ayardan ayara nefretinde fark gözetilebilecek yazardır. gece yatarken düşünür, sabah içinde kalan sıkıntıyla uyanır. sonra her fırsatı kollar. stres yapar, verim düşer, 3 gün yemek yemez vesaire... bünye darbelenmiştir. bu nedenle de stresin getirileri olarak "üzerine alınmak" gibi bir gaflete düşebilir.
oysa ki almışsın ayarını, otursana arkadaşım evinde, iki çay demle, kafanı serinlet, çık çayıra bayıra, iki derin nefes al da ciğerine kaçan tüyler temizlensin. nakşibend 'e nakş öğretmek olur mu hiç?
zaman ilaçtır. nefret, kin, hinlik duygularını köreltir. saldırmanın dayanılmaz hafifliğinden kurtulur insan. balkona çık, aşağı sarkın da bir silkelen, ayıl. okul bahçesinde çimlere yayıl. kuzu say koyun say, tavla oyna kafanı rahat tut. yaylalara, havzalara koş, ucuzluktaki zeytinyağlarından al 5 litre, sıvazlanıp güreşin arkadaşlarınla, olmazsa yağ tenekesiyle güreş ama kafanı serin tut.
bünyesine ağırlık çöken insanlara reçetedir bu. iyi gelir. ancak durumun devamı hassasiyet gerektirir. tartmak, ölçmek, biçmek, içimde kalmasın havalarından kurtulmak ve çocukluğu bırakmak lazım gelir.
bir nefes alıp sakinleşmesi, içindeki nefreti uygun bir yere kusması gereken insandır.
hayat fani, ölüm ani. kim kime ne dokundurmuş diye çetelesini tutup, üstüne stres yapacak kadar sığ değil yaşam. tüm ayarlar gelir geçer deyip, takmamak lazım. belki de o ayardan bir şeyler öğrenip kendini geliştirmek gerek. haksız ayar verme girişimlerine aynı çizgide cevap verdiğimiz göz önüne alınırsa, gereksizdir yahu.
Hele bu ayar iş ortamında durup dururken yenirse ve sadece insan kendi sıkıntısını karşısındakinden çıkarmak isterse işte o an o adrenalin ayar yiyen insanın damarlarına dolar, dolar ve patlamamak için durur. Kişi geleceğini düşünür ve o dolan damarlar insanın içinde patlar.