lanet gibidir, hep melankolik gezersin. siirler yazarsin.
anetkalara, jessicalara, agathalara...
keski hic tanimasaydim demekle gecer, hic sevmeseydim.
insanlarla konusmaya, tanismaya korkarsin. her dostluk, her sevgili, her ask hep uzuntu.
canından kopan parçayı toparlamak adına bocalarken, binlerce kez daha parçalandığını hissettiğin andır. ikiye bölünmek, soluğunu çevirememek, algın düşmek.. bunlar bitişle gelen ayrılık etkileridir..
onu sevgiliniz olarak son kez gördüğünüzü bilseydiniz ne yapardınız? daha sıkı tutar mıydınız ellerini? daha derin bakarmıydınız gözlerine? daha sıkı sararmıydınız bedenini? daha bir içinize çeker miydiniz kokusunu? daha bir yapışır mıydınız dudaklarına?
peki bunların hiçbirini yapamadıktan sonra unutabilmenin daha kolay olmasını dilermiydiniz? boğazınıdaki düğümlerin bir an önce açılmasını, iştahınızım geri gelmesini, düşüncelerinizin başka şeylere yoğunlaşabilmesini istemezmiydiniz?
dönüp maziye baktığınızda gözünüzün önüne yaşanılan en güzel anların değilde en kötü anların gelmesi daha kolaylaştırıcı olmaz mıydı? kimsenin size bu durumda destek veremeyeceğini bilmek, benliğinizi kaplamış hüzünün etkisini dahada arttırmıyor mu?
eğer ortada karşılıklı bir aşk varsa onu uğurlamadan önce gözlerine son defa bakmak istersiniz. fakat bakarsanız ondan asla kopamayacağınızı bilirsiniz. bu yüzden erkeklik gururuna aldırmadan kafayı yana eğip o muhteşem gözleri görmemek için ağlamaktır, ayrılık. ''sadece git'' demek zorunda kalmanın hayat boyu vicdan azabını çekmeyi göze almaktır ayrılık.
ve bu yüzden sonsuza kadar kendinizden nefret etmektir ayrılık...
... sen gözümdeki ışık, dudağımdaki tebessüm, sen içimdeki sevinçsisin. sen hayatıma renk katan, sen yüreğimdeki çarpıntı, sen hayatımdaki neşesin. sen yolumu aydınlatan, sen dert ortağım, sen gönül yoldaşım, sen bir tanesin. kendine iyi bak deme bana. nokta koyma. keşke böyle yaşanmasaydı bazı şeyler, keşke affedebilsen beni, keşke ben de affedebilsem seni.. keşke döndürebilsek zamanı geriye. keşke bugünkü aklımızla yaşasak her şeyi baştan. nafile... ama yine de, gitmesen olmaz mı? bitmesek olmaz mı? sen eksikken, ben nasıl tam olurum? senden kalan boşluğu kimlerle doldururum? savaşsak aramıza giren şeytanla olmaz mı? hani büyük aşklar her türlü engeli aşardı, hani gerçek dostluklar her sınavı geçerdi, hani sevgi eninde sonunda kazanırdı? hani hayatta hiç kirlenmeyecek değerler vardı? hani en büyük zaferler, en kanlı savaşların ardından kazanılırdı? bunların hepsi yalan mı?... sahiden, gitmesen olmaz mı? bitmesek olmaz mı?
peki o zaman... senin istediğin gibi olsun... öyleyse... sen de "kendine iyi bak."
büyük ya da küçük kişisine göre değişen sorunları çözümlemek için buluşmuşsundur sevgilinle, hatalarini bilip pişmanlık duya duya gitmişsindir yanina, aklında sorunları çözüp yeniden eskisi gibi el ele tutuşup ellerin terlemesini arzuluyorsundur, gözlerine yine eskisi gibi bakmasını umut etmişsinir... öyle ya onu sevmiş, ona değer vermiş, onu yüreğinde baş köşeye oturtuşsundur...
sonra buluşursunuz, herhangi bir yer de, bir bankta, sorunları tek tek çözülmesi için söylemişsindir, içinden o sorunların çözülüp sana tekrardan sımsıkı sarımasını beklemektesindir ama gel gör ki böyle olmamaktadır...
siz onun yanında ne kadar çok mutlu olduğunuzu söylersiniz, sorunların halledilebileceğini, çözülmeyecek bir hata yapmadığınızı söylersiniz, anlatırsınız anlşayış beklersiniz...
ama o öyle düşünmemektedir, savaşmak, mücadele etmemek, hissettiği duyguları tekrardan diriltmek onun işine gelmemektedir... söylediği sözler başka, bakışları başkadır... vazgeçmiştir o ve savaşmaktan kaçar her defasında güçlü biri olduğunu söylediği halde...
sonra size düşen içinizde büyüttüğünüz o tarifi imkansız duygu yavaş yavaş yerini acıya çevirmektedir... birşeyler o duyguyu an ve an kesmeye başlar, o buz kesilmiş yüreğinize kan sıcaklığı akmaktadır... acı yüreğinizden tüm vucudunuza saniye saniye yayılmaktadır... sıcaklık da geçtiği her yeri yakmakta... canınız acir, elleriniz uyuşur, dudaklarınız titrer konuşamazsınız...
- böyle hemen vazgeçme, savaş tüm olumsuzluklarla, hissedilen ve yaşananları bir çırpıda atma... biz olmaktan asla vazgeçme...
sonra kalkarsınız, iki yabancı gibi yürümeye başlarsınız, siz tüm imkanlarınızla savaşsanız da o buna tepki vermez, belki onun da canı acır ama "bilmiyorum" dediği şey için donuk kalır... sizi dondurur... siz kelimeleri unutur gözlerine bakarsınız... o bedenen orada ama ruhen bambaşka bir yerdedir...
- hoşçakal...
budur, duyguları öldürür, acı gözlerinizden yaş olarak dışarıya çıkar... artık tüm benliğiniz acı içindedir... acıdır, acıtır acımasızca ve süresiz...
şimdi tüm acılarımı toplayıp cebime yavaş yavaş gidiyorum... ama vazgeçmek yok... tum silahlarım tükenene kadar savaşacağım...
hissettiklerim, yaşadıklarım ve hayallerim bir anlık kızgınlıklara yenilemez... hayata karşı, acıya karşı bıkmadan usanmadan direneceğim...
ya sen?
sen ne yapacaksın?
bir an da çekip gidecek misin?
yaşananlar bu kadar ucuz olamaz, olmamalı...
böyle bir şey ayrılık... acıyı yükleyip sırtına yokuş yukarı yürütür insanı...
--spoiler--
yüreğime basa basa içimden yar gidiyor
ağlama iki gözüm biraz daha dur...
--spoiler--
sikmdirik bir dünya'nın içinde kendini merkez yapan insanların kıçlarına tekme vurulması durumu... göt olmak.. siktir çekilmek.. ya da sövülmek... hepsini bir arada barındıran en aptal şeydir...
kafanı kaldırıma vurup parçalamak gibidir... acımasızca tekmelenmek gibi... paslı bir bıçağın ya da tornavidanın baldırınıza girmesi gibidir... kanınızın size hissettirmeden vucudunuzu terk etmesidir...
yürürken ayağınızın burkulması, diz kapaklarınız boşalması, parmaklarınızı uyuşması gibidir... sıgaranızın en olmadık zamanda bitmesi, ateşin bir anlık parmağınızı yakması ve acısının aylarca sürmesi gibidir...
sizin içinizde yeşerip büyümüş duygunun başkası tarafından düğümlenmesi, bogulması, öldürülmesidir ayrılık... size hiç sormadan size ait olanı alıp gitmektir...
sen bir ölümü seçiyorsun, -ayrılık- dönüşsüz bir yola gidiyorsun, geride bir şey bırakıyorsun -acı mı, keder mi- sonra o her yeri kaplıyor yavaş yavaş. birkaç şarkı dinliyorum senin için, ağlamak istiyorum. kimsesizlik yaşamla ilgili bir şey. "sevmek için neden yanlış insanları seçtik?" diye bir daha hiç sormayacaksın.
bir süredir üzerine düşündüğüm nane. hayatı boyunca mantığıyla hareket etmiş, bunun sonuçlarına katlanmış biri olarak görüyorum ki, akıl-mantık-izan-muhakeme önemsizleşiyor konu ayrılık olunca.
öyle bir bok ki ayrılık, neye üzüleceğinizi, neye sinirleneceğinizi, neye şaşıracağınızı bilmiyorsunuz. mesela, 3 yıldan sonra yeni bitmiş bir ilişkide, "o"nunla ilgili haberleri başkasından almaktan utanıyorsunuz. utanıyor, sinirleniyor, üzülüyor, kıskanıyor, nefret ediyorsunuz. 3 yıl boyunca hayatınızın merkezine oturmuş, bir an olsun aklınızdan çıkmamış, en mahrem sırlarınızı bilmiş, başkalarına karşı hep yanınızda olmuş kişinin bir haberini bir "başka"sından almak o kadar koyuyor ki, kendinize gelemiyorsunuz.
ayrılığınızı kimseye anlatmak istemiyorsunuz. "olur böyle şeyler abi", "doğaldır abi", "kız diil mi işte abi" cevaplarını duymak bile istemiyorsunuz. kız diil işte amına koyyım, herhangi bir kız mı lan o demek istiyorsunuz. "o"nunla yaşadıklarınızın, arkadaşlarınızın gözünde basit bir "bizim arkadaş da şunu yaşamış"a dönüşmesini istemiyorsunuz. hiçbir hali basit olmayan, sıradan olmayan o ilişkinin, birilerinin ağzında sıradan olmasını istemediğiniz için, anlatamıyorsunuz. "o" yanımda olsaydı, senle ne işim olurdu lan diye düşünüp, kimseye yaklaşamıyorsunuz.
bir banka oturmuş sigara içiyor olsam, bir şaka programı da türkiye güzelini ereklerin yanına yollayıp onları kekliyor olsa, o kadın benim yanıma geldiğinde "kusura bakma, şu aralar olmaz" desem, sonra bu görüntüler televizyonda yayınlansa, "o" izlese ve telefona sarılıp, "gel" dese... diye hayaller kurarken yakalıyorsunuz kendinizi. 25 yaşında...
siz tüm bunları yaşarken, sizde kalan şovalesini almaya geleceği günü beklerken -kendinize bile çaktırmadan-, "o" nun, dünyanın çevresinde döndüğü kadının, hala her an sizi izlediğini düşündüğünüz, tek başınıza bulaşık yıkarken bile yakışıklı görünmeye çalıştığınız kadının, ayrılıktan 15 gün sonra yeni birisini bulduğunu öğreniyorsunuz. kıskanıyorsunuz. deli gibi sinirleniyorsunuz. yeni ilişkisine değil, hayatına devam etmesine değil, ama sinirleniyorsunuz. kendinizi bir bok, iz bırakabilecek bir adam zannederken etkinizin 15 gün içinde unutulmasına sinirleniyorsunuz. 3 yıldan sonra, 15 gün içinde unutulabilmeye sinirleniyorsunuz. siz, daha ayrıldığınızın farkına varmadan, "o"nun yeni birilerini bulmasına, yeni birilerine açık olmasına sinirleniyorsunuz.
ayrılık, hiç yapmadığınız bir şeyi yapıp, şovale parçalamaktır. zevk ala ala, kırdığınız her parçasında rahatlaya rahatlaya.