyse en doğrusu bu , seni özleyeceğim diyordun..
    şimdi o banktayım ben..
    yerlerde dudaklarının değdiği kabuklar arıyorum..
    4 ...
  40. 6.
  41. ölü bir yılan gibi yatıyordu aramızda
    yorgun, kirli ve umutsuz geçmişim
    oysa bilmediğin bir şey vardı sevgilim
    ben sende bütün aşklarımı temize çektim.

    imrendiğin, öfkelendiğin
    kızdığın, ya da kıskandığın diyelim
    yani yaşamışlık sandığın
    geçmişim
    dile dökülmeyenin tenhalığında
    kaçırılan bakışlarda
    gündeliğin başıboş ayrıntılarında
    zaman zaman geri tepip duruyordu.
    ve elbet üzerinde durulmuyordu.
    sense kendini hala hayatımdaki herhangi biri sanıyordun,
    biraz daha fazla sevdiğim,
    biraz daha önem verdiğim.

    başlangıçta dogruydu belki.
    sıradan bir serüven,
    rastgele bir ilişki gibi başlayıp,
    gün günden hayatıma yayılan,
    varlığımı ele geçiren,
    büyüyüp kök salan bir aşka bedellendin.
    ve hala bilmiyordun sevgilim
    ben sende bütün aşklarımı temize çektim
    anladığındaysa yapacak tek şey kalmıştı sana
    bütün kazananlar gibi
    terk ettin

    yaz başıydı gittiğinde,
    ardından,
    senin için üç lirik parça yazmaya karar vermistim.
    kimsesiz bir yazdı.
    yoktun.
    kimsesizdim.
    çıkılmış bir yolun ilk durağında
    bir mevsim
    bekledim durdum.
    çünkü ben aşkın bütün çağlarından geliyordum.

    sanırım lirik sözcüğü en çok yüzüne yakışıyordu
    yüzündeki küskün kedere,
    gür kirpiklerinin altından kısık lambalar gibi ışıyan gözlerine
    çerçevesine sığmayan
    munis, sokulgan, hüzünlü resimlerine
    lirik sozcüğü en çok yüzüne yakışıyordu
    yaz başıydı gittiğinde.
    sersemletici bir rüzgar gibi geçmişti mayıs.
    seni bir şiire düşündükçe
    kanat gibi, tüy gibi,
    dokunmak gibi uçucu ve yumuşak şeyler geliyordu aklıma.
    önceki şiirlerimde hiç kullanmadığım bu sözcük
    usulca düşüyordu bir kağıt aklığına,
    belki de ilk kez giriyordu yazdıklarıma, hayatıma.

    yaz başıydı gittiğinde.
    bir aşkın ilk günleriydi daha.
    aşk mıydı, değil miydi?
    bunu o günler kim bilebilirdi?
    "eylül'de aynı yerde ve aynı insan olmamı isteyen"
    notunu buldum kapımda.
    altına saat:16.00 diye yazmıştın,
    ve 16.04'tü onu bulduğumda.

    daha o gün anlamalıydım bu ilişkinin yazgısını
    takvim tutmazlığını
    aramızda bir düşman gibi duran
    zaman'ı
    daha o gün anlamalıydım
    benim sana erken
    senin bana geç kaldığını

    gittin.
    koca bir yaz girdi aramıza.
    yaz ve getirdikleri.
    döndüğünde eksik,
    noksan bir şeyler başlamıştı.
    sanki yaz, birbirimizi
    görmediğimiz o üç ay,
    alıp götürmüştü bir şeyleri hayatımızdan,
    olmamıştı, eksik kalmıştı.

    kırılmış bir şeyi onarır gibi başladık yarım kalmış arkadaşlığımıza.
    adımlarımız tutuk,
    yüreğimiz çekingen,
    körler gibi tutunuyor,
    dilsizler gibi bakışıyorduk.
    sanki ufacık bir şey olsa birbirimizden kaçacaktık.

    fotoromansız, trüksüz, hilesiz, klişesiz bir beraberlikti bizimki. zamanla
    gözlerimiz açıldı,
    dilimiz çözüldü
    güvenle ilerledik birbirimize.
    gittin.
    şimdi bir mevsim değil, koca bir hayat girdi aramıza.
    biliyorum
    ne sen dönebilirsin artık,
    ne de ben kapıyı açabilirim sana.

    şimdi biz neyiz biliyor musun?
    akıp giden zamana göz kırpan yorgun yıldızlar gibiyiz.
    birbirine uzanamayan
    boşlukta iki yalnız yıldız gibi
    acı çekiyor ve kendimize gömülüyoruz
    bir zaman sonra
    batık bir aşktan geriye kalan iki enkaz olacağız yalnızca
    kendi denizlerimizde sessiz sedasız boğulacağız
    ne kalacak bizden?
    bir mektup, bir kart, birkaç satır ve benim su kırık dökük şiirim
    sessizce alacak yerini nesnelerin dünyasında
    ne kalacak geriye savrulmuş günlerimizden
    bizden diyorum, ikimizden
    ne kalacak?

    şimdi biz neyiz biliyor musun?
    yıkıntılar arasında yakınlarını arayan öksüz savaş çocukları gibiyiz. umut
    ve korkunun
    hiçbir anlam taşımadığı bir dünyada
    bir şey bulduğunda neyi, ne yapacağını
    bilmeyen
    çocuklar gibi
    ve elbet biz de bu aşkta büyüyecek
    her şeyi bir başka aşka erteleyeceğiz

    kış başlıyor sevgilim
    hoşnutsuzluğumun kışı başlıyor
    bir yaz daha geçti hiçbir şey anlamadan
    oysa yapacak ne çok şey vardı
    ve ne kadar az zaman
    kış başlıyor sevgilim
    iyi bak kendine
    gözlerindeki usul şefkati
    teslim etme kimseye, hiçbir şeye
    upuzun bir kış başlıyor sevgilim
    ayrılığımızın kışı başlıyor
    giriyoruz kara ve soğuk bir mevsime.

    kitaplara sarılmak, dostlarla konuşmak,
    yazıya oturup
    sonu gelmeyen cümleler kurmak,
    camdan dışarı bakıp puslu şarkılar mırıldanmak...
    böyle zamanlarda her şey birbirinin yerini alır
    çünkü her şey bir o kadar anlamsızdır
    içimizdeki ıssızlığı dolduramaz hiçbir oyun
    para etmez kendimizi avutmak için bulduğumuz numaralar
    bir aşkı yaşatan ayrıntıları nereye saklayacağınızı bilemezsiniz
    çıplak bir yara gibi sızlar paylaştığınız anlar,
    eşyalar gözünüzün önünde durur
    birlikte yarattığınız alışkanlıklar
    korkarsınız sözcüklerden, sessizlikten de; bakamazsınız aynalara,
    cağrışımlarla ödeşemezsiniz

    dışarda hayat düşmandır size
    içeride odalara sığamazken siz, kendiniz
    bir ayrılığın ilk günleridir daha
    her şey asılı kalmıştır bitkisel bir yalnızlıkta

    gün boyu hiçbir şey yapmadan oturup
    kulak verdiğiniz saat tiktakları
    kaplar tekin olmayan göğünüzü
    geçici bir dinginlik, düzmece bir erinç
    suyu boşalmış bir havuz, fişten çekilmiş bir alet kadar tehlikesiz
    bakınıp dururken duvarlara

    boş bir çuval gibi, çalmayan bir org gibi, plastik bir çiçek, unutulmuş bir oyuncak,
    eski bir çerçeve gibi, hani, unutsam eşyanın gürültüsünü, nesnelerin dünyasinda
    kendime bir yer bulsam, dediğimiz zamanlar gibi
    kendimizin içinden
    yeni bir kendimiz çıkarmaya zorlandığımız anlar gibi
    yeni bir iklime, yeni bir kente,
    bir tutkunluk haline, bir trafik kazasına,
    başımıza gelmiş bir felakete, işkenceye çekilmeye,
    ameliyata alınmaya kendimizi hazırlar gibi

    yani dayanmak ve katlanmak için silkelerken bütün benliğimizi
    ama öyle sessiz baktığımız duvarlar gibi olmaya çalışırken,
    ve kazanmış görünürken derinliğimizi
    ne zaman ki, yeniden canlanır bağışlamasız belleğimizde
    bir an'ın, yalnızca bir an'ın bütün bir hayatı kapladıgı anlar
    o tiktaklar kadar önemsiz kalır şimdi
    hayatımıza verdiğimiz bütün anlamlar

    denemeseniz de, bilirsiniz
    hiç yakın olmamışsınızdir intihara bu kadar

    bana zamandan söz ediyorlar
    gelip size zamandan söz ederler
    yaraları nasıl sardığından,
    ya da her şeye nasıl iyi geldiğinden.
    zamanla ilgili
    bütün atasözleri gündeme gelir yeniden.
    hepsini bilirsiniz zaten,
    bir işe yaramadığını bildiğiniz gibi.
    dahası onalar da bilirler.
    ama yine de güç verir bazı sözler, sözcükler,
    öyle düşünürler.
    bittiğine kendini inandirmak,
    ayrılığın gerçeğine katlanmak,
    sırtınızdaki hançeri çıkartmak,
    yüreğinizin unuttuğunuz yerleriyle yeniden karşılaşmak
    kolay değildir elbet.
    kolay değildir
    bunlarla baş etmek, uğruna içinizi öldürmek.
    zaman alır.
    zaman,
    alır sizden bunların yükünü
    o boşluk dolar elbet,
    yaralar kabuk bağlar,
    sızılar diner, acılar dibe çöker.
    hayatta sevinilecek şeyler yeniden fark edilir.
    bir yerlerden bulunup yeni mutluluklar edinilir.
    o boşluk doldu sanırsınız
    oysa o boşluğu dolduran eksilmenizdir

    gün gelir bir gün
    başka bir mevsim, başka bir takvim, başka bir ilişkide
    o eski ağrı
    ansızın geri teper.
    dilerim geri teper.
    yoksa gerçekten
    bitmişsinizdir.

    zamanla yerleşir yaşadıkların,
    yeniden konumlanır, çoğalır anlamları,
    önemi kavranır.
    bir zamanlar anlamadan yaşadığın şey,
    çok sonra değerini kazanır.
    yokluğu derin
    ve sürekli bir sızı halini alır.
    oysa yapacak hiçbir şey kalmamıştır artık
    mutluluk geçip gitmiştir yanınızdan
    her şeye iyi gelen zaman sizi kanatır.......
    2 ...
  42. 5.
  43. 4.
  44. 3.
  45. abdala malüm olur sözünün akrabası olan söz.
    0 ...
© 2025 uludağ sözlük