enteresan bir şeydir ancak pek farkına varamadığımız şeydir. sadece görme değil kokular hisler duyuların tamamı. örneğin benim dünyaya geldiğimden beri algıladığım mavi ile senin bildiğin mavi çok büyük ihtimalle farklı. hayatımız boyunca 5 duyumuzla algıladığımız her şey aslında kişiden kişiye farklılıklar gösteriyor.
iki yıldır üzerinde düşündüğüm ve kendimce çok farklı bir boyuta eriştiğim meseledir. sabırlılar için aşağıda güzel bilgiler olabilir, çok saçma da gelebilir.
öncelikle "aynı renkleri farklı görmek"ten kastımı açıklayayım. belki daha önce başka platformlarda onlarca kez yapılmış ancak bir de ben yapayım:
gökyüzü, deniz, facebook... hepsi mavi. elma ve gül-farklı renkleri olsa da- ve de türk bayrağı... hepsi kırmızı. bunları okuduğunuzda aklınızda renkleri kesinlikle canlanmıştır. dediğim şudur ki; sizin aklınızda canlanan renk ile benimki aynı mıdır? "elma ne renk" desem, "gül'ün rengine" yakın diyeceksin. ama bize çocukluğumuzdan beri öğretilen bir kalıp içerisinde cevap vereceksin. senin elma'yı gördüğün renk, benim deniz'i gördüğüm renktir belki, vice versa. umarım problemi anlatabilmişimdir.
şimdi gelelim bu problem için öncelikle aklıma gelen çözüm yoluna:
etrafımızdaki kavramları birbirinden ayırmak için belirli sıfatlar türetmişiz ve türetmeye devam ediyoruz. aynı şey neden renkler için de olmasın? kendileri birer sıfat olmakla birlikte aynı zamanda kavram da. hemen soğuk ve sıcak renkleri düşündüm ve bu yolla çıkışa varacağımı sandım, erken davranmışım. soğuk renk dediğimde genel aglıda mavi akla gelir. sıcak denince de sarı, kırmızı, turuncu gibi renkler. bunlar her insan için hemen hemen aynıdır. işte bu aynılık çözümdür diye düşünmüştüm fakat sıcak ve soğuk kavramının yine nesneleri algılamamızdan oluşturduğumuzu unutmuştum. sıcak renkleri sıcak yapan, ateş'in rengine yakın olmaları değil mi? soğuk renkleri soğuk yapan da yine deniz gibi gök gibi daha soğuk olduğunu düşündüğümüz varlıklar. buradan bir çıkışın olmayacağını düşündüğümde başka bir şey de bulamadım. internette biraz okuyayım başka insanlar ne düşünmüş dedim ve aşağıdakilere ulaştım.
gideceğim ilk yer ekşi'ydi. bilimsel yaklaşmışlar. mavi renk dendiğinde belli bir dalga boyu olduğundan bahsedilmiş, belli bir frekansı olduğundan da. bu çok mantıklı geldi. mavi denen renk ölçüm cihazlarımıza göre aynı olabilirdi her zaman, belli bir tanımı yapılabilirdi ve zaten yapılmıştı. (vikipedi bilgisi ile) mavi'nin frekansı 680-620 THz, kırmızının frekansı ise 480-405 THz. işte bir ayraç kullanabildik. mavi dediğimiz renk her birimiz için 680-620ydi artık. tam "çözüme ulaştım, herkes için renkler aynıdır" diyecektim ki bu sefer de algının gözden çok beyinde olduğunu hatırladım. göze düşen görüntüler beyne iletilmiyorsa renk kavramı da algıda oluşmuyor demektir. evet mavi dediğimiz renk belli bir frekansa sahip olabilir ama ben deniz'i, o frekans aralığında görüyorsam deniz mavidir. sen de aynı frekans aralığına mavi diyorsundur. fakat yine de aynı mı görüyoruz? senin beynin o frekans aralığındaki dalganın gözdeki görüntüsünü, benim elma'yı gördüğüm renkte görüyor olamaz mı? frekanslar aynı fakat beyindeki yorum farklı değil midir? zaten ilk paragrafta bahsettiğim ana sorun da buydu.
bilimsel yapılmış bir tanımlama da tatmin etmedi. bu bilinmezlik içinde gittikçe yalnızlık hissi bastı içimi. evren'in tümünde böyle bir durumun olması bu evrenin bana özel olduğu hissini de doğurdu. tabi iş sadece renk ile kalmadı. buraya kadar bir nebze mantıklı görmüş olabilirsiniz fakat bundan sonra çok uçabilirim. mazur görünüz.
renkleri aynı algılamıyor oluşumuzun da üzerimde yarattığı etki ile diğer duyu organlarında da benzeri bir mantık kurmaya çalıştım. görme, algılayabildiğimiz en net duyu-diğerleri de net ama üzerinde en çok çalışılan, optik vb. konularla en çok yer alan duyumuz- olmasından dolayı renklerde böyle bir ayrım reddedilemiyorsa-benim açımdan, belki çoktan reddedilmiştir de ben bilmiyorumdur- diğer duyulara da bu fikir uygulanabilir gelmişti bana. koku, tat, duyma ve dokunma... evren'den haber alabildiğimiz yegane çanaklarımız da bizleri özel, yalnız ve tamamen farklı kılıyor olamaz mı?
renkler sadece görme yoluyla algılandığından üzerindeki problemi tartışmak kolay, diğer duyuların da katıldığı sıfatlardaki problemi algılamak ise daha karmaşık. örnek verirsek; köşeli bir sehpayı gördüğümüzde ayırt edebiliyoruz, fakat renklerdeki mantıkla benim köşeli gördüğüm bir sehpayı sen benim görüşüm ile oval görüyor olabilirsin. fakat bu his dokunma ile de denenebilir. ancak dokunma hissinin şahsi olma ihtimali nasıl yadsınabilir? renklerin anlatımı ile kafamıza rahatça oturtabildiğimiz "farklı algı" problemi diğer duyulara da uygulandığında "her bir insan için bir evren" düşüncesi gelişebilir. "aynı sözlük olmasına rağmen farklı temalarda kullandığımız uludağ sözlük" diyerek yanlış fakat daha somut bir benzetme yapabiliriz.
diğer duyuları da işin içine kattığımıza göre artık kaçık düşüncemi ortaya çıkarabilirim: "duyularımız farklı algılıyorsa, benim evrenimde insanları görüş biçimim senin evreninde senin ejderhaları görüş biçiminle aynı olamaz mı? ben, senin ejderhaları gördüğün gibi görüyorumdur belki." bunu düşün.
şimdilik bu kadarı yeter. daha sonra bu "farklı algı" probleminin estetik ve güzellik üzerine olan yorumumdan da bahsederim.
yoktur öyle birşey. eyvallah bilimsellik falan da, arkadaşım 10 kişiyi koy ortama, önlerine de boyalı kalemleri koy. renkleri gosterdikçe kağıda hangi renk ise çizin de, sonuçta renk körü değilse aynı rengi çizecek hepsi. ha diyorsan tamam hepsi aynı rengi çizecek fakat bazıları mesela maviyi çizdiğini sanıp yine kırmızıyı çizecek, işte bu ütopya amk. o şu hesaba geliyor, ikimiz de bir kadını begeniyoruz , ben çok çirkin diyorum, sen çok güzel, fakat resmini cizdigimizde aynı kadını çiziyoruz. neyse bana saçma geldi, yaşadığımız hayattan bunalıp, arkasında gizemler aramak falan gibi. bence bi bk yok. aynı hayatı yaşayıp, eğer bir özrümüz yoksa aynı şeyleri görüyor, hissediyor, duyuyor, kokluyoruz. bu cahil halim ile, biraz bell' s ile ve bu saatte düşüncelerim bunlar.