gördüğü şeyden nefret eden insanın hareketidir. aynaya uzun uzun bakar ve birden bire o aynada gördükleri aynada görünenin yaptıkları aklına gelir. elindeki bardak ve bardaktaki su aynayla hemhal olur.
ayna neden vardır? neden ayna kullanırız? ayna, "görmek istediğimizi" bize gösterir. olduğu gibi göstermez ayna. biz nasıl istersek öyle görürüz. peki ya görmek istemediklerimiz? istemediklerimiz göründüğünde, işte o an film kopar! bardak da kırılır, hayallerde de, kalpler de...
hatırladığım bir tanesi,yalnız güneş şahitti adlı filmde emrah ın üvey kardeşine aşık olmasının akabinde aynada kendine küfür ederken, elindeki fiski bardağını aynaya fırlatarak karizma yaptığı sahnedir. emrah ın bu sahnede çok kızgın olduğu açılıp kapanan burun deliklerinden ve faltaşı gibi açılmış gözlerinden bellidir.
(bkz: caner ve tülin) in caner'i olma yolunda ilerleyen adam profilini aklıma getirdi benim. yakında aynayı parçalamaktan fazlasını yapıp kafasında bardak parçalaya bilir.
metallica'ya bakarken elindeki metali metallica'ya fırlatmak eylemin bir versiyon altıdır.
zira ayna grubu yok olmuştur.fostur artık.şarkılarıda pek kaliteli değildir 1-2 tane dışında.
çocuklugumdan beri, hemen her dizi ve filmde gördüğüm ve cok özendıgım harekettir.lakin odayı henüz yeniledim.şimdi dolap üstündeki,duvar önundeki aynaları patlatmak yemiyo pek .
şöyle olur:
bardağa su doldurulur ve aynalı odaya nedensizce girilir ve aynaya bakılır sudan bir yudum alınır ve düşünülür hatalar, sorunlar, aptallıklar, yetersizlikler... ve görünüş aşağılanır içten içe, nefret bastırılamaz olur aniden ve o sırada bardak aynayla buluşur bir kaç yudum daha su olduğu için daha şenlikli bir ortam olur. her yer cam olur camdaki parçalardan biri alınır ve tekrar bakılır nefret edilesi varlığa ve saplanır cam varlığa yok edilmelidir, yaşamamalıdır bu çirkin ve gereksiz şey. kanlar akar, damlalar yere kavuşur, hüzünlü dakikalar geçer su gibi tıpkı akan kan gibi tıpkı kesiklerden çıkan ömür gibi tıpkı silinen bir hayat gibi tıpkı kurtuluşa uçan bir ruh gibi...