yusuf atılgan romanı. yazar olsaydım yazmak isterdim böyle bir roman hatta bunu yazmak isterdim yazabilirmiydim bilmiyorum ama çok isterdim. neyse güzel işte okuyun.
yorucu bir kitap ama enfes. günde en fazla iki doz alıyorum o da ortalama 9-12 sayfa oluyor. günün geri kalanında okuduklarımı ve benzeştiğim noktalar üzerine düşünüyorum. ne aylak biriymişiz de kendimizi telaşa vermişiz farkında olmadan. candır can.
yusuf atılgan'ın varoluşçuluk çerçevesinde kaleme aldığı eseri.
--spoiler--
çevresine bakındı. yoktu. oturma odasını da aradı. orada da yoktu. bunca lüzumsuz eşya vardı da, neden en gereken, bir sigara küllüğü yoktu. kadınlar da böyleydi. dünyada gereğinden çok kadın vardı ama, yalnız bir teki yoktu
--spoiler--
aylak adam sinemadan çıkar. yolda kendi kendine sesli güler.
''kadının biri kaşlarını çattı. sokakta kendi kendine sesli gülünemeyeceğini bilmeyen yoktu. -ne adamlar be! güldüysem güldüm size ne? duramadı orda, yürüdü. eve gitmeyecek. içindeki sinemadan çıkmış kişiyi öldürdüler. sağ kalan sıkıntılı,kızgın.
hep ölçülü biçimli mi davranmak gerek? kim demiş? başkaları onu eve gidecek sanırken o gidip bir meyhanede içecek.''
''en az umutlanmaları gereken zaman en çok umarlardı.''
ve ayşe karakterinin en sevdigim sözlerinden biri. sinemadadır. yanında oturan hiç tanımadıgı adam yavaşça yaklaşır, bayan çıkınca biraz dolaşır mıyız der.. ayşe;
'' bir genç horoz konuşabilseydi ancak bu sesle konuşurdu. neden insanlar susmayı bilmiyor?''
tutunamayanlardan önce var olan.
o kadar etkilenmiştim kitaptan.
aylak madam diyesim geliyordu kendime.
fransızca göndermeleri çok severim.
gönder(me)leri sevmem ama;
fransızcayı tek başına ve tek başıma da severim.
şimdiler de 10 tl olmuş. (bir kitaba sahip çıkamayan insan, kendine nasıl sahip çıksın?)
özetle; beni ben yapanlardan. sürekli kaybettiğim halde beni buluyor. arıyorum onu. bir gece aniden kalkıp biraz okumalıyım diyorum. ilaç gibi. hani sakinleşmen gerekir ama sen çok sinirlisindir ve sana yatıştırıcı igne yaparlar ya, onun gibi bir kitap.
bazı arkadaşların hala okumamış olmasına şaşıyorken, kimsenin hiç bir şey okumadıgını hatırlayıp rahatladım.
hala mutsuz insanlar var. annem kitabı 21inde okumuş. ben de 21imde okudum. şu yaşıma kadar her yıl belli günler tekrarlanan okuma döngüsüne girdiğimden beri, bir kitap okudum hayatım degişti yeaa diyen kapçık agızlara vurasım geliyor. kirletmeyin şu kitabı diyorum anlatamıyorum.sanki kirlenmeyen bir o kalmış gibi. oysa?
her neyse, beyaz mantomu giyip bir tutunamayanlara kadar gidiyorum.
tutunamayanlara ayrıca sinir oluyorum. her şeyi olan bir adamın tutunası nasıl gelmez?
gelmeyince gelmiyor demek ki.
onu bunu bırakalım (neyi bırakalım?- tuttugumuzu bırakalım tutamayalım mı istiyorum?)
ah be C., var mısın sahi? varsan bir ara ugra. kahve içelim. kahve benden. üstelik bir kadınım ben. ama sana tutamak olamam. hani şu tramvaylarda olanlardan? olamam. kişi önce kendine tutunmalı diyecek olan bilgeye de benim yerime vur.
kitaptaki karaktere aşık olan bana da bir tane vur.
günümüz güzelleşsin . gün güzel değilse, içelim. içmek için erken deme. bir yerlerde mutlaka gece oluyordur inan.
''köşeye koşarken kızların ikisini de görüyordu. devetüyü yüksek kaldırım'dan, açık mavi tophane'den yana yürüyordu. 'tanrım hangisi? 'köşede bir an durdu. sonra devetüyünün arkasından gitti. her şey o bir anlık duruşta olup bitmişti. gene yanıldı. açık mavili b. idi. onun arkasından gitseydi hikaye bitecekti.''
--spoiler--
sustu. konuşmak gereksizdi. bundan sonra kimseye ondan söz etmeyecekti. biliyordu; anlamazlardı..
--spoiler--
kuyara yapmak için deli gibi heveslendiren kitap.. hiçbir şey olmadan aylak olabilmenin bile asıl özgürlüğünü bize vurgulamış yıllar önce yusuf atılgan.. önerin okusunlar.
yardım sever yazar. film, müzik konusunda zevkine güvenilebileceğini sadece bir kaç örnekle göstermiştir. izlenmesi güç filmi bulup, paylaşmış film tutkunu birini de mutlu etmiştir böylece. *
çok yalın gibi görünen ama çok derin bir romandır. birden fazla okunması tavsiye edilir. her okuyuşta farklı detaylar göze çarpar.
kitapta şöyle bir şeyin altını çizmişim;
"bunca lüzumsuz eşya vardı da, neden en gereken, bir sigara küllüğü yoktu. kadınlar da böyleydi. dünyada gereğinden çok kadın vardı ama, yalnız bir teki yoktu."
Dünyada hepimiz sallantılı, korkuluksuz bir köprüde yürür gibiyiz. Tutunacak bir şey olmadı mı insan yuvarlanır. Tramvaydaki tutamaklar gibi. Uzanır tutunurlar. Kim zenginliğine tutunur; kimi müdürlüğüne; kimi işine; sanatına. Çocuklarına tutunanlar vardır. Herkes kendi tutmağının en iyi, en yüksek olduğuna inanır. Gülünçlüğünü fark etmez. Kağızman köylerinden birinde bir çift öküzüne tutunan bir adam tanıdım. Öküzleri besiliydi , pırıl pırıldı. Herkesin, "- Veli ağanın öküzleri gibi öküz, yoktur," demesini isterdi. Daha gülünçleri de vardır. Ben, toplumdaki değerlerin ikiyüzlülüğünü, sahteliğini, gülünçlüğünü göreli beri, gülünç olmayan tek tutamağı arıyorum: Gerçek sevgiyi! Bir kadın. Birbirimize yeteceğimizi, benimle birlik düşünen, duyan, seven bir kadın!