ayasofya

entry402 galeri115 video2
    148.
  1. 532'deki nika ayaklanmasında yanan 2. ayasofya'nın yerine 1. justinianos'un talimatıyla tekrar inşa edilmiştir ve 5 yılda tamamlanmasıyla dünyanın en hızlı inşa edilmiş bazilikası unvanını taşır.

    6. 9. 10. 11. ve 12. yüzyıldan kalma eşsiz mozaiklere sahiptir. osmanlı devleti/imparatorluğu zamanında cami olarak kullanılmasıyla 8 adet büyük hat levhalar yerleştirilmiştir. günümüzde müze olarak sergilenmektedir.

    bir bölümünün yıkılma riski vardır, ki cumhuriyetin ilk yıllarında yapılan onarımların izi 2. katında deisis sahnesinin karşındaki deliklerden de görülebilmektedir, hatta yine oradaki bir sütünu bir miktar eğik şekilde durmaktadır. umarım son yıllarını yüzyıllardır sürdürdüğü ihtişamına layık bir şekilde geçirir.
    0 ...
  2. 149.
  3. bitmeyen polemiklerin kaynağı olan mabet...

    Bugünlerde tüm medya organlarında bir haber silsilesi var. Flaş başlık şu; “ayasofya'da 85 yıl sonra ilk kez kuran okundu...”
    (bkz: ayasofya da 85 yıl sonra kuran okunması)

    Yalanın daniskası, dikalası…

    Bu vesile ile tarihini bilmeyen ve her söylenene iman eden bir millet olduğumuz bir kez daha kanıtlanmış oldu.

    Bakınız, Ayasofya’da 85 yıl sonra ilk kez Kuran okunmuş olması için, 2015 yılından 85’i çıkarırsak, 1930 senesine tekabül eder. Evet, 1930 yılında Ayasofya tadilata girdi ve bu sebeple halkın ziyaretine kapatıldı, 1934 yılında da müzeye dönüştürüldü.

    Lakin 1932 yılının Kadir Gecesi'nde Dünyada bir ilk yaşandı…

    1932 Yılının Kadir Gecesinde dünyada ilk kez radyolardan canlı mevlid okutuldu. Hem de Mustafa Kemal Atatürk’ün teşviki ve talebiyle. Hafız Yaşar Okuyan, Hafız Burhan, Beşiktaşlı Hafız Rıza, Beylerbeyi Hafız Fahri, Muallim Hafız Nuri, Sultan Selimli Rıza ve bunlara ilaveten 20 hafızın daha iştiraki ile dünyanın ilk naklen mevlidi ve Kur’an dinletisi ayasofya camii’nde gerçekleştirilmiştir.

    Bu etkinliğe ön ayak olan Atatürk de Ayasofya Camisinden okunan bu mevlidi radyo başında takip etmiş, çok memnun kalarak bir sonraki gün mevlidi okuyan hafızları Dolmabahçe sarayında iftar yemeğinde ağırlamış, onlara fevkalade ilgi ve alaka göstermişti.

    Tabi bu durumda tarihimize atılan bir lekeyi de böylece yalanlamış ve boşa çıkarmış oluyoruz.

    ayasofya polemikleri bununla sınırlı değil tabi.

    Ayasofya Camii ile ilgili söylenen en büyük yalan Ayasofya’da namaz kılmanın, ibadetin Cumhuriyet Döneminde yasaklanmış olmasıdır.

    Sevgili okurlar, bunlar hep mesnetsiz iddialardır. Sadece halkın dini duyguları ile oynayarak, bu hassas noktalarını istismar ederek çıkar sağlama amacıdır.

    Şu bir gerçektir ki, Ayasofya Camii ibadete Cumhuriyet Döneminde değil, osmanlı devleti döneminde kapatılmıştır.

    https://galeri.uludagsozluk.com/r/761354/+

    Yukarıdaki Fotograf da Ayasofya’nın Osmanlı Döneminde ibadete kapatıldığının belgesidir.
    Bu fotograf 1917 tarihlidir ve Alman imparatoru kayzer wilhelm'in 3. defa istanbul’u ziyaret ettiği sırada Osmanlı padişahı ve islam Halifesi Mehmed Reşad’ın emri ve izni ile Ayasofya’yı ziyareti esnasında çekilmiştir.
    Fotografta da görüldüğü üzre hem Kayzer Wilhelm ve maiyetindeki Almanlar, hem de bizim Müslüman Osmanlılar, Ayasofya Camii’ne ayakkabıları ile girmişler, umarsızca gezinmektedirler.

    Görüldüğü üzre Ayasofya’yı “Cami olmak”tan, kafir(!) denilen Atatürk değil, bizzat islam Halifesi olan Osmanlı Padişahı çıkarmıştır.

    Oysa Ayasofya bir cami, bir ibadethane olmaktan çok daha ötede bir yapıdır.

    Ayasofya, istanbul’un fethinden hemen sonra fethi gerçekleştiren kahraman ordumuzun fethin tamamlayıcı göstergesi olması adına "sembolik" olarak camiye çevrilmiş ve ibadete açılmıştır.
    Ama Fatih, Ayasofya’yı gerçek anlamda hiçbir zaman camiye çevirmemiş, Hristiyan tebanın inançlarına saygı göstermiştir.
    işte bu yüzden Ayasofya’nın içindeki hristiyanlık sembolü ikonalara dokunulmamıştır.

    Oysa hepimiz çok iyi biliyoruz ki camide bu tip ikonalara, fresklere dinimizde yer yoktur.
    Yani, kısaca, “ayasofya hiçbir zaman fiili olarak cami olmamıştır" diyebilmemiz teknik olarak gayet mümkün.

    Ayrıca Ayasofya’nın duvarlarında yer alan ve Arapça olarak;
    “Allah, Hz Muhammed, Hz Ebubekir, Hz Ömer, Hz Osman ve Hz Ali” yazılı hattat kazasker mustafa efendi tarafından yapılan levhalar 19. yüzyılda yapılan tadilatta yerlerinden sökülmüş, lakin 1924 yılında bizzat Atatürk tarafından kaldırıldıkları depodan buldurularak yeniden yerlerine astırılmıştır.

    https://galeri.uludagsozluk.com/r/761356/+
    (yukarıdaki görsel Ayasofya Camii’nde Osmanlı döneminde sökülüp, Atatürk tarafından tekrar yerine koydurulan dini imgelerdir.)

    Bakınız tekrar etmek gerekirse, Ayasofya’daki fresklere, ikonlara dokunmayan Osmanlı, Ayasofya’nın Cami olmasının alametleri olan levhaları kaldıran da Osmanlı, Ayasofya’yı ibadete kapatıp içinde turistik geziler düzenleyen yine Osmanlı…
    Ama kafir olan Atatürk ve Cumhuriyet rejimi…

    Yok öyle yağma.

    istanbul’u fethedip “müjdelenen” komutan olan Hazreti Fatih Sultan Mehmet Han'ın Ayasofya’ya ne kadar önem verdiği, “mülk sahibi” olarak Ayasofya için bıraktığı vasiyetinden anlaşılabilir.
    (bkz: fatih sultan mehmet in ayasofya vasiyeti/#23979242)

    işte Ayasofya’nın gerçeği. Ayasofya hakkındaki tüm polemikleri bitirecek bilgi ve belgeler…

    Son olarak bir gerçek de şu ki, Ayasofya’da namaz kılıp ibadet etmek Cami müzeye çevrildikten sonra da hiçbir zaman yasak olmadı, yasaklanmadı…Ayasofya içinde mimberin solundaki alanda isteyen her müslüman namazını kıldı, duasını yapıp ibadetini ifa edebildi.

    Şahsen ben de bu mekanda (3 sene önce) ziyaretim esnasında namaz kılıp dua etme imkanı buldum.

    Sonuç olarak, günümüzde yaşadığımız bu polemiklerin tamamı bazı çevrelerin uydurduğu ve malesef halkın önemli bir kısmının araştırıp soruşturmadan inandığı safsata ve yalanlardan ibarettir. Cumhuriyet değerlerinin halkın hassas duyguları kullanılarak itibarsızlaştırılmaya çalışılmasıdır.
    4 ...
  4. 150.
  5. istanbulun en gizemli en güzel yeridir. tekrar kilise olarak ibadete açılmasını ve çan sesleriyle canlanmasını bekliyoruz inş'allah.
    0 ...
  6. 151.
  7. geçtiğimiz günlerde 85 yıl sonra içinde ilk defa Kuran-ı kerim okunmuştu. Bundan yola çıkarak 9 gün sonra istanbul'un fethinin yıl dönümünde 29 mayıs 2015'te sürpriz olarak ibadete açılacağı söyleniyor. sanmıyorum ama hadi inşaallah.
    1 ...
  8. 152.
  9. cami yapılsın isteğine rte'nin önce sultan ahmet'i doldurun dediği kilise/cami/müzedir.

    çamlıca'daki nasıl dolacak acaba?
    1 ...
  10. 153.
  11. şurada "tekrar cami yapılsın" diye yırtınanların, rte'nin tavrı karşısında (bkz: rte nin ayasofyacıları eli böğründe bırakması) suspus olduğu müzedir. aralarında rte'nin tavrına tepki gösteren numunelik tek bir samimi müslüman yok an itibarıyla!...

    işte bunların ciğerleri, samimiyetleri bu kadar... bundan sonra kim ki, rte'nin tavrını eleştirmeyip, hala "ayasofya cami olsun" diye yazar, alacağı yanıt ağır olacaktır ona göre... önce rte'yi eleştir, sonra yaz ne yazacaksan...
    2 ...
  12. 154.
  13. memlüklüler zamanında kuyucaklı yusufun kayınbiraderine namaza abdeste başlasın diye yaptırdığı ve sonradan ortodoks klisesine çevrilen ve şimdi darphane olarak kullanılan bir isimdaşının da istanbulda olduğu camidir.
    0 ...
  14. 155.
  15. fatih'in emaneti, nursuz'un müze ettiği, bediüzzaman'ın menderes'ten açmasını istediği, erdoğan'ın yakında açacağı, mübarek feth'in sembolü cami.
    1 ...
  16. 156.
  17. istanbulun tartışmasız en güzel yapısı. ne yazık asırlardır hala elin bizansından öteye geçememek.
    1 ...
  18. 157.
  19. sucukçu muhasebecisi su koyverdiği halde (bkz: rte nin ayasofyacıları eli böğründe bırakması) kimi "götü nurlanmış" oğlanın söz konusu şahsın camiye çevireceğini sandığı müzedir.
    2 ...
  20. 158.
  21. içi şık ama dışı çirkindir. turistik yer şunun dışını da yap bari be adam. ayıp lan.
    0 ...
  22. 159.
  23. Burada öpüşmek en büyük hayalimdi. Geçen gün gerçek oldu. Evet ahali üst galeriden inen rampada öpüşen bir eşcinsel çift gördü iseniz onlardan biri bendim. *
    1 ...
  24. 154.
  25. 155.
  26. https://galeri.uludagsozluk.com/r/927426/+
    Dün ilk kez içine girdiğim, gezdiğim, derin hayretler içinde kaldığım önce kilise sonra cami şimdi müze olan yer. O zamandaki teknolojiyle - hatta olmayan teknoloji - böyle bir yapı nasıl yapılmış şaşırmamak elde değil.

    Hristiyanlara göre Hz isa (as) ın doğumundan 532 sene sonra başlamış ve yaklaşık 6 yılda bitirilmiştir.

    O zamanki imparator 1. Justinyen zamanında yaklaşık 10.000 insanın çalışmasıyla bu yapı günümüze kadar gelmiştir. içinde Kullanılan kimi malzemeler bu yapıdan da eski olup, hala tüm orijinalliğiyle gram bozulmadan bugüne ulaşması ve yapılan işçilik, sanatkârlık insanı kesinlikle şaşırttığını bilmenizi isterim.
    1 ...
  27. 156.
  28. Bu eser topraklarımız üzerinde uzun süre tek başına en iyi mimarı eser olarak kaldı. Tabii mimar sinan'a kadar. Ancak hala türkiye'deki en iyi mimariye sahip olmakla ilk ikide bulunur. Sinan'ın bu eseri kurtarmak için yaptıklarını bilirsiniz. Eşi benzeri olmayan-mimar sinan hariç- ayasofya'yı son gören neslin bizim neslimiz olduğunu düşünsenize. Ya gerçekten tarihi bir eserimiz zarar görseydi? Düşünün adamlar bunu 6. Yüzyılda yapıyor ve döneminin açık ara farkla en iyisi. Altın yaldız yapıyor, çizimler yapıyor, kubbeler koyuyor bize bir şahane bırakıyor coğrafyamız. Bizans desem eksilersiniz, o yüzden coğrafyamız demekle yetiniyorum. Düşünün bize böyle bir harika bırakıyorlar, koca mimar sinan onu kendine meydan okuma olarak alıyor 1000 yıl sonra ve onu geçmek için selimiye'yi yapıyor ki geçiyor. Her neyse böyle büyük bir hediyeye olan teşekkürümüz böyle olmamalı. Eğer bir zarar gelseydi, utancımız büyük olurdu. 1500 küsür yılın bozamadığını nefretimiz bozardı. Kenetlenelim arkadaşlar, nefretin götüne koyalım. Utancımız olmasın, asalak olmayalım.
    2 ...
  29. 157.
  30. 158.
  31. Ayasofya nasıl müze oldu?

    3 Şubat 1932 gecesi Ayasofya Camii tarihi günlerinden birini yaşamıştı.

    Kadir Gecesi için 40 bin kişinin doldurduğu caminin balkonlarında davetli sefirler oturuyordu. 40 ünlü hafızın okuduğu Türkçe ezan, Türkçe kamet, Türkçe Kur’an o gece görücüye çıkmıştı. Radyo geceyi bütün ülkeye canlı yayınladı.

    Atatürk’ün talimatıyla gerçekleşen Ayasofya’daki Kadir Gecesi ertesi günkü gazetelerin manşetlerindeydi. 4 yıl sonra başka bir şubat günü Ayasofya’nın müzeye çevrileceği söylense o gün kimse inanmazdı. Nasıl olduğunu anlamak için hikâyenin en başına gitmemiz gerekiyor…

    Beyoğlu istiklal Caddesi’ndeki Tokatlıyan Pasajı bir zamanların ünlü Tokatlıyan Oteli’ydi. 12 Haziran 1929 akşamı, akşam yemeği için 8 zengin ve ünlü Amerikalı bu otelde buluştu. Ayasofya’nın “kaderini değiştirecek” Bizans Enstitüsü o akşam bu otelde kuruldu. O akşam yemekteki Amerikalılardan biri 10 yıl önce de başka bir görev için istanbul’a gelmişti.

    Charles R. Crane Amerikalı zengin bir iş adamıydı. Birinci Dünya Savaşı’nın ardından toplanan Paris Konferansı sonrası ABD başkanı Wilson’un talimatıyla kurulan komisyonun üyesi olarak Osmanlı coğrafyasını dolaşmıştı.

    Görevi; Osmanlı devletinde Amerikan mandasının koşullarını araştırmaktı.

    istanbul’da siyasi, bürokratik, askerî ve entelektüel çevrelerle görüşmeler yapmış, Sivas Kongresi’ne delege ( ya da gözlemci) olarak davet edilmiş, yerine gönderdiği Amerikalı gazeteci Mustafa Kemal Paşa’yla 3 saatlik bir görüşme gerçekleştirmişti.

    Ülkesine döndüğünde verdiği raporunda şöyle yazmıştı:

    “Türk halkının büyük çoğunluğu mandayı istiyor ve Amerikan mandasını tercih edecektir. istanbul artık Türkiye’nin başkenti olamaz.. Dünya barışı için şehir uluslararası bir güç tarafından yönetilmelidir…”

    https://galeri.uludagsozluk.com/r/967917/+
    Atatürk, Marmara Köşkü'nde Thomas Whittemore ile görüşüyor. (8 Temmuz 1932)

    Bizans Enstitüsü’nün esas kurucusu ve fikir babası ise 58 yaşındaki Thomas Whittemore’du.

    Bütün insanlığın hidayete ereceğini savunan Universalist kilisesinin öncülerinden büyükbabasının adını taşıyan Whittemore, Bostonlu varlıklı aileden geliyordu.

    Büyükbabasının kurucularından olduğu Tufts Üniversitesi’nde ingiliz edebiyatı okumuş, “Harvard’da sanat tarihi üzerine eğitimine devam etmiş, ingiliz edebiyatı hocası olarak dersler vermişti.

    Dindar, eşcinsel ve vejetaryendi. Boynuna doladığı büyük atkıları, şapkaları ve Bostonlu Yankee aksanı ile dikkat çekiyordu. Amerikalı zenginlerden, Rus prenslerine kadar geniş bir çevreye sahipti. Yakın arkadaşları arasında bir portresini de yapan Ressam Henry Matisse, edebiyat eleştirmeni Gertrude Stein da vardı.

    Whittemore bu çevresini Birinci Dünya Savaşı yılları sırasında Rusya’daki Bolşevik Devrimi’nden kaçan mültecilere yardım için seferber etmiş, kurduğu yardım teşkilatıyla yolu Rus mültecilerin sığındığı istanbul’a düşmüştü.

    Bizans sanatına merakı o yıllarda başladı. Mısır ve Bulgaristan’da arkeolojik kazılara katılmıştı ama ancak amatör düzeyde bir arkeolog sayılırdı.

    Dünya ekonomisi 29 Krizi’ne doğru gidiyordu. Thomas Whittemore’un Amerikalı zenginlerden istanbul’daki Bizans eserlerini kurtarmak için para toplayarak Bizans Enstitüsü’nü kurması büyük bir başarıydı. Daha büyük başarı ise enstitünün 2 yıl sonra Ayasofya’daki üzeri sıvayla kapatılmış Bizans mozaiklerini ortaya çıkarmak için Ankara’dan almayı başardığı izin olacaktı.

    Thomas Whittemore’a Ayasofya Camisi’nin sıvaları altında kalan mozaikleri ortaya çıkarması için 7 Haziran 1931 tarihli bir Bakanlar Kurulu kararıyla izin verildi. Kararın altında Reisicumhur Gazi Mustafa Kemal ve Başvekil ismet inönü’nün imzaları vardı.

    Thomas Whittemore’un bu izni nasıl aldığının cevabı ise Bizans Enstitüsü’nün tüm arşivinin yer aldığı Washington’daki Dumbarton Oaks Kütüphanesi’nin online arşivinde yer alıyor.

    1950 tarihinde Enstitünün başkanı tarafından ABD Dışişleri Bakanlığı’na yazılan bir yazıda 1931 yılında Ayasofya izninin dönemin ABD Ankara büyükelçisi Joseph C. Grew sayesinde alındığı anlatılıyor.

    1927-32 yılları arasında ABD’nin ilk Türkiye büyükelçisi olan Grew, 1919’da Paris Konferansı’nda ve ardından 1923’de Lozan Barış Konferansında ABD heyetinin başındaki isimdi. 1925 yılında Mustafa Kemal’le kameraların karşısına geçip Amerikan halkına Yeni Türkiye’yi anlatmışlardı.



    iznin verildiği günlerdeki konjonktürü de hatırlamakta fayda var. 1930’un sonlarında Yunanistan Başbakanı Venizelos Türkiye’ye gelmiş, Ankara-Atina arasında barış ve iş birliği anlaşmaları imzalanmıştı. Yine aynı günlerde Batı’ya dönük bir demokrasi mesajı olan Serbest Fırka deneyimi başarısız olmuştu. 29 kriziyle birlikte Sovyetlerin ekonomik başarısı Ankara’yı devletçilik politikalarına yöneltiyordu. Ankara, Ağrı isyanı’nın bastırılmasında yardım eden Sovyetlerle yakınlaşmıştı. Denge politikaları gereği Türkiye, bir taraftan da Cemiyet-i Akvam’a üye olmak için girişimlerde bulunuyordu.

    Ankara’nın Ayasofya’daki mozaiklerin ortaya çıkarılması için Bizans Enstitüsü’ne izin vermesi Batı’da büyük ses getirmişti. Türkiye’deki gazeteler bile haberi iznin verilmesinden 2 ay sonra New York Times’tan öğrenmişti.

    Ne tesadüf ki gazetelerin o günkü birinci sayfalarında New York’tan istanbul’a uçan iki Amerikalı havacının ve ABD elçisinin Atatürk tarafından kabulü, Atatürk’ün ABD başkanına gönderdiği samimi mektubun haberleri vardı.

    Bir de Ayasofya’yla ilgili yetkililerin yaptığı “Amerikalılar caminin şeklini bozmadan tamir edecekler” cümlesinin altı çizildiği açıklamaları.

    Thomas Whittemore ve ekibi çalışmalarına aylar sonra başlayabildi. Birinci yıl, caminin dışındaki koridorlarda bulunan mozaikler ortaya çıkarıldı. Cami hâlâ ibadete açıktı. Sıra esas meseleye gelmişti. Peki caminin içindeki resimli mozaikler nasıl ortaya çıkarılacaktı?

    Tam bu sırada Thomas Whittemore Ankara’dan bir davet aldı. Atatürk Whittemore’u Birinci Tarih Kongresine davet ediyordu.

    Whittemor’u Ankara garında bir yıl sonra eğitim için gideceği ingiltere’den dönerken Fransa’da bir rivayete göre trenden düşerek bir rivayete göre trenden atlayarak hayatını kaybedecek Atatürk’ün manevi kızı Zehra karşıladı.

    Birlikte geçtikleri Marmara Köşkü’ndeki davette ise onu Atatürk bekliyordu.

    Bizans Enstitüsü arşivindeki bir mektupta Whittemore o günü şöyle anlatıyor:

    “Hükümetin davetlisi olarak Ankara'ya gittim. Gazi kendisinin genç evlatlığı Zehra Kemal'i beni karşılaması için istasyona yollamıştı. Gazi'nin kızı beni Marmara Köşküne götürdü. Saat beş buçuk gibi cumhurbaşkanı geldi. Zehra Kemal önce benim için tercüme etti, daha sonra biz Fransızca konuşmaya başladık. Bana Ankara'da kaç defa bulunduğumu sordu ve şehri beşinci ziyaretim olduğunu duyduğunda, bundan memnun oldu. Kızının ingilizce bilgisi ve onun Amerika ya da ingiltere'de dil eğitimine devam etmesi hususunda ne düşündüğümü konuştuk. Ben kesinlikle ingiltere'yi tavsiye ettim. Köşk çok sıcaktı ve O, terasa geçmeyi önerdi. Fotoğraflar benim Bizans sanatını anlatırken, onun da yoğun konsantrasyonla dinliyor olduğu sırada çekilmiş…”

    En tepeden gelen açık destek bile mozaiklerin ortaya çıkarılmasıyla ilgili dedikoduları bitirmemişti. Dedikodular artınca eski müzeler müdürü olan, Bizans Enstitüsü’nün kurucuları arasında yer alkan mebus Halil Ethem Bey, gazetecilerle birlikte Ayasofya’ya gitti, Whittemore’u yanına aldı ve “islam’da resmin haram olmasının sonradan uydurma olduğunu, devrin cumhuriyet devri olduğunu hatırlatan” bir konuşma yaptı.

    Ve 25 Ağustos 1934.

    Eğitim Bakanı Abidin Özmen aldığı bir emri Başbakanlığa bildiren bir yazı yazdı....

    “Aldığım büyük şifahi emir üzerine Ayasofya Camii’nin müze haline konması için icap eden tetkikata başlanması hakkında verilen emrin bir suretini arz eylerim efendim.” Hemen bir komisyon oluşturuldu. Yapılacaklar listesi iki gün sonra hazırdı.

    O şifahi emrin nerede ve kim tarafından verildiğini yaşayan en büyük Bizantologlardan biri kabul edilen Prof. Dr. Semavi Eyice’den öğrenelim:

    “Muzaffer Ramazanoğlu’nun Ayasofya Müdürü olduğu zamanda bir tane Ayasofya Hatıra Defteri diye kocaman bir defter yapıldı. Bu defterin birinci sayfasına da ilk hatırayı Atatürk zamanında Milli Eğitim Bakanı olan zat el yazısıyla yazdı. Diyor ki orada: Atatürk bir akşam sofrasında yanındakilere ‘Ayasofya’yı müzeleştirsek ne dersiniz’ diye sordu. Malum yanındaki zevat, şak şak şak alkış, oldu da bitti maşallah. Diyor ki: ‘Ertesi gün Atatürk’ün arzusu bu merkezde diyerek Vakıflar idaresine Milli Eğitim’den ilk yazıyı yazdık. Ayasofya’yı derhal cami teşkilatından çıkarıp, müzelere derhal teslim edin’ diye. Ben noktası virgülüne kadar bu defterin kopyasını aldım o zaman. Şimdi bu defter kayıp, bulamıyorlar...”

    Ayasofya’nın müze olacağı haberi bomba gibi düşmüştü. Herkes şaşkındı. Gazetelerin konuştuğu müzelere müdürünün bile tam olarak karardan haberi yoktu.

    Yunus Nadi’nin Cumhuriyet Gazetesi’nde bile karar birinci sayfasında çıkan bir yazıda eleştiriliyordu:

    “Gazetelerde Ayasofya’nın bir müze olarak tanzim edileceğini okudukça afallamakta devam ettiğimizi itiraf etmek mecburiyetindeyiz. Kendi kendimize mütemadiyen “Ne müzesi” diye soruyoruz. Ayasofya’nın kendisi zaten en güzel bir müze ve belki ondan daha üstün başlı başına bir tarihi abidedir. Bu abideyi herhangi bir müzeye çevirmeye bizim aklımız ermiyor…”

    O günkü gazetelere göre sadece Ayasofya müze olmayacaktı. Sultanahmet’in de bir kütüphaneye çevrilmesine karar verilmişti.

    “7 Eylül 1934 günkü Cumhuriyet gazetesindeki haberde şöyle deniyordu: Ankara’dan akşam gazetelerine bildirildiğine göre Sultanahmet Camisinin kütüphane olmasına karar verilmiştir. Buraya şehirdeki diğer kütüphanelerde mevcut kitaplar nakledilecek ve millî bir kütüphane meydana getirilecektir...”

    https://galeri.uludagsozluk.com/r/967920/+

    24 Kasım 1935 günü altında Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal Atatürk ve Başbakan ismet inönü’nün imzalarının olduğu Bakanlar Kurulu kararıyla Ayasofya müzeye çevrildi.

    Kararname şöyle başlıyordu:

    “Eşsiz bir mimarlık sanat abidesi olan istanbul’daki Ayasofya Camisi’nin tarihî vaziyeti itibarıyla müzeye çevrilmesi bütün Şark âlemini sevindireceği, insanlığa yeni bir ilim müessesesi kazandıracağı cihetle bunun müzeye çevrilmesi...”

    10 Aralık 1935 günü Ayasofya’nın dış parmaklıklarına da bir levha asıldı:

    Müze tamir ve tasnif sonuna kadar kapalıdır...

    Hazırlıklar için kapanan Ayasofya Camii, müze olarak ise iki ay sonra açıldı. 1 Şubat 1935 günü ilk gün Ayasofya Müzesi’ni 463 yerli, 370 yabancı ziyaretçi gezdi. Bir kaç gün sonra müzeye haber vermeden gelen çok önemli bir ziyaretçi ise herkesi telaşlandırmıştı.

    1949 yılındaki Ayasofya Hatıra Defteri’ne Dahiliye Müdürü Bekir Şükrü Egeli o günü şöyle yazmıştı:

    “Bir gün gişede otururken ansızın mahiyetiyle Atatürk geldi. Binanın her tarafını gezdiler. Mihrabın önüne doğru gelirken Allah, Muhammed levhalarını göstererek bunlar binanın o kısmındaki mimari güzelliğini örtüyor. Onları kaldırınız emrini verdi. Mihrap tarafını tetkik buyururken mihrabın ön tarafına konulan kordonun da kaldırılmasını, halılara basmakla bir şey olmayacağını söylediler. Halılar üzerine yürüyerek mihraba kadar gittiler. Avdetlerinde kapıdan çıkacakları sırada müdür bey geldi ve Atatürk’e beyanı hoş amedi ettikten sonra geri çekilen Müdür Bey’e usulca levhaların kaldırılmasını emir buyurduklarını söyledim. Her şey de olduğu gibi benim bu hareketim de gözünden kaçmadı ve derhal dönerek ne var diye sordular. Müdür bey emirlerinizi söylediğimi açıkladı. Evet evet onlar da kaldırılsın diyerek emirlerini tekrar buyurdular…”

    19. yüzyıldan kalma Kazasker Mustafa izzet Efendi’nin yazdığı Allah, Muhammed, Dört Halife, Hasan ve Hüseyin’in adlarının yazılı olduğu levhalar 8 m çapındaydı ve onları kapıdan çıkarmak mümkün değildi. Hatta kapıdan çıkarılmaya çalışırken bazıları zarar görmüştü. Levhalar, 1949 yılında yeniden yerlerine asılana kadar yerde tahta iskelenin üzerinde kaldılar.

    Ayasofya’nın müzeye çevrilmesi kararı dünyada büyük yankı uyandırmıştı. 14 Ekim 1934 günü habere bir buçuk sayfa ayıran New York Times gazetesinde çıkan P. W. Wilson imzalı yorum en dikkat çekici olanıydı:

    “Şık Batılı kıyafetler içindeki Genç Türkler, artık ibadet etmeden önce herkesin içinde ağızlarını çalkalarken ve ayaklarını yıkarken görünmüyor. Kemal, Kur’anı odasının zeminine fırlattı, kendi heykelini dikti, fesi yasakladı, kadınların yüzündeki peçeyi parçaladı. Sultan’ın Yıldız Sarayı müze olurken neden Sultan’ın camisi olmasın ki?..”

    https://galeri.uludagsozluk.com/r/967918/+

    Ayasofya’nın müze olarak açılmasından 20 gün önce 12 Ocak 1934 günü Yunanistan Başbakan’ı Venizelos Nobel Komitesine bir mektup yazarak Atatürk’ü Nobel Barış Ödülü’ne aday göstermişti.

    https://galeri.uludagsozluk.com/r/967919/+

    Mektupta şöyle demişti Venizelos:

    “Mustafa Kemal Paşa'nın millî hareketinin rakiplerine galip gelmesiyle 1922'de kurulan Türkiye Cumhuriyeti bu belirsizlik ve hoşgörüsüzlük devletine kesin bir son verdi.

    Hakikaten, bir milletin hayatında bu kadar kısa zamanda bu kadar köklü bir değişiklik nadiren gerçekleştirilebilmiştir.

    Hukuk ve dinin birbirine karıştığı dinî bir rejim altında yaşayan, çöküş halindeki bir imparatorluk tamamen hayat ve canlılık dolu modern bir ulus devlete dönüştürüldü.

    Büyük reformcu Mustafa Kemal Paşa'nın sağladığı hızla, sultanların mutlakiyetçi rejimi sona erdirildi ve devlet tamamen laik oldu. Haklı olarak medeni milletlerin en ön saflarında yer almaya büyük istek duyan bütün millet gelişmeleri benimsedi…”

    Ayasofya’nın müze olarak açılmasından 8 gün sonra da Atina’da Türkiye, Yunanistan, Yugoslavya ve Romanya arasında Balkan Paktı imzalandı.

    Thomas Whittemore, savaş yılları dışında çalışmalarına aralıksız devam etti. Ayasofya’dan sonra Kariye’deki mozaikleri de ortaya çıkardı.

    Bir yıl sonra istanbul’a gelen ingiliz Kral Edward VIII ve uğruna tahtı bıraktığı sevgilisi Wallis Simpson’u müzede bizzat o gezdirmişti. Whittemore’un özel davetlisi olarak Ayasofya’yı müze olarak gezmek için gelenler arasında yakın arkadaşları John D. Rockefeller Jr ve Henry Matisse de vardı. 1946 yılında Cumhurbaşkanı ismet inönü Whittemore’a çalışmaları için bir tebrik mektubu yazmıştı.

    1940’ların sonunda hava değişmiş, Whittemore’un çalışmaları durdurulmuş, bilinmeyen bir sebeple ülkesine dönmek zorunda kalmıştı. Thomas Whittemore, 1950 yılında Washington’da Dışişleri Bakanlığı koridorlarında geçirdiği kalp krizi sonucu öldüğünde 79 yaşındaydı. O gün bakanlığa iki yıl sonra Dışişleri Bakanı olacak John Foster Dulles ve CIA’nin ilk sivil şefi olan kardeşi Alan Dulles’u ziyaret etmek için gelmişti. Ziyaretten sonra yeniden istanbul’a dönmeyi planlıyordu. Koridorda yere düştüğünde elinde Ayasofya’da ortaya çıkardığı mozaiklerin fotoğraf albümü vardı.

    ABD Dışişleri Bakanlığı, Whittemore’un ölümüyle ilgili yayınladığı taziyede “Hem bakanlıktaki hem de dış temsilciliklerdeki dostları profesörü çok özleyecek” dendi.

    (Yıllar sonra ölümünün ardından Whittemore’un CIA’in istanbul’daki kaynaklarından biri olabileceğini iddia eden bir yazı yayınlandı.

    http://opinionator.blogs....-c-i-a-maybe/#more-153989 )

    Onun ilk kazıları yaptığı Ayasofya ise 81 yıldır müze. 921 yıl kilise ve son 482 yıldır da istanbul’un en eski ve en görkemli camisi olduktan sonra...

    Ayasofya’nın bundan sonra ne olacağı sık sık tartışılıyor. Ayasofya’nın müze olmasını Cumhuriyetin evrenselci, ilerici bir kararı olarak görenler var.

    Ama herhalde 482 yıl boyunca istanbul’un dinî hayatının kalbi olmuş bir caminin kimseye sormadan, bir sofrada alınan kararla, hem de tuhaf ve ilginç bağlantıları olan bir Amerikalının eliyle müzeye çevrilmesini 2016 yılı itibarıyla ilerici, evrensel, demokratik bulacak çıkmaz..

    Nasıl kapatıldığını bilmeden, neden ısrarla cami olarak açılmak isteniyor sorusuna cevap bulmak da zor...

    kaynak: Yıldıray Oğur.
    2 ...
  32. 159.
  33. neden cami olması gerekiyor? korkuyor muyuz? bi eksiklik mi hissediyoruz? güç gösterisine mi ihtiyacımız var? hani güçlü bir devlet böyle şeylere ihtiyaç duymazdı? hani güçlü bir ülke "sembol" fetişine başvurmazdı?

    size bir kıssa çakayım:

    cengiz'in karısı börte'yi haydutlar kaçırır ve tecavüz ederler neyse bu tecavüzden de börte'nin çocukları olur, cengiz börte'yi kurtardıktan sonra çocukları sahiplenir ve "onlar benim de çocuklarım bundan sonra" der ve geçer gider.

    bunun anlamı nedir?

    "ben o kadar büyüğüm ki ahlak da benim, norm da benim, yasa da benim, ayıp da benim, günah da benim! varsa karşı gelecek olan buyursun gelsin"

    hah gerçekten büyük olmak bunun gibi bir şeydir yani büyük bir devlet ayasofya'nın cami olmasıyla daha fazla yücelmez anca küçük devletlerin işidir o, şurası cami olsun aha burası da cami olsun falan kendine güvenmeyen devletlerin işidir böyle politikalar. taşşaklı devletlerin anlayışı ise şöyledir: "ulan ayasofya cami olsa ne olur kilise olsa ne olur ben olmuşum alem-i cihan! daha ne?"

    eğer bir gün ayasofya cami olursa bilin ki artık öncekinden daha küçük daha güçsüz ve daha korkak bi devletin vatandaşısınızdır.

    unutmayın bunu lazım olur.
    1 ...
  34. 160.
  35. Ayasofya: Kilise mi cami mi müze mi? Tartışması üzerine kaleme alınmış iddialı bir yazı:

    https://semihsamyurek.wor...ilise-mi-cami-mi-muze-mi/
    0 ...
  36. 161.
  37. fethedildikten sonra vakfedilen cami. ganimet malı olduğu için şüphesiz helaldir ve içinde kılınan namazın kabul olmasını kuvvetlendirir. günümüz camilerinin yapımında kirli paraların kullanılıp kullanılmadığı kesin değildir zira.
    1 ...
  38. 162.
  39. 163.
  40. islamın şartı 5'tir. 6.sı Ayasofya'yı ibadete açmaktır.
    0 ...
  41. 164.
  42. Camii olmayacaktır.
    Türkiyenin en kötü uluslararası ilişkilere sahip olduğu 2015'te bile buraya gelen turist sayısı 3,40 milyon.
    http://ayasofyamuzesi.gov.../tr/content/istatistikler
    Bu turistlerin çoğuda her bir giriş için 50 lira ya yakın para verir.
    Şimdi burayı camii yapsalar ne seçim vaatleri ellerinde kalır, ne de milyonlarca lira düzenli gelirleri.
    Seçim vaadi olarak kalacaktır daima.
    0 ...
  43. 165.
  44. yeni emevi dersanesi. onlar cami diyor.
    0 ...
  45. 166.
  46. inşallah yakın zamanda yeniden cami olacak olan müzedir.
    1 ...
© 2025 uludağ sözlük